Buğday’ı ithal, mercimeği ithal, cevizi ithal, yakıtı ithal, eti ithal ede ede her ithal bağımlısının yaşadığı sona doğru geldik. Başladık enflasyonlarını ithal etmeye... 

Bizler bir süredir üretmek yerine, başkasının ürettiğini tüketmeyi seçtik... Haliyle lirasal, kişisel değerimizi tüketmeyi seçmiş olduk. Bize mal satan, üreten, çalışan, tembellik günahını işlemeyenlerin daha da değerlenmesine vesile olurken, kendimiz değersizleştik. Türk liramız da, piyasalara olabildiğince borç alınan dolar ile müdahale edilmesine rağmen değer kaybetmeye devam etmekte...

Türk lirasında vatandaşlarımız bile kalmak istemiyor. Vatandaşlarımız bankadaki paralarını ya dövizde ya da kur korumalı vadeli hesapta tutuyor. Yani neredeyse tüm mevduatlar dolara endeksli tutuluyor. Ülkemizin en ücra köşelerindeki oteller, kendi vatandaşlarına dahi dolar ile fiyat veriyor. Türk Lirası ile alım satım yapmaktan kaçınılıyor. 

Geçmişte Dolar/TL paritesi 1,20 iken; Yani 1 dolar 1,20 TL iken, nüfusa oran ile ABD ile yaklaşık aynı üretim oranlarında olduğumuzun da göstergesiydi. Bizde ABD vatandaşları kadar üretiyorduk, değerliydik. Bugün 1 dolar 18,60 TL... Demek ki geçmişe nazaran ve yine nüfusa oran ile üretimimizin ABD vatandaşına oranı 18 kat azalmış. ABD vatandaşlarına göre 18 kat tembelleşmişiz... 

Daha az üretmiş ama nüfus artışı, fabrika, sanayi kapanışı ile daha çok tüketmişiz. Sonuçta 18 kat gerilemişiz.

Haliyle diğer ülkeler de değer azalışımız kadar, varlığımızdan pay almış. Ve insani değer transferi gerçekleşmiş. Değer verdiğimiz her şey insanımız, toprağımız, sınırlarımız, vatanımız, fiyat istikrarımız, vatandaşlığımız diğer ülkeler karşısında erimiş...  

Böyle olunca enflasyonumuz da coşmuş... 

Yabancının malını tüketerek, çiftçisinin, işçisinin ürettiğine kıymet vererek, parasını bizden değerli kıldığımız, o ülkelerin enflasyonuna da destek olmuş olduk. 

Bizler, yani nüfusuna oran ile az üretenler; Ama normal üretiyormuş gibi tüketenler... Bol bol çöp çıkartanlar... İşte bize o ihracatı yapan, yani tükettiğinden fazla üretenlerin enflasyonlarına ilaç oluyoruz. 

Evet tam olarak onların var olan enflasyonlarını finanse ediyoruz. Daha güzel, insan onuruna yakışır şekilde yaşamalarına katkı veriyoruz. Sonra da onlara dış güç falan deyip, kedi gibi üstünü örtmeye çalışıyoruz.

Mesela Bulgar’ın parası 1 Leva 9,44 Türk’ün Lirasına eşit... Bu 9,44 yarın 9,54 olduğunda 10 kuruşluk bir Türk varlığını daha Bulgar varlığına aktarmış olacağız. Bu transfer ile enflasyonlarına da katkıda bulunacağız. Aynı oranda bizim de enflasyonumuz daha fazla karanlık tarafa geçecek.

Düşünsenize 20 sene önce 1 Leva 0,50 Türk Lirası idi. Geçen zamanda ne denli borç yemiş, para basmış, az üretmişiz ki!.. Kat be kat, yirmi kat varlığımız Bulgar’a transfer olmuş...

Eşyaların fiyat rasyolarına enflasyon denir. 

Paranın fiyat rasyosuna faiz denir.

Paradan para kazanmaya, tembelleşmeye, küçük bir zümrede fahişçe birikmeye de rant denir.

Enflasyon, rant ve faiz üçüz kardeştir. 

Bire bir aynıdırlar. Her üçü de insanın değer, yargı, onur, itibar, tarih, talih kaybı ya da kazancının ölçümüdür. 

Sakın ha paranın da bir mal olduğunu aklınızdan çıkartmayın!.. 

O bir kağıttan altındır... 

Para, bizzat altını temsil eder. Ve insan onurunun, itibarının elle tutulur hali olarak piyasalara sunulur. Yaradılışa uygun, bizden beklenen, insan onuruna yakışır şekilde yaşamak isteyenler bunun değerini çok çalışarak yukarıda kalmasını sağlar. Aldanan, anlayamayan ise onu göz ardı eder ve ilgisiz kalır.

Para oranlarının diğer milletler nezdindeki denkliğine bakarak... Yani paritelenmesi, eşitliğinin ölçülmesi ile milletlerin birbirlerine olan itibarları ölçülür... Aynı oranda da millete saygınlığı biçilir.

İşte bunun için... İtibarsızlığa maruz kalmamak için... Faiz ve haliyle itibar yiyen, haset kardeşleri enflasyon, rant haram kılınmıştır...