Boğaziçi Üniversitesi’nde, 25 - 27 Mayıs 2005 tarihinde yapılması kararlaştırılan “Ermeni Konferansı” ertelenince, sanki kıyametler  koptu Türkiye’de. Konferansın ertelenmesini -haklı olarak- doğru bulanlarla -tarafsızlık yaftası altında- yanlış bulanlar arasında sözlü yazılı bir düello başladı. Neymiş efendim, ‘önyargılı’ hareket ediyormuşuz! Neymiş efendim, konferansçılar amaçlarına ulaşmışmış! Neymiş efendim, devlet; suçu  gizleme çabaları içindeymiş!

     Bu Beylerin tek korkusu, tek endîşesi -her zaman olduğu gibi- ‘AB ne der bu işe’ ‘Batı, nasıl karşılar bu tavrı?’ Beyler lütfen kendinize geliniz. Ve şunu iyice kafanıza sokunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ne yaparsa yapsın! İsterse ağzıyla kuş tutsun! İsterse ‘Ermeni Soykırımı’nı yaptım da desin! Emîn olunuz ki, yine Batı’ya yaranamayacak! Batı’nın ağzını kapatmak asla mümkün olmayacaktır. Onları frenlemek için, lâf olsun diye sarfedeceği bu söze; mal bulmuş mağribi gibi sarılacak! Türkiye’nin aleyhinde, ellerine vazgeçilmez bir koz geçmiş olarak daima kullanacaklar! Ta ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, haritadan silinsin! Ta ki, Türkiye bölünsün! Nitekim, bunun için var güçleriyle çalışmıyorlar mı? Sırf Türkiye parçalansın! Sevr gerçekleşsin! Batı, muradına ersin! 

           Tabi, bu cici Beylere göre, bu söylediklerimiz hep, paranoya,

           Oysa, Batı geliyor üstümüze, Türkiye’nin altını, oya oya.

     Batı’dan hak, adalet, tarafsızlık bekleyen bu Beylerin şaşarım ben aklına. Çünkü Batı, haksızlığı hak olarak iddia etmektedir. Böylelerinden hak talep etmek, hakkaniyetle hareket edeceklerini ummak. Hakka hürmetsizliktir. Evet, haksızlığı hak olarak savunanlardan, haksızlığı hak sananlardan; hak istemek, hakka saygısızlıktır.

           İşte, Avrupa’nın, asırlardır hakikî, gerçek, resmî yüzü budur.

           Batı, eskiden neyse, dün olduğu gibi, bize karşı yine odur.

     Kaldı ki, haklı olduğumuz bir hakikattir. Tarihen sâbit ve bilinen bir gerçektir. Böyle bir dâvada; en ufak bir ‘tereddüt’ en küçük bir ‘acaba’ hele bir de tarafsızlık görüntüsü vermek gibi çabalar; bindiğimiz dalı kesmekten farksızdır. Unutmayalım ki “Bîtaraf olan bertaraf olur.” Tarafsız olan, ortadan kalkar, yok olur gider. Tarafsız olmak, dolaylı yoldan Ermeni iddialarını kabul etmektir. Olmayanı olmuş bilmektir. Yapılmayanı yapılmış gibi onaylamaktır. Bunu çıkar yol görenler, acaba nasıl bir akla hizmet etmekteler. Bu takdirde meselenin noktalanacağını sanıyorlar. Hayır, aksine asıl o zaman sorun, bir kat daha alevlenecek. Çünkü bu hareket, ateşe benzin dökmeye benzeyecektir. Âdeta baraj bendinin yıkılmasını andıracak; doğru ve gerçek olan her şeyi silip süpürecek, önüne katıp, meçhullük diyarına onları atacaktır.

     Böyle bir gaflette bulunmak, aynı zamanda kendimizi inkârdan farksızdır. Kendimize olan güveni sarsmaktır. Lekeli bir geçmişimiz, varmış gibi bir söylemle yakamızı kurtaracağımızı sanıyorsak çok yanılırız. Çok pişman olur. Artık doğruyu da anlatsak, inandırıcı olamayız. Çünkü kendi elimizle kendi ipimizi çekmiş durumda sayılırız. Dönüşü olmayan çıkmaz bir yola sapmış oluruz. Artık gerçekleri kabul ettirmek; bir nehri tersine akıtmaya çalışmak demektir. Zor mu zor, imkânsız bir şeye tâlip olmaya yönelmektir.

     Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyenler; aslında alınlarındaki kara zulüm lekelerini, silme gayreti içindeler. Çünkü Ermeni çeteleri, olmadık zulmü yapmaları için; onları kışkırtan, onlara destek veren önce Rusya, sonra İngiltere olmuş. Türkler ise kendilerini savunmak zorunda kaldıkları hâlde, bunu bile doğru dürüst becerememişler. Ermeni çeteleri karşısında perişan olmuşlar. Osmanlı Devleti, bu durum karşısında, iki ateş arasında kaldığı için, çareyi tehcirde, yani ihanet eden Ermenileri; zarar veremeyecekleri yerlere, göç ettirmekte bulmuş. İşte bütün mesele bu. Şimdi ise bütün bir Hristiyan dünyası, hem suçlu hem güçlü olan Ermeni’nin yanında yer alarak, Türkiye’nin peşine düşmüş olarak, Türkiye’yi bunaltmakta; bulanık suda balık avlamak istemektedir.           Aslında bütün bunlar, Batılılar için birer bahâne,

                               İşleri, saman altından su yürütürcesine, şâhâne.

                               Fakat pirince Midyat’a gitmek isterken, hilekâr Batı, 

                               Evdeki bulgurdan da ettirecek, beklediği saatı.