Tam olarak olmasa da ideale yakın bir 45 dakika oynadı Fernando Santos! Kendisinden beklenenin tam olmasa da karşılığını verme gayretindeydi.

Kendisine Beşiktaş’ı emanet eden yönetim kurulunun, seçim öncesi her fırsatta “Beşiktaş önde oynar! Beşiktaş, genetik kodları hücum oynayan, saldıran bir yapıdadır” sözüne uygun bir anlayışa ilk defa bu kadar yakın oldu…

Maç öncesi kadrolar elimize geldiğinde tek endişe orta alandaki top tutma ve gerektiğinde top yapabilme meziyetli 3 isminde kadroda olmayışıydı. Dolayısıyla Beşiktaş’ın oyunu önde kurup, Semih, Muleka ve Ghezzal 3’lüsü ile skor yapabilmesi elzem olandı. Öyle de oldu. Zira, orta sahada Gedson dışında orta sahada “üretmeye meyilli” hiçbir isim yoktu. Gedson da ne kadar üretebilirdi orası muamma! Dolayısıyla özellikle ilk 45 dakika, Beşiktaş özellikle Muçi üzerinden geçiş hücumlarıyla etkili oldu. Ghezzal’ın ve Semih’in gayreti takımı ön alanda tuttu. Ancak bu oyun anlayışı 2. devre yerini ilk yarıya nispeten daha kısır, enerjisi daha düşük bir oyuna bıraktı. Gedson’un ilk devre yaptığı topla dikine koşular, Muçi’nin geçiş oyunları ya da Muleka’nın deplaseleri yerini topa sahip olmaya çabalayan bir takıma bıraktı. İşte tam da bu noktada bir kere de topa sahip olamayan oyuncu grubu ile yüzleşsek de Santos oyuna müdahalede yine gecikti. 66. Dakikaya kadar oyuna müdahale etmeyen Portekizli hocanın bu ezberleri geride kalan haftalarda defalarca başına iş açsa da maalesef yine aynı inadından vazgeçmedi ve skoru alamayan Beşiktaş, kalesinde golü görmekten yine geri duramadı… Oyun adına akıllarda kalan en net görüntü ise, Ghezzal ama iyi bir Ghezzal ile Muçi’nin birlikte sahada olduğunda neler yapabileceklerinin sinyallerini vermesiydi. Oyunun belli sekanslarında biraz da olsa eski lezzetini gösteren Ghezzal, topa her dokunuşta aynı dili konuşabildiğini gösterdiği Muçi ile iyi bir görüntü çizdi…

Her ne kadar saha içinde kalmaya gayret etsek de Türk futbolunun başında adeta bir kara büyü gibi çökmüş bıyıklı ve entarili, Japon yapıştırıcısıyla tutturulmuşcasına koltuklarına sımsıkı durumda kaldıkça bizim net bir dil ile saha içi konuşmamız imkânsız. Neredeyse futbolun tüm paydaşlarınca istenmeyen ikili ilan edilen bu ekip, Türk futboluna bitirmeye yemin etmişçesine o koltukta oturmaya devam ediyor. İşte tam da bu sebeple, Beşiktaş'ın önümüzdeki sezon en büyük transferi, bu muhteremleri oturdukları o koltuktan indirmek olmalı. Aksi halde alınan bütün oyuncular, yapılan onca transfer ve harcanan paraların hepsi boşa gitmiş olur. Beşiktaş camiasının tüm paydaşları ile enerjisini bu yapıyı çökertmeye harcamalı.

YETERSİZ BAKİYE

Hafta içinde sayın başkan’ın tesislere ziyareti, yapmış olduğu konuşma ne kadar etkili ve yerindeyse, belli ki Portekizli teknik adam bu mesajı da anlayamamış, Duydukları, anladıkları belli ki sadece 45 dakikalıkmış! “Trabzonspor galibiyetinden bu yana ısrarla ve bıkmadan aynı şeyi yazıyor, anlatıyor ve söylüyorum. Önümüzdeki sezona Fernando Santos ile başlamak tabiri caizse intihardır ve Beşiktaş'ın bir sezon daha intihara yeltenecek gücü ve sabrı kalmamıştır. Dolayısıyla geçen yazımda da söylediğim gibi, kupadan da olmak istemiyorsanız, bu adamı derhal görevden alın!” ALDILAR! Büyük camia refleksi de tam olarak bunu gerektirir. Başarısız olan her kimse anında bileti kesilmelidir. Bu sebeple yönetimin aldığı bu kadar gayet yerinde ve ciddi önem arz etmektedir. Artık herkes görmüştür ki, Beşiktaş yönetiminin başarısızlığa zerre tahammülü yoktur. Serdar Topraktepe, size 10 gömlek daha iyi bir oyun, kupa vaadi ve 3. lük için gerekli enerjiyi fazlasıyla verecektir.