Türkiye'de siyasî adım atmak isteyenler her şeyden önce ABD, AB'nin kilit ülkeleri, İsrail, Rusya ve hattâ komşu ülkeleri hesaba katmak zorundadır.
     Zira Türkiye öyle bir stratejik yerde bulunuyor ki, atacağı, atmak istediği her adım kendisinden çok başkalarını ilgilendiriyor ne kelime hattâ endişelendiriyor.
     Çünkü coğrafyası kaderi olan bir ülkeyiz.
     Çünkü insanlığın jeopolitik ağırlık merkezinin tam üstündeyiz.
     Çünkü halen resmî büyük bir müttefikimiz(!) olan ABD; ikili oynamakta, sağı gösterip solu vurmakta, zahirî / sözde bahanelerle PKK'yı kendi kara gücü olarak görmekte ve göstermektedir.
     “2003 yılında Türkler, ABD güçlerinin Türkiye üzerinden Irak'ı işgal etmesine izin vermeyi reddettiler. O zamandan beri ABD ile ilişkileri karmaşık ve sıkıntılı oldu.” (George Friedman – Stratfor Bşk. - Stratfor - 21 Temmuz 2015 Turque Diplomatique 15 Ağustos - 15 Eylül 2015 s. 3)
     Dikkat edilirse bütün karışıklıklar, tüm kaynaşmaların hepsi Türkiye'nin etrafında cereyan etmektedir.
     Aslında kızım sana söylüyorum gelinim sen anla kabîlindendir.
     Çünkü asıl hedef Türkiye'dir. Fakat Türkiye'yi her şeye rağmen cepheden vuramadıkları için, ihanet çemberine alıp, boğazını yavaş yavaş sıkarak, Türkiye'yi tedrîcen boğmak  istemektedirler.
     Fakat bunun beklenmedik bir tepki ve patlamaya sebep olacağını da  düşünmüyor değiller.
     Bu yüzden perdeyi yırtmıyor, sûreta yüzümüze gülmeye devam ediyorlar.
     Zaten en tehlikeli olanı da bu:
     Türkiye sık sık “Sen de mi Brütüs?” demek zorunda kalıyor.
     Bu yüzden bizi; içimizden, bizimle yıkmak istiyorlar.
     Tıpkı Osmanlı Devleti'ni kendi çocuklarıyla hırpalatıp zayıflatarak, son darbeyi idaremizdeki devletçiklere tek tek vurdurmaları gibi.
     Aynen Çakalların ve Kurtların ancak topluca hareket ederek Arslan'ı baskı altına alıp tedirgin ettikleri veya son darbeyi sinsice, fırsat yakalıyarak vurmak istemeleri gibi.
     Nitekim Abbasî, Endülüs ve Osmanlı Devleti'ni -her zaman geçerli en etkin silâh olan- “Parçala, böl, yönet ve hükmet.” plânı ile parçalayıp, sonra da onları birbirine kırdırmakla sonuç aldıkları gibi.
     Bugün de Türkiye'deki  -menşeleri farklı da olsa-  dini bir, dili bir, vatanı bir olan; özellikle oluşta ayniyet arz eden aynı milleti, yâni Büyük Türk Milleti'ni; teferruat ve ayrıntılardaki farklılıkları bahane ederek, birbirlerine karşı kışkırtıp sürtüştürerek, tüm unsurları içeren ve hepsinin şemsiyesi hükmünde olan  “Türk Milleti” mefhum ve kavramında gedikler açarak; Türkiye Cumhuriyeti'ni hak ile yeksan / yerle bir etmek istemeleri gibi.
     Fakat evdeki hesabın çarşıya uymayacağını bir türlü akıl etmiyor edemiyorlar.

Hakk'ın da elbet öyle bir hesabı var ki Yarenler
Bilmiyorlar ki Allah'ın izniyle nöbette Erenler