Günümüzde bazı çevrelerin Osmanlıyı adeta geri çağırma seansına benzeyen ritüellerini andıran bazı öykünmeler afakîdir.  İçinde güçlü ve güzel medeniyete özlemi barındırıyorsa da zaman içinde tarihe olan özlemle karışarak peşin retçi ve peşin kabulcü algının da yerli yerine oturmasını sağlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu açıdan bakılacak olursa son dönemdeki yaklaşımların içi doldurulmak şartıyla gerekli hatta ivedilikle üzerine gidilmesi gereken konular olduğunu söylemek gerekir.

Osmanlı’nın son dönemiyle Cumhuriyetin ilk yılları arasında yaşanan sancılı, sıkıntılı süreci net bir şekilde anlama gayretinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Osmanlı, son dönem batıcılaşmacı entelektüellerinden devraldığı aşağılanmış-yenilmişlik psikolojisi içinde Cumhuriyet yönetimini kuran yeni Türk aydını Ziya Gökalp ve Atatürk’ün ölümüyle daha-seküler ve jakobenist bir yola girmiştir.

Ziya Gökalp’ten sonra Cumhuriyetin milli değerlere olan bakışı değişime uğramış görünmektedir. Ziya Gökalp’in de savunduğu Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak üçlemesi İnönü döneminde uygulama alanından kaldırılmış yerine Batıcı-Yunancı anlayış hâkim olmuş görünmektedir.

Milliyetçi-mukaddesatçı düşüncenin fikri temeller Osmanlı’da var olsa da yine de Ziya Gökalp’le başlatılmıştır denilebilir. Mukaddesatçılarla milliyetçilerin aynı kökten beslendikleri unutulmamalıdır.

İşin bu kertesinde Erol Güngör’ün ortaya koyduğu düşünce, pratiğe dökülen bir eylemi de vazetmektedir. Bu açıdan Erol Güngör yalnızca bir teorisyen değil aynı zamanda eylem adamıdır da. Sokakta, salonda, sınıfta ve salonlarda.

Tarihin sosyolojik açıdan tahlili ve günümüz insanına yönelik yaşanan gerçekliğini uygulamaya çalışan Erol Güngör sınıfta, kürsüde ve fikri alanda yazdığı eserlerde bunun mücadelesini vermiştir.

Erol Güngör’den sonra Türkiye’de milletle düşünceyi, milletle tarihi, milletle milli değerlerin Batı karşısında alacağı tavrın nasıl olması gerektiğini yaşayarak yazan kaç kişi vardır? Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olan bu liste Türkiye’nin akademik seviyesinin düşük olmasından da anlaşılabilmektedir.

Türk-İslam dünyasında yeniden bir yapılanmaya ve düşünce devrimine ihtiyaç vardır. Yeni bir zihni açıklık ve yeni bir bilgelik dilini pratiğe aktaracak kültür ve medeniyet teorisine ihtiyaç vardır.

Türk kültürünün enginliği, İslam medeniyetinin inanç temelleri üzerine şekillenecek akılcılığı düstur edinen bir medeniyetin yeniden kurulması pekâlâ mümkündür. Bunun gerçekleşmemesi için hiçbir neden yoktur!

Yapılması gereken şey kararlılıkta düğümlenmektedir. Yüzyıllarca dünyaya ışık saçan Oğuz Atayla başlayan süreçte Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin yücelttiği meşalenin kodlarını muhteşem mazimizden bulup çıkaracak kabiliyette entelektüellerin oluşturacağı bir üst aklın yapacağı çalışmalar ve milleti yöneten kadroların bu akla sonsuz ve sınırsız destek vermeleri gerekmektedir.

Arap, İran ve diğer kavimlerin İslam dünyasına şamil bir medeniyet inşa etmelerini beklemek ham hayalden başka bir şey değildir. Medeniyet inşası köklü kültürel geçmişe sahip ve medeniyet deneyimi olan, sömürge altında yaşamamış milletlere has bir durumdur.

II. Mahmut’la başlayan medeniyetimizin gerilemesi ve Batıya ram olma eğilimi Cumhuriyetle birlikte tamamen Batının tekeline geçmiş gibidir. Medeniyetin çökertilmesi İngiliz, Fransız, İtalyan sömürgelerinde yaşayan Arap ve diğer Müslüman unsurlar Batının hâkimiyeti altında 2. Dünya Savaşı sonuna kadar yaşamışlardır. Bu nedenle bağımsızlık, milli-dini değerler Batı tarafından şekillendirilmiş görünmektedir.

Erol Güngör’ün ortaya koyduğu anlayış geleceğin yeni ve güçlü Türk tarihine ışık tutacaktır.

Devamı gelecek yazıda.