Son dönemde bilhassa gıda fiyatlarındaki anlaşılamaz yükseliş ciddi sıkıntıları beraberinde getiriyor. Artışlar sadece gıda reyonlarıyla sınırlı değil elbette. Ve tarihsel vakalar gösteriyor ki bu gibi durumlar halk tarafından hükümetlere fatura edilir!

1989 yerel seçimlerinde Konya adeta bir laboratuvar gibiydi. Türkiye’de büyük bir kesimin yok saydığı Refah Partisi hem Büyükşehir hem de üç merkez ilçe Belediye Başkanlığını birden kazanmıştı. Refahlı adayların girmedikleri sokak, çalmadıkları kapı kalmamıştı. En önemli vaatlerinden bir de Konya’yı ekonomik anlamda yaşanılabilir, Türkiye’nin en ucuz şehri yapmaktı.

Nitekim Meram Belediyesi ilk icraatlarından olarak Ekmek Fabrikası açtı. Zira o sıralarda fırıncılarla belediye arasında ekmek zammı tartışmaları vardı. Ve ekmek fiyatları Belediye fırınlarıyla frenlendi, uzun yıllar kontrol altında tutuldu.

Bu yıllarda da bazı Belediyelerin inşa ettiği, hem de kapasiteleri çok çok yüksek fırınlar var ama belediye tarafından işletilmiyor, kiralık olarak çalıştırılıyorlar. Dolayısıyla fırınların belediyeye ait olması piyasayı kontrol edebilme açısından hiçbir avantaj sağlamıyor.

Konya’da süper marketçiliğin olmadığı 1990’lı yılların başında Büyükşehir Belediyesi kısa adı USAM olan Uygun Satış Mağazalarını hizmete açmıştı. Laf olsun diye değil; fiyatları gerçekten piyasanın altında olan işletmelerdi. Hatta Belediye çalışanlarına kart verilmişti de bu mağazalardan alışveriş yapanların borçları bir sonraki ay maaşlarından mahsup edilirdi. USAM’lar vesilesiyle çarşı pazar esnafı fiyatları makul seviyede tutmak zorunda kalıyor, afaki zamlar yapamıyordu. İlerleyen yıllarda Afra’lar, Adese’ler gelişti, USAM’lar özelleştirildi ve Belediye marketçilikten çekildi.

Yakın geçmişte Belediye marketçiliğinin en güzel örneğini vermiş olan Konya bugünlerde de ilham kaynağı olmalıdır. Bugün Konya’da, kendi ovasından hasat edilmemiş, üçüncü sınıf buğdaydan mamul ekmek 1.75 TL gibi fahiş bir fiyata satılıyor ve buna karşı hiç bir tedbire gerek duyulmuyor. Oysa Konya, Belediyelerin emek fiyatlarını nasıl kontrol altında tutabildiğinin Türkiye’deki ilk örneğidir ve bugün o imkâna çok daha güçlü şekilde sahip olmasına rağmen hareketsiz kalmaktadır! Bilhassa AK Parti idaresindeki yerel yönetimlerde bu anlamda neden yaprak kımıldamadığı merak eden benden başka kimse yok mu? Kafeterya işletmeciliği yapabilen belediyelerin ekmek fırını işletmeleri de mümkün değil mi?

**

ERBAKAN’IN BİLDİĞİ O MAHFİLİ 

ERDOĞAN NEDEN ÇÖZEMİYOR?

Merhum Necmettin Erbakan 1994’de seçimlerin galibi olduğu anlaşıldıktan hemen sonra gece yarısı yaptığı ilk açıklamada ekonomiyi baltalamak üzere bazı mahfillerde hazırlıklar yapıldığı haberini aldıklarını söyledikten sonra üstüne basa basa “Onları buradan uyarıyorum, sakın böyle bir işe kalkışmasınlar, hepsinden bunun hesabını sorarız” diye meydan okumuştu. Zaman içinde bütün cepheler Erbakan’a karşı harekete geçirildiği halde ekonomiyi mahvedecek o mahfil harekete geçemediği gibi Türkiye tarihinin en iyi ekonomi süreci yaşanmıştı.

1990’larda Erbakan’ın bildiği ve çok meydan okumayla sindirdiği o ekonomi mahfilini Erdoğan neden çözemedi acaba?

**

TARIM KREDİ MARKETLERİ

NEDEN ÇÖZÜM OLAMAZ?

Bugünlerde hükümet Tarım Kredi Kooperatifi Marketleri Zinciri oluşturarak fiyatları dizginleme plânları yapıyor ve Sayın Cumhurbaşkanı için bu minvalde market alışveriş programı tertip ediliyor. Ama gelin görün ki şu anda o marketleri öğretmen seviyesindeki gelir sahiplerinin dahi alışveriş edemedikleri, piyasanın en pahalı gıda reyonlarına sahip işletmelerdir.

** 

UCUZ EKMEKÇİYE KİMSE

NEDEN DESTEK OLMADI? 

Üç-beş yıl önce piyasaya ucuz fiyatla ekmek arz etmek üzere tesis kuran genç bir müteşebbis, baskıcı denetimler ve hakkında yapılan şikâyetlerle açılan davalardan nefes alamadığını, kapısını çaldığı AK Partili siyasilerden de destek görememesi üzerine tesisleri devrederek kurtulduğunu anlatmıştı. O tesisler satıldığı gün kapatıldı.

**

ZAMLAR AK PARTİYE

FATURA EDİLİYOR

Bilinmesinde yarar var; denetimsiz piyasada uygulanan fahiş fiyatlar halkı hükümet karşıtlığına yönlendiriyor. Ve Ak Parti buna karşı önlem üretmekte zayıf kalmak bir yana; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın market fişine yönelik kozlar üretiyor. İçinde et, süt, yoğurt, bakliyat olmayan; halk diliyle kırıntı yüklü alışveriş arabası ve bin küsur TL. fatura söylentisi sempatik olmamıştır. Anlaşılan Erdoğan’ın yalnızlığı giderek derinleşiyor ve ekipsizlik bu sonuçları getiriyor.

**

BİR ZEKERİYA AKDOĞAN GELDİ GEÇTİ ŞU KONYA’DAN

Konya atletizminin dinamo isimlerinden, defalarca Balkan ve Avrupa Şampiyonalarında orta ve uzun mesafeler koşup önemli dereceler elde eden Zekeriya Akdoğan geçen hafta sonu Covit 19 hastalığı sebebiyle vefat etti. Ömrünü sportmen bir yaşantı ile süsleyen ve gayri nizami bir yaşantısı olmayan Zekeriya son derece sağlıklı olmasına karşılık Covid’e direnemedi. Zira vefatından sonra öğrendik ki aşıya karşı kuşkuları varmış.

Zekeriya 1980’li yılların şartları dâhilinde Türkiye Atletizm Milli Takımının en başarılı sporcularından biriydi. 1983 yılında İzmir’de Yıldızlar Türkiye şampiyonu ve İstanbul’da Ömer Besim Koşalay Kır Koşusu’nda 6 bin metre gençler şampiyonluğu ile başlayan şöhreti her geçen yıl yükselmişti. 1984’de ilk defa katıldığı Yugoslavya’daki Balkan Kros Şampiyonası’nda milli takımın ikinci elemanı olarak 13.oldu ama o yılların şartlarında bu derece memnun ediciydi. 

1985 yılı Zekeriya için altın sezon olmuştu. Konya’daki krosta 6 bin metre gençler Türkiye şampiyonu olup ikinci defa millîlik hakkını elde eden Akdoğan o yıl Romanya’daki Balkan Kros Şampiyonası’nda Balkan ikinci olarak şeref kürsüsünde çıkmayı başardı. Aynı yıl Türkiye’den tek atlet olarak Portekiz’deki Dünya Kros Şampiyonası’na da katılan Zekeriya, yüz altmış atletin katıldığı 7 bin 900 metre kros yarışında 32. oldu. Lizbon’daki bu derece Mehmet Yurdadön’den sonra Türkiye’nin dünya kros şampiyonasındaki en iyi derecesi olarak tarihe geçmişti.

Temmuz 1985’de Hanya’da 3 bin metrede 8.28 ile Konya rekorunu kıran Zekeriya 5 bin metrede 14.32 derece ile Avrupa 4. olup Avrupa barajını geçmişti. Ağustos 1985’te Doğu Almanya’da yapılan Avrupa Şampiyonası’na katılan üç Türk sporcudan biri olan Akdoğan 5 bin metreyi kendine göre dört saniye daha iyi koşarak 14.28 ile Avrupa 16.sı olmuştu.

1986’da Orta gençler Kros Türkiye şampiyonu olan Zekeriya Yunanistan’ın Larissa şehrindeki -32. Balkan Kros Şampiyonası’nda 3. olarak takımın ikinciliğine önemli katkı sağladı. 1987’de İtalya’nın Bologna şehrinde Dünya Üniversiteler Kros Şampiyonası’nda 23. olurken Türk takımının en iyi derecesini elde etti.  Aynı yıl İstanbul’da geleneksel Ömer Besim Koşalay Kır Koşusunda Mehmet Yurdadön, Mehmet Terzi ve Ahmet Altun gibi Türkiye’nin en popüler atletlerini geçerek şampiyon olarak tarihi bir başarıya erişti. 

1988’de Kastamonu’da yapılan Üniversiteler Kros Şampiyonası’nda şampiyonluk kürsüsüne çıkan Zekeriya aynı yıl İstanbul’da yapılan 33. Ömer Besim Koşalay Kır Koşusunda da şampiyon olmayı başardı.

1991 yılında 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle Kıbrıs’ta yapılan yarı maratonu 1.17.08.32 derece ile kazanan Akdoğan,  1996 yılında İstanbul’daki Büyükşehir Koşusunu da birincilikle bitirmişti.

1982‘de Konya Yolspor’la başlayan atletizm kariyerini İstanbul’da Güneş Sigorta ve Şişe Cam Kulüpleriyle devam ettirip İstanbul Büyükşehir Spor Kulübü’nde noktalayan Gazi Üniversitesi mezunu Zekeriya Akdoğan Beden Eğitimi öğretmenliği yapıyordu.

Birkaç yıl önce Konya Büyükşehir Belediyesi KOMEK Kurslarında Kariyer Buluşmaları programı bendenize teklif edilince katılımcı listesine Zekeriya’yı da dâhil etmek üzere arayıp katılmasını rica etmiştim. “Gelir misin?” diye sorduğumda “Seninle Fizan’a bile giderim” diyerek zamanını bize tahsis etmişti.

Onunla gittiğimiz kurslardaki çocuklar çok şanslıydı. Çünkü Zekeriya ile mükemmel bir iletişim kurmuşlardı. Bir çocuk “Abeylegesse ile yarıştın mı?” diye sormuştu. “Ben koşarken o sizler gibi çocuktu” dedi. Bir başka yerde salondan çıkarken çocuklar okul takımlarının antrenmanına davet etmişti. Parke sahadaki antrenmana gidip gündelik ayakkabıyla çalım göstermiş, penaltı atmış, hatta gollük ortalar açmıştı.  Bahçede “Bizimle yarışır mısın?” diyen çocukları da kırmayıp günlük kıyafetiyle iyi bir 100 metre performansı göstermişti.

O gün Zekeriya çocuklarla yarışırken, yıllar önce Şişe Cam’a transfer olduğunda Konya’ya ilk gelişi aklıma düşmüştü. Yıkılan Konya Stadın çimlerinde Konyaspor antrenman yaparken atletizm parkurunda da Ali Tunç Mehmet Kuş, Erdem Şerbetçigil, Hüseyin Kıyak, Zafer Göçmez, Adnan Akova, İbrahim Dülger, Burhan Özkan ve Hüseyin Tunç gibi dönemin önde gelen atletleri çalışırdı. İşte Zekeriya Balkan ikincisi olup Şişe Cam’a transfer olduğu sırada Konya’ya gelmiş ve bu atlet grubuyla pistte tur atıyordu. Konyaspor antrenmanı duraksadı, oyuncular kenara doğru geldi. “Balkan şampiyonu olan hangisi?” diye sorarak hayran gözlerle Zekeriya’yı izlediler. “Fiziği güzelmiş, santrfor olsaymış” diyenler de olmuştu.

Herkesin kendilerine hayran olduğu futbolcuların onu nasıl bir hayranlıkla izlediklerini anlatmıştım arabada. Keyiflendi, güldü, sonra; “Hepsi geldi geçti abi, vakti eskitmeyelim, abdestin varsa şu camide namazı kılıverelim” dedi. Onca yüksek tempoya rağmen Zekeriya namaza hazır durumdaydı. Allah rahmet eylesin.