Ermenistan’ın uluslararası hukuku ayaklar altına alıp, Karadağ’ı işgal etmesi ve sivil yerleşim birimlerine ateş açması sonucu Azerbaycan Ordusu, sivil halkın can güvenliğini sağlamak amacıyla tüm cephelerde karşı saldırıya başladı.  Cephe hattında sıcak çatışmalar devam ederken, Türkiye’nin, söz konusu işgale ilişkin siyasi ve diplomatik tepkisi sürüyor. Ermenistan’ın hukuki değerleri aşındırmasını, bir sosyolog ve bir gazeteci olarak; Hilal-Haç, Sünni- Şii kavgasından uzakta sadece ve sadece insan hakları ve insani değerler bağlamında İran, Rusya ve Avrupa ülkelerinin politikaları çerçevesinde değerlendirirken, büyük bir insan hakları ihlali ve buna destek olan ülkeleri görüyorum. Meseleyi bu minvalde, “Ermeni-Azerbaycan savaşının sebepleri, tarihsel süreci, iç dinamikleri ve küresel aktörlerin rolü!” başlıkları altında Türkiye Gazetesi Yazarı, Türkolog; Meryem Aybike Sinan ile değerlendirdik.

Ermenistan’ın, Azerbaycan saldırısını; bölgenin tarihsel geçmişi, jeopolitik önemi ve diğer ülkelerin olaya yaklaşımları olmak üzere üç ayrı zaviyede değerlendirdiğimizde; Batı ve bazı Ortadoğu ülkelerinde hayret verici bir Ermenistan desteği görüyoruz. Burada en dikkat çekici ülke kuşkusuz İran. Türkiye-Azerbaycan-Pakistan ittifakına karşın; İran-Ermenistan stratejik ortaklığı oluşmuş durumda. Bu noktada İran ve Ermenistan ortaklığını tetikleyen unsurlar nelerdir? Rusya’nın ve diğer ülkelerin konuya ilişkin rollerini ve izledikleri politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ermenistan ve İran, hem ortak çıkarları hem de ülke içindeki denklemleri nedeniyle ne güçlü bir Azerbaycan ne de güçlü bir Türkiye gerçekliğini kabul edecekler. İran’ın en büyük çıkmazı ve korkusu bünyesindeki 30 milyonu aşkın Azerbaycan Türkünün varlığıdır. Azerbaycan’ın Karabağ sorunsalını çözmesi demek, Kafkasya’da ikinci bir Türkiye’nin varlığı demek. Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını geri alması, yer altı ve yer üstü zenginliklerini düşündüğümüzde, önünde hiçbir sorunu kalmayan, güçlü ekonomisiyle, güçlü demografik yapısıyla yepyeni bir Azerbaycan’ın yükselişe geçmesi anlamına gelir.  Karabağ sorununun çözülmesi, Ermenistan için kâbus demektir zira ne Rusya ne diğer üst akıl dediğimiz güçler için Ermenistan hiçbir şey ifade etmeyen gereksiz bir kukla haline dönüşecek, Azerbaycan’ın Türkiye ve diğer Türk Keneşi üyeleriyle pek çok alanda sıkı iş birliğinin önü açılmış olacaktır. Dolayısıyla Türk Birliği (TURAN) dediğimiz Kızılelma için de fırsat doğmuş olacaktır. 

Böyle bir senaryoyu hem Rusya hem ABD hem de diğer güçlü ülkeler mümkün olduğunca geriye atmak için ellerinden her ne gelirse yapacaklardır. Merhum Elçibey’in çok güzel bir sözü vardır. “Azerbaycan, Türk Dünyasının kilididir!” İşte bu kilidin farkında olan bu güçler, o kapıyı açtırmamak için akla hayale gelmeyen her türlü entrikayı ve kirli siyaseti Kafkasya üzerinde yürütmeye devam edeceklerdir. 

Ermenistan, sivillerin yaşadığı bölgeleri bombalayarak savaş suçu işledi. Yine çok yakın bir geçmişte İdlip’te, Rusya destekli Esad rejimi silahlı gruplarının, savaş suçu olarak tanımlanan vakalarına şahit olduk. Bu noktada aslında bir Hilal-Haç ya da Sünni-Şii kavgası olduğu iddiasını gündeme getirmek istemiyorum. Meseleyi, insan hakları bağlamında değerlendirmek gerekirse, Ermenistan’ın uluslararası hukuka aykırılığının yaptırımı ne olmalı? BM, her iki tarafa da “Çatışmayı durdurun!” çağrısı yaptı. Fakat ortada Ermenistan tarafından gerçekleştirilen bir kurar ihlâli, sonucunda da birçok sivilin hayatını kaybetmesi söz konusu, dolayısıyla, Ermenistan kural ihlâli nedeniyle uluslararası platformda yargılanmalı. BM’nin, bu konudaki sessizliğini nasıl yorumluyorsunuz?

BM, maalesef o malum 5’linin güdümündedir. Yaklaşık otuz yıldır Karabağ tutsaktır, Karabağ insanı mağdur ve mazlumdur. Hocalı katliamı dün gibi capcanlıdır. Azerbaycan şehitliğini bilenler çok iyi bilir. Kadın-erkek demeden katledilen o insanları, Azerbaycan halkı unutmadı, unutmayacak. Hocalı, Türk milletinin hafızasından hiç silinmedi. Azerbaycan Türk’ünün haklı isyanı, BM tarafından 26 yıl boyunca duyulmadı. Göstermelik kınamalar, ağız ucuyla söylenmiş lakırdılar hiçbir sorunu çözmedi. Yine Minsk, tarafsız olamadı, çözümü hep erteledi, çözümü çözümsüzlük olarak masaya koydu. Taraf oldu. Rusya’nın en son 400 ton silahı, Ermenistan’a ulaştırdığı o belgeleri bizzat Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev, Rusya Cumhurbaşkanı Putin’in yüzüne haykırdı.  Tovuz olaylarında Azerbaycan son kez uyardı, Kafkasların şımarık çocuğu Ermenistan’ı. Hasılı Ermenistan; işgalci, sömürgeci ülkelerin maşası olan kukla, terörist ve işgalci bir devlettir. Dolayısıyla böyle bir yargılamanın mümkün olacağını sanmıyorum. Ermenistan’ı an itibarıyla Azerbaycan, tokatlaya tokatlaya yargılamaktadır…

Azerbaycan ve Ermenistan çatışması sadece Azerbaycan’ı değil kuşkusuz, tüm Türk dünyasını ilgilendiren bir mesele. Dolayısıyla özellikle Türkiye hiçbir zaman bu konuya duyarsız kalmadı. Bu noktada Rusya ile Türkiye’nin çatışmasını isteyen güçlerin bir oyunu söz konusu olabilir mi? Görünürde Ermenistan-Azerbaycan olayı gibi görünen olayın arka planındaki süreç, stratejik ve siyasi anlamda nasıl okunmalı?

Şunu belirtmekte fayda var. Devletlerin dostu yoktur, menfaatleri vardır. Rusya ile bazı noktalarda yapılan stratejik ortaklıklar, o bölge, konjonktür ve koşul için geçerlidir. Rusya’nın tarihi boyunca en büyük korkusu, Türk topluluklarının bir araya gelmesi, güçlü ilişkiler kurması ve olası Türk Birliğinin kurulması gerçekliğidir. Elinin altında saydığı, her türlü yararlandığı, elini üzerinden bir türlü çekmediği bazı Türk devletlerini kaybetmemek, bunu engellemek, o devletleri yanında tutmak için tarihi boyunca farklı ve karanlık stratejiler yürüttü.  

Rusya tarihini, Türk Dünyasının dününü ve bugününü bilmeden Rusya’ya aşırı derecede anlam yüklemek yanlıştır. Daha dün Ukrayna’ya bağlı Kırım’ı ilhak eden, bölgeyi Kırım Tatarlarına dar eden Rusya değil midir? Rusya ile Türkiye’nin çatışmasını isteyen güçler her zaman olacaktır.  Öyle çok düşmanımız var ki fitnenin nereden geldiğini çok iyi bilmek, çok çalışmak, güçlü olmak, soydaş ülkelerle güçlü ilişkiler geliştirmek, milli bilinci yüksek tutmak dışında galiba pek seçeneğimiz yok.

Son günlerde Rusya sevenlerinin ve destekçilerinin arttığını görüyorum ne hikmetse. Hiç kimsenin asla unutmaması gereken bir gerçek var ki, o da Rusya’nın asla dostumuz olmadığı gerçekliğidir. Rusya olsa olsa menfaatlerinin dostudur!