Erdoğan mı, Esad mı?

Abone Ol

Birleşmiş mİlletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un, Suriye'deki acılara son vermek ve siyasi bir çözüm üretmek  konusunda Suriye halkına büyük sorumluluk düştüğünü söylemesi bile, Suriye krizinin çözümü konusundaki çaresizliğin ve umutsuzluğun en net ifadesi değil midir? Evleri başına yıkılmış, ülkeleri Cehennem'e dönüştürülmüş, can derdine düşmüş Suriye halkının, hem hükümet güçleriyle hem de eli silahlı gruplarla nasıl savaşıp ülkenin geleceği konusunda söz sahibi olmaları mümkün müdür?
Suriye krizi, küresel aktörlerin hedefleri doğrultusunda değerlendirildiğinde, dünya barışı açısından tehlike üreten bir sürece girmiştir. Cenevre II'de tarafların masaya koydukları istekler, çözüm üretme şansı çok düşük olan koşullardır.
Türkiye açısından, Cenevre II Konferansı'nda ortaya çıkabilecek bir önemli gelişmeye dikkat çekmek isteriz. ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin "Meşruiyetini yitirmiş olan Esad geçiş hükümetinde yer alamaz" şeklindeki değerlendirmesine, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim'in, "Hiçkimsenin Devlet Başkanı'na meşruiyet verme ya da alma hakkı yoktur. Erdoğan olmasaydı bunlar olmazdı" şeklinde yanıt vermesi, onlarca ülkenin dışişlerlerinin gözleri önünde, ülkesindeki terörün ve iç savaşın sorumlusu olarak Erdoğa^'ı suçlaması, Cenevre II görüşmelerinde "Esad mı, Erdoğan mı?" şeklinde bir parantez açılması olasılığını gündeme getirmiştir.

VELİD MUALLİM: "KOMŞUMUZ YANIMIZDA OLSAYDI, BUNLARI YAŞAMAZDIK"

Muallim'in, "Suriye'deki bu acı yıkım, Erdoğan hükümetinin,  Suriye'ye girmeden önce teröristleri davet etmesi ve ev sahipliği yapmasıyla başladı" şeklindeki suçlaması, son günlerde güney sınırlarımızda peşpeşe yakalanan TIR haberleriyle birlikte okunduğunda, Cenevre'de, Başbakan Erdoğan üzerinden Türkiye aleyhine rüzgarların estirilmesi gibi bir sonuç doğurabilir.
 Başbakan Erdoğan'ı, Suriye'yi yalnız bırakmakla suçlayan Velid Muallim, "Büyünün birgün büyücüye döneceğini bilmiyor. Eğer komşumuz, ihtiyacımız olduğunda yanımızda olsaydı, size anlattıklarım, Suriye'de yaşananlar, aslında hiç yaşanmazdı. Fakat, Suriye'nin komşuları ya bizi sırtımızdan bıçakladılar ya da sessiz kaldılar. Suriye'yi yok etmek için, uzun yıllardır yapılan planları uygulama emri aldılar. Erdoğan Hükümeti olmasa, bunların hiçbiri yaşanmazdı. Bu hükümet, teröristleri kendi topraklarında barındırıyor. Onlara, Suriye'ye karşı kullanmak üzere sllah ve eğitim veriyor. Ama besledikleri bı teröristlerin bugün kendilerini hedef aldıklarını görüyorlar" diyor.
Türkiye, Muallim'in suçlamalarını boşa çıkaramazsa, "Teröre destek veren ülkeler" listesine alınır ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne konu olur ki, bu lekeyi temizlemek hiç de kolay olmaz. Bu yönde bir gelişme, Türkiye'nin bölgedeki yalnızlığını daha da derinleştirebilir. Çünkü, bu gelişmeyi, Ortadoğu'da Suriye merkezli yaşanmakta olan çatışmanın çetrefilliği nedeniyle,  Rusya ve İran'la birlikte, Türkiye'yi Ortadoğu denkleminde "etkisiz eleman" yapmak isteyen ABD ve Kıbrıs konusunda Türkiye'den ödün koparma çabasında olan AB de destekleyebilir.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry, "Esad geçiş hükümetinde yer alamaz" derken, Cenevre konferanslarının mimarı Rusya'nın Dışişleri Bakanı Lavrov, Cuma günü yedi günlük bir müzakere maratonu için masaya oturacak olan muhaliflerle Şam yönetimine, "Lider değişimine değil, güven artırıcı önlemlere odaklanın" çağrısı yaptı. ABD "gitsin" derken, Rusya, "Esad'lı çözüm"den yana bir tutum sergiliyor.

CENEVRE KONFERANSI'NDA "ERDOĞAN MI, ESAD MI?" SORGULAMASI  GÜNDEME GELEBİLİR Mİ?
Üç yıllık bir iç savaş sonrasında Esad'ın yerini koruması, Türkiye'nin Suriye politikasının çöktüğü anlamına geleceğinden, Cenevre II görüşmeleri, bir anlamda, "Erdoğan mı, Esad mı üstün gelecek?" sorgulamasına da sahne olmaktadır. Suriye'deki savaşın galibi kim; Erdoğan mı, Esad mı? Bu değerlendirmeyi, "ABD mi, Rusya mı?" şeklinde okumak da mümkündür.
 Ortada, gerekçesi hala net olarak ifade edilmeyen bir halk ayaklanması sonucunda, binlerce masum insanın hunharca katledildiği, yüzlerce yıllık geçmişi olan tarihi kentlerin harabeye döndüğü, insanlar canlarını kurtarabilmek için komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldığı  kimliğini yitirmiş, paramparça olmuş bir Suriye ve komşusunun bu hale gelmesinden sorumlu tutulan bir Türkiye var.
Suriye'nin çok şey yitirdiği belli de, Türkiye'nin bütün imkanlarıyla desteklediği bu iç  savaştan ne kazandığı belli değil. Böyle bir tablo karşısında, "Erdoğan mı kazandı, Esad mı?" sorusunun bir anlamı var mı?

TÜRKİYE AÇISINDAN ÖNEMLİ OLAN...

Bugün Türkiye açısından önemli olan, Irak'tan sonra Suriye'nin de parçalanmasıyla oluşan ve oluşacak olan yeni komşuların Türkiye'nin geleceğini ne yönde, nasıl etkileyeceği konusudur.
 El Kaide bağlantılı Irak-Şam İslam Devleti militanlarının Irak'ın Anbar bölgesinde bağımsız bir emirlik kurmalarından sonra, Suriye'nin El Cezire kantonunda (Rojova) da, Suriye'nin kuzeyinde etkili olan Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) önderliğinde Kürtler bağımsızlık ilan ettiler. Özerklik ilanı, 1946'da İran'da kurulan ve 11 ay yaşayabilen Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluş gününe denk getirilmiş. PYD Avrupa Temsilcisi Zuhat Kobani, bir hafta içinde, Arfin ve Kobani'de de özerklik ilan edleceğini açıkladı.
Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında, Rusların Kafkaslar üzerinden Basra Körfezi'ne uzanmasını engellemek amacıyla planlanan, fakat Rusya'daki Ekim Devrimi ve ardından I. Dünya Savaşı'nın başlaması nedeniyle rafa kaldırılan "Büyük Kürdistan" projesinin  adım adım hayata geçirilmesi çalışmalarının derinden derine ve kararlılıkla sürdürülmekte olduğuna dikkat çekmek isteriz.
"Büyük Kürdistan" projesi, "Batılı dostlarımızın" çok önemsedikleri, Ortadoğu petrollerinin keşfi sonrasında ilgilerinin daha da arttığı bir projedir. Kendini İsrail'in güvenliğinden sorumlu tutan ABD açısından "Büyük Kürdistan"ın ayrıca önemi vardır.
Suriye krizine çözüm bulmak için toplanan Cenevre II Konferası'ndan da kalıcı ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sürdürecek bir çözüm formülünün çıkmasını beklemiyoruz. Parçalanan Suriye'de yeni bağımsız birimlerin doğmasına, çıkarlarına hizmet ettiği için ABD'nin ve Suriye'nin Tartus limanındaki üssü kontrolünde kaldığı sürece Rusya'nın da bir itirazı olmayacaktır.
Bölgemizdeki "Büyük Kürdistan"a doğru uzanan gelişmeleri, bundan böyle, özellikle İran ve Türkiye'nin dikkatle izlemsi gerekiyor. Çünkü, Büyük Kürdistan coğrafyası, İran ve Türkiye'den de toprak istiyor.
Çok sıkıntılar yaşacağımız hareketli bir sürece girdik. Allah yardımcımız olsun.