Ağustos, Türk tarihinde zaferlerlerle dolu bir aydır. Her bir zaferin sene-i devriyesinde kutlamalar, anmalar, toplantılarla bu başarı yeniden yaşanır, böylece özellikle eğitim çağındakiler için tarihi özgüven diri tutulur. Ecdat hayır ve güvenle anılmazsa gelecekten de fazla bir ümit beklenmez. Özellikle yeni yetişen neslin bu psikolojik yönünü doyurmak için batılılar geçmişiyle ilgili bir sürü uydurma hikayeler tedavüle koymuşlardır. Buna karşın atalarımız aleyhinde bir yerlerden üretilen iftiralar yıllarca tarihi gerçekmiş gibi çocuklarımıza öğretilmiştir. Ermeni meselesi ile ilgili iftiralar ve gerçekler konusunda önemli mesafeler alındı. Buna karşın eğitim aşamalarında bu gerçeklerin işlenmesi maalesef yetersiz kalmaktadır ve bundan büyük zarar görmekteyiz. Osmanlı aleyhinde sloganlaşmış iftiraları dile getirerek Ermeni iddialarına müsamaha gösteren diplomatlarımızla tanışmam ülkemizin acı gerecekleriyle karşılaşma fırsatı vermiştir.
Tarihi zaferleri hatırlayıp kutladığımız gibi başarısızlıklardan da ders almamız, bunları doğru bir şekilde tahlil etmemiz gerekmektedir. Tarihin üzücü sayfaları siyasi, idari ve akademik olarak incelenip, başucu eserleri olarak değerlendirilmelidir. Gelişim çağındakilerin bunlardan da haberdar olması lazım, ancak bütün tarihimiz, yenilgiler, astığı astık kestiği kestikler, bilim kaşıtlığı idareciler olarak öğretilmemelidir. Böyle bir program gerçeklere aykırı olmasının ötesinde ancak bir düşmanlık stratejisi olarak gençlerin zihnine işlenebilir ve kısmen işlenmiştir.
23 Ağustos 1990 Ermenistan’ın Bağımsızlık Bildirisi’ni kabul ettiği tarihtir. 1990 ve 1991, eski Sovyet cumhuriyetlerinin egemenlik ve bağımsızlıklarını ilan ettiği yıllardır. Fakat 23 Ağustos’un anlamı daha farklıdır. Bu hafta 22. yıldönümü olan Bağımsızlık Bildirisi’nin bizim açımızdan önemi bu belgede Doğu Anadolu’nun Batı Ermenistan olarak zikredilmesidir. Bu bildiri, Azerbaycan topraklarını işgal eden, Gürcistan’ın Jevahati bölgesinde iddiaları olan Ermenistan’ın daha sonra kabul ettiği anayasasının başlangıç bölümünde tanınmıştır. Soykırım iftiraları, aslında Ermenistan’ın komşu ülke toprak bütünlüğünü kabul etmeme politikasının bir aşamasıdır.
Bizdeki tatlısu soykırımcılarından sık sık duyduğumuz “soykırım suçumuzu kabul edelim, Ermenileri rahatlatalım, herşey düzelecek” türünden basiretsiz önerilere karşı Amerikan Ermeni toplumunun lideri sayılan Sassonian’ın Armanian Weekly’deki röportajı en güzel uyarı oldu (http://www.armenianweekly.com/2012/08/08/sassounian-frequently-asked-questions-on-armenian-demands-from-turkey/). Medya kuruluşlarının manşet yapması gereken bu haber, az da olsa gazetelerin orta sayfalarında yer bulabildi.
Ermeni lider “Ermenilerin Batı Ermenistan’ı (Doğu Anadolu’yu) geri almasını beklemek hayalden ibaret değil mi?” sorusuna verdiği cevapta, Türklerin bu toprakları Ermenistan’a devretmesi beklenemez, Ermenistan’ın gücü de buna yetmez, dedi. Ona göre, ancak Türkiye’de beklenmedik gelişmeler Ermenistan için böyle bir fırsat doğuracaktır. Öngörülemeyen olaylar olarak Ermeni lider, iç savaş, global veya bölgesel çatışmalar, Kürt isyanı, doğal felaketler veya nükleer sızıntıyı saymaktadır. Bu ihtimalleri dikkate alarak haklarını geri alabilecekleri fırsat ortaya çıkıncaya kadar Ermeniler toprak taleplerini canlı tutmaları ve gelecek kuşaklara aktarmaları gerekmektedir. Sassonian’ın burada eklemediği fakat birçok kanaldan uygulanan diğer tedbir ise Türk halkının ve yeni kuşakların uyutulması ihtiyacıdır. Global veya bölgesel çatışmalar ile Türkiye’nin güçsüzleştirilmesi bağlamında Suriye ve Irak üzerinden Türkiye’ye yönelik tehditler konusunda da ayrıntıya gerek görmemiştir.
Diyaspora destekli Ermenistan’ın toprak talebi ve bu konuda terörden medet ummak, birçok yollardan Türkiye’ye yönelik terörü desteklemek stratejisi sadece Sassonian’a ait değildir. Asala’dan PKK’ye ve soykırım iddialarının birçok ülkede kabul edilmesine kadar bu strateji adım adım uygulanmaktadır. Bunula beraber bir toplumsal önderden konuyu bütün çıplaklığıyla özetlemesini önemli buluyorum. Aslında böyle bir açıklama bir ilk değil, ancak Türk medyasında bu seviyede ilgi görmesi anlamlıdır. Sassonian’a Türkiye’nin topraklarını hedef alan sözlerinden dolayı değil, fakat birçok zeminde gizledikleri bu stratejisini net bir şekilde ortaya koymasından dolayı teşekkür ediyoruz. Bazılarını, ancak bu tür beyanların uyandıracağını ümit ediyoruz.
Ermenistan anayasasının da tanıdığı Bağımsızlık Deklarasyonu’nda ve diğer birçok metinde görülecek olan Türkiye’den toprak talebi günümüz Uluslararası Hukukunun temel ilkelerine aykırıdır. 1945’te BM Sözleşmesi ile kurulan yeni dünya düzeninin temelinde iyi komşuluk, barış ve güvenlik bulunmaktadır. 1945’ten günümüze başta BM ve Avrupa sözleşmeleri olmak üzere komşu ülkenin toprak bütünlüğünü kabul ilkesi hemen bütün temel metinlerde yer almaktadır. Yakın dönemde yaşanan emperyalist oyunlarla en fazla toprak kaybına maruz kalan ülke, Osmanlı’nın halefi olarak Türkiye Cumhuriyeti’dir. Buna karşın barış uğruna ülkemiz komşularının toprak bütünlüğüne saygı gösterip iyi komşuluk ilişkilerini ilke edinmiştir. Buna aykırılık suçu işleyen ülke, kurum ve kişileri teşhir etmek, uluslararası zeminlerde suçlamak, bu suçlarının cezalandırılması, en azından bu suçu işlemeyi normal politika haline getirmeyi önlemek de öncelikle Türk diplomasisinin görevidir.