Peki, sahildeki/denizdeki çer çöp her ne olursa olsun ve ne kaynaklı olursa olsun, onu orada tutan sizsiniz desem? “İnsan kendi kendine böyle bir ‘kötülük’ yapar mı?” demeyin. Her yüzünde tıkır tıkır işleyen sistemlerin, hemen hemen her bireyin tekrar etmesini sağladığı, gerçeği görmesini engelleyen masalları vardır; “herkes böyle”, “ben fedakâr/verici bir insanım”, “modern insan (…) yapar/yapmaz”, “benim yaşadıklarımı başkası yaşamış olsaydı (…)”, “Ne yani, dağ başına çıkıp insansız mı yaşayayım?”, vb. 

Adım 3: Seçme hakkınızın ve sonuçlarının sorumluluğunu üstlenin.

Kendi kendinize tekrar edin: “Bu çer çöpü ben seçtim, bu benim çerim çöpüm.”

Yıllardır kendi üzerimdeki çalışmalarıma ilaveten son 3 yıldır 180utc projesi ile tecrübelerim bana öğretti ki bireysel olarak %100 sorumluluk almaktan ve acıdan geçmeyen her tür farkındalık/aydınlanma/gelişim, sadece bir ticari yem. Satın al, tüket, tekrar et (Temizlikçi örneğinde olduğu gibi). Hayatınızda olup bitenlerden bir başkasını sorumlu tutarsanız, bir başkasının da sizin yerinize çözebileceğini beklemenizden doğal ne olabilir? 

O halde bir kez daha tekrar edin: “Bu çer çöpü ben seçtim, bu benim çerim çöpüm”. Bunu içselleştirdiğinizde, bir noktadan sonra şöyle bir aşama tetiklenecektir; çeri çöpü seçme özgürlüğüm olduğu gibi temizliği/arınmayı/korunmayı da seçebilirim. Böylelikle döngüyü tekrar edip durmak yerine döngüden çıkabiliriz. Bu noktaya gelmeden, dıştan içe enerji beslenmesinden kurtulmanın bir yolu olduğunu düşünmüyorum. Onun yerine hep dıştan bir çareden diğerine koşulan, hayatımıza sürdürülebilir hizmeti olmayacak kişi ve şeylere enerjimizi daha da harcadığımız, kendimizi hayatımıza yeni bir şeyler ekliyor, gelişiyor gibi kandırdığımız, hep bir suçlunun olduğu ve çözümün de dışarıda olduğu döngümüze devam ederiz.

Adım 4: Emek verin.

Deneyimleyeceklerinizden korkup kaçmadığınızda, gördüğünüzde, dokunduğunuzda, hissettiğinizde, yaşam amacınız ve değerinizden uzak şeylere enerji harcadığınızı sezdiğinizde, ruhunuz buna çok uzun süre katlanamaz, muhakkak bir açılım ile size gelir. Bu cesaretin ve sorumluluk almanın hediyesidir, kanımca. İlk 3 adımı gerçekleştirmeden, gündelik enerji dalgalanmalarının içinde, ruhumuzun sesini duymamız bu açılımların işaretlerini yakalamamız mümkün değildir.

Emek vereceğimiz ilk alan hayal etmektir. Hayal etmek, özgürlüktür, otantikliğimizin yegâne besini, ruhumuzun derinliğine atılmış ipten bir merdiven, büyük resme giden bir enerjisel tüneldir. Dolayısıyla boşuna değildir sistemlerin, ‘büyüyen (!)’ insana hayal kurmayı unutturması…

Uzun uzadıya ve tüm detayları ile kendinizi, özünüzü, enerjinizi, enerjinizi neleri/kimleri alanınızdan uzaklaştırarak koruduğunuzu, ruhunuza nelerin/kimlerin iyi geldiğini hayal etmekten bahsediyorum. Metaforumuza dönecek olursak; bu deniz ve sahilden hangi çeri çöpü tamamen atacağınızı, hangilerini nerelere kaldıracağınızı, olduğu gibi bırakacağınızı ya da dönüştüreceğinizi, nasıl bir düzenle sürekliliğini sağlayacağınızı hayal etmekten bahsediyorum.

Hayal etmeye emek vermek, önemsiz ya da komik mi geldi; o halde adım 3’e tekrar dönün.

-haftaya devam edecek-