Teşbihte hata olmaz derler. Bu ülkenin insanlarına öyle bir semer vurulmuştur ki; yüzyıllardır çok ağır yükleri taşımak zorunda kalmıştır. Halende bu durum acımasızca sürmektedir.

Ben sadece 1945 yılından yani İkinci Dünya Savaşı'nın hitamından bu yana çektiğimiz yükleri hatırlatıp bunlardan nasıl kurtuluruz diye bir kaç şey söylemek istiyorum.

Bugün artık çok açık bir şekilde bellidir ki; savaşın sonunda galip devletlerin arasında yapılan bölüşme neticesinde biz Batı'nın daha doğrusu ABD'nin kucağına bırakılmışız...

ABD istihbarat ve eğitim sistemimiz dahil her şeyimize gelip el koymuş! Yetmemiş ne amaçla olduğu halen belirsiz bir şekilde askerimiz Kore'ye gönderilmiş ve binlerle ifade edilen vatan evladı gurbet ellerde yitip gitmiştir.

İktidarlar süratle Atatürk Devrimlerinden uzaklaşan icraatlara başlayarak Türkiye'yi yeniden göbeklerinden İngiltere, İsrail, Almanya ve Rusya'ya bağlı olan tarikat ve cemaatlerin eline bırakmıştır.

Tarım ve hayvancılık 1945'ten başlayıp günümüze kadar süren politikalarla bitirilmiş ve maden sahaları yabancılara peşkeş çekilmiştir.

Türkiye, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve nihayetinde 15 Temmuz darbe veya darbe girişimlerini yaşamıştır.

1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekatı'nın yükü acaba kaç neslin omuzlarında taşınmıştır?

1980 öncesinde sağ sol kavgası denilerek binlerce vatan evladının ölümüne neden olunmuş ve böylece bir kaç nesil kaybedilmiştir. Modern Türkiye'ye bu dönemden mezhep kavgası ve etnik mikro milliyetçilik hastalığı miras olarak kalmıştır.

1984 yılında başlatılan bölücü terörün ülkeme verdiği can ve mal kayıplarını anlatmaktan hicap ve üzüntü duyuyorum. Hayatımıza verdiği sıkıntı çok büyüktür ve halen durup düşünürüm bu ülkenin bazı insanlarının nasıl olup da, kendi ülkelerine böyle zararlar verebildiklerini!

Türkiye'nin iktisat tarihi aynı zamanda bir krizler tarihidir. Vatandaş olarak bu krizlerin bana ve sizlere yansıması çok acıtıcıdır. Sana yağ, tüp gaz ve benzin kuyruklarında az beklemedim. Saatler ve günler süren elektrik kesintilerini unutamam. 24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 kararları ocağımıza incir ağacı diken kararlardır. Neymiş, memleketi kurtarmışlar!

5 Nisan'dan önce dövizle borçlananların bir gecede saçları bembeyaz oldu. Ya ardından gelen 2001 krizi... Bu krizlerde; iflas edenler, işlerini kaybedenler, aileleri dağılanlar, ekmek bulamayanlar, intiharlar gibi sayılamayacak dramlar var... Yıl 2019, ekonomi yine krizde... Nasıl düzeleceğini ve hangi tedbirlerin alınacağını henüz bilmiyoruz. Tabii bunların vatandaşa nasıl yansıyacağını da!

Bir de göç akınları ile uğraşıyoruz. Kendi derdimiz yetmemiş gibi yanlış dış politikalar sonucu milyonlarca mülteciye milyarlarca dolar harcıyoruz.

Ne eğitimimiz eğitim, ne sosyal ve kültürel yaşamımız bize yakışır durumda!

Bir de gelişmiş ülkeleri, fakirlikten gidip göremediğimiz için başımıza geleni anlayamıyoruz. “Aydınların İhaneti” ise çok bariz! Çünkü ülkenin makus talihini yenmek için önderlik etmekten kaçınıyorlar...

Anlayacağınız bu kadar sıkıntıyı hangi eşeğin üstüne yüklerseniz yükleyin hemen olduğu yere çöküverir ama biz tuhaf bir şekilde sırtımıza yüklenen bu kadar ağır yükü kaldırmaya devam ediyoruz. Şikayet etmeyelim çünkü bizim bu halimizi görenler “bunlar daha çok yük çeker” deyip yüklendikçe yükleniyorlar...

Oysa ben çok güzel şeyleri hak ettiğimizi düşünüyorum. Ancak o güzel şeyleri de, talep etmek lazım... Aksi halde ne demişler “tahsil cehaleti alır eşeklik baki kalır”... Bu kadar üniversite ve üniversiteli varken, lafı da böyle bağlayalım!