Evet! “Erkekliğinden utanç duymak ne demek?!..” Bu nasıl bir fikrin, nasıl bir inancın ürünüdür?!... Yeterince eğitilmemiş ve töresinin kırıntılarıyla yaşayan bakir Anadolu insanının doğru kabul ettiği inancı yüzünden bir takım yanlışları doğru kabul etmesi sebebiyle ruhi bunalımlar içinde kıvranarak, ağır yanlışlara muhatap olmasındaki noktada, Erkeğin utanç duyması, hem de erkekliğinden utanç duyması kadar, bir başka yanlış olamaz!

Ben niçin utanç duyacağım, beni, cahil ve bir takım yanlış inançlara düşüren sözde münevverlerimiz utansın!

Dünya Kadınlar Gününde böyle bir yazı yazmaya mecbur kaldığım için, utanç değil (Aslâ!) üzüntü duymaktayım. Üzülüyorum çünkü, bizleri bölük pörçük duruma getirerek, canım Ülkemizi bir şekilde elimizden almak isteyenlerin iğrenç oyunları hemen her şekilde bizleri tedirgin edebilmektedir!...

Erkek egemen dünyası”da ne demek?... Bütün Cihan bilir ki, biz, Ademoğulları’na bahşedilmiş bulunan bu eşsiz alemde kurulduğundan günümüze yaşanan hayat; Erkek ve Kadın olarak müşterek bir esasa bağlıdır ve de haklar müsavidir: Ne bir eksik, ne bir fazla.

Evet, bir takım insani haklarda yozlaşmalar zuhur etmiş ve fakat, gerekli müdahalelerle normal normlara çevrilebilmiş hak, hukuk ve sosyal dayanışma, normal dengesine çevrilebilmiştir.

Bunun aksini iddia etmek, ya cehalet veya art niyetli olmanın bizati kendisidir, diyebiliriz.

Cümle Türkiyeli’nin son toprağı, son vatanı ve sığındığı son kalesi konumunda olan aziz ülkemizin insanlarını: “Erkek, Kadın, Din kardeşi veya Azınlık” gibi kategorilere ayırarak, kendi elimizle Ülkemiz içinde biri diğerinden uzak sivri uçlar meydana getirdiğimizin bir türlü farkına varamamaktayız.

Bu niçin böyledir? Böyledir çünkü, bizler muhtelif yan sebeplerle yek diğerimizi tanıyamaz hale düşmüş ve bir takım fuzuli inançlarla bir labirentin içinde dönüp durmaktayız!...

Kadın Hakları” derken, sadece tarafgir davranmakta olduğumuzun farkında mıyız?.. Kadınlarımızın şiddete maruz kalmasında acaba suçlu olan sadece Erkek midir, yoksa asırlardır hiç mi hiç, kısmi dahi olsa referandum görmemiş olan ve batıla kaçan bir takım inançlar mı?..

Erkek şiddetine karşı, Kadın Polis timi, koruma tedbirleri almaya başlamış. Hadi hayırlısı, peki bu Polis tim; kadınlara edepli giyinin, yarı çıplak dolaşmayın ikazında bulunuyor mu?...

Türkiye insanının bilhassa “seksoloji” bilgisinden tamamen yoksun olduğu da hiç dikkatlere alınıyor mu?..

Daha evvel de yazdım, yine yazıyorum: (Bizim ülkemizin Erkeği ve kadını, evlilik hayatında bir sefer olsun yekdiğerinin vücudunu tam olarak görememiştir. Birleşmeleri dahi karanlıkta olur ve ne dereceye kadar iki taraf da tatmin olur bu bilinmez?...)

Kadınlarımızı “iş hayatına itmekle” iş dünyasına ait bazı meslekleri, kendiliğinden Erkeklere yasak ettirdik: “Tezgâhtarlık” bunların başında gelir ve bilhassa seksi giyimli genç kızlar tercih edilmektedir. Bunlar; hem müşteri celbetmekte ve hem de daha ucuza çalışmaktadırlar. Evin bütçesine katkıları ise hemen, hemen sıfırdır denebilir. Günün modasına uygun giyim ve makyaj gideri, onların aldıkları haftalık veya aylık kazançlarının büyük bir kısmını alıp götürmektedir.

Kadınlarımızın hemen her meslekte değerlendirilmesi ki, buna Askeri sahalar da dahildir, ev kadının değer ve hikmetini rafa kaldırmıştır. Kaldı ki, Ev kadını hemen her Ülke’nin zaruri ihtiyacıdır. Bir Milletin her açıdan sıhhatli evlâtlar yetiştirebilmesi, çocukların gerçek ana şefkatiyle büyümesine bağlıdır. Ana sütü, Ana kokusu ve Ana şefkati’nin yerini çocukların “kreşlerde” bulabilmesine asla imkân yoktur.

Çocuğun babası tarafından ilgilenilmesi ise, hiçbir zaman, Ana sevgisinin, Ana şefkatinin yerini dolduramaz. Dahası erkeğin ev hizmetlerinde çocuk bakımı dahil kadınıyla eşit şartlarda olması, erkeğin asıl kimliğinden çok şey alıp götürür...

Kadın-Erkek Eşitliğine” gelince. Kadının ayrı özellikleri, Erkeğin de ayrı özelliği vardır. Yaradılış itibariyle eşit olmayan bu iki cins nasıl oluyor da eşit sayılabiliyor?..

Kimse, kimseyi kandırmaya kalkmasın: Cihanı idare eden bir takım güçler; umum insanlığı birer “robot” haline dönüştürebilmek için var güçleriyle çalışmaktadırlar.

Türkiye savaşta olmadığına göre, kadınlarımızı zorlu sahalarda dahi çalıştırmaya kalkışmamız doğru mudur?...

Bilhassa Askeri sahada teknolojinin geliştirdiği imkânlar sayesinde kadınlarımızın da “Savaş Askeri” olabilme şanslarının arttırılması, dıştan cazip görünebilir. Ancak, Askeri saha; düşman unsurunu yok edebilme veya en azından durdurabilme kuruluşudur. Binaenaleyh; adam öldürme sanatını öğrenen bir kadın, kadınlığından çok şey yitirebilir ki, en mühimi “Analık duygusu” bazı kayıplara uğrar ki, bu çok önemlidir.

Eşitliği kendilerine bayrak edinen kız ve kadınlarımız, “Kabalık ve vahşet” konusunda ortak hareket etmemekte: “Tecavüze uğramaktan, dayak yemekten ve öldürülmekten” şikayet eden hanımlar, Erkekleri: Maganda, canavar gibi tanımlarla eleştirmekte ve böylece ailede “Baba sevgisini” yoklara göndermeye çalışmaktadırlar.

Bilindiği gibi, aile bir Devlet’in en küçük nüvesidir. Aile özelliği gidince, Devlet de zarar görür, hem de büyük çapta...

Aile mevhumunda pek titiz davranmamamız, bizlere korkunç yarınlar hazırlamaktadır ve buna rağmen; Kadın ve Erkek bahsinde devamlı olarak Kadınları haklı çıkarıp, Erkeği yerden yere vurmamız, yaraya neşter vurma yerine, daha da azdıracak eğilimlere zemin hazırlamakta olduğumuzu göremiyoruz!...

Basından öğrendiğimize göre: (65 günde 55 kadın öldürülmüş. 2014’te 294 kadını şiddete kurban veren Türkiye’de 2015’in ilk 65 gününde, 55 kadın, Erkek şiddeti nedeniyle canından olmuş. Kadınların yüzde 32’si bıçaklanarak, yüzde 30’u ateşli silâhla, yüzde 12’si darp edilerek yaşamını yitirmiş. 65 günde 22 farklı ilde kadın cinayetleri meydana gelmiş. İstanbul’da 8 kadın öldürülmüş.)

Gazi-Antep’ten alınan habere göre de 33 yaşında “Şehmuz Çakır, 13 yıllık eşi 4 çocuğunun annesi 32 yaşındaki Yasemin Çakır’ı çocuklarının gözleri önünde av tüfeği ile öldürmüş ve aynı tüfekle intihar etmiş.” Sebep: “şiddetli geçimsizlik.”

Bütün bu dehşetengiz haberler, bir nevi yorumlarıyla birlikte bizlere sunuluyor!... Yorumlarıyla birlikte dememizin başlıca sebebi, işlenen iğrenç cinayetlerde her daim kadından yana tavır alınmasıdır!...

Türkiye’de her şeyin, sosyal yaralara zemin hazırlayan bir takım olayların akışına göre değerlendirilmesidir. Bu durum ise sosyal gelişme değil, sosyal patlamalara sebep teşkil etmektedir ki, böyle bir durumda hiçbir menfi gidişi frenleyemez, hiçbir dejenerasyonun önünü kesemezsiniz. Çünkü, erozyona uğramış bir yapıyı kurtarabilmeye asla imkan yoktur. Ancak, temel bir değişikliğe razı olmaya mecbur kalırsınız!..

Kadın hakları meselesinde kadınlarımızın aynen erkekler gibi hemen her mekana girip çıkmaları söz konusu olunca ki, bu durum ayrıca düşünmeye muhtaç bir konudur.

Tam dekolte genç bayanların, alkol tesiriyle tacize uğramaması, sadece büyük bir şans sayılabilir!..

Peşinen şu husus bilinmelidir; Genç kadınlara sarkıntılık, taciz, fırsat imkan sağlarsa tecavüz, sadece bizim değil, dünyanın en ileri Ülkeleri sayılan ABD, İngiltere, Fransa vs. gibi ülkelerde de aynı suçlar hemen her gün işlenmektedir. Hem de bizim ülkemizi bu hususta geri bırakarak!..

Nitekim, Sayın “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın “Sosyal Medya”ya savaş açtığı haberini Gazetelerden öğrenmekteyiz. TV programlarında: (Sanay dünya’dan sanal mutluluklar devşirmek belki o an için insanı tatmin eder, ancak yerle bir olan mahremiyetin ve gerçekliğin onarılması o kadar kolay olmayacaktır.) ikazında bulunmaktadır.

Bir başka değerlendirmede ise şu önemli noktaya parmak basılmış ki, son derece önemlidir. Şöyle buyurulmuş:

(-: Ülkemiz ekonomik açıdan büyüdü ama etnik açıdan geriye gittik. Ülkemizde, özellikle İstanbul ve İzmir’de Deniz ürünleri konusunda geri olmamızın başlıca nedenlerinden birinin de; Lokanta sahiplerinin bu işi sadece para için yapması ve Aşçıların eğitimsizliği olduğunu düşünüyorum!..)

Daha bir çok numune sunulabilir. Ancak, yazdıklarımın yeterli olduğu inancındayım. Kadın Haklarını müdafaa edenler, acaba; “Lezbiyenlerin”, “Homoseksuellerin”, hazin hayatlarını dikkate alıyor mu, onların yaşadıkları acınacak hayatlarına olumlu açıdan psikolojik tedavi görmelerine yardımcı oluyorlar mı?...

Bu hususta yaptıkları ne, cemiyet yapımızda onların da normal birer vatandaşmış gibi yer alabilmelerini bir şekilde sağlamaya çalışmak!..

Bizler; “Kadının kadınca”, “Erkeğin erkekçe” toplumdaki asli yerlerini almalarını şiddetle arzuluyor ve istiyoruz! Çünkü, Türkiye’nin vatandaşları zaten karmaşık bir duruma gelmiş ve yek diğerini omuzlayıp, geçmeye kadar karmaşık hale düşmüştür.

Bilmem anlatabildim mi!..

Saygıdeğer okuyucularım, hiç yadırgamayın, ben kulunuz “Dünya Kadınlar Günü”nü değil; Millet bütünlüğümüzü tamamlayan kendi Kadınımızı, kendi Erkeğimizi kutluyor ve selamlıyorum!

İnşallah yeni bir Pazar makalemde buluşabilmek ümidimle, cümlenize hayırlı ve sıhhatli yarınlar diliyorum efendim. Saygı ve sevgilerimle.