Sahil şeridini, ilk adım olarak bir süreliğine kapamış, durmaya, gözlemlemeye, sorumluluk almaya, emek vermeye ve tadını çıkarmaya alan açmıştık. Burada ‘bir süreliğine’ kendimizi dışarıya kapamak dediğimizin altını çizmek istiyorum. Kişinin, kendi gelişimi, farkındalığının artması için kendini dinlemesi başka bir şeydir, iç sabotelerinin etkisi altında kendini toplumdan soyutlaması, değişime, harmoniye karşı tavır alması başka bir şeydir.

Adım 6: Sahil şeridini yeniden açın.

Bu altıncı adım çok önemli, hem bizi yeniden yaşadığımız topluma bağlayacak hem de ilk 5 adımdaki çalışmalarımızın ürünlerini toplamaya devam edeceğimiz bir adım olması açısından. Deneyimlerim gösteriyor ki, bizler uyanıp/farkındalığımızı artırıp sorumluluk alıp emek verdiğimizde, bazen tüm dünyanın da bizimle birlikte ve hatta aynı şekilde ilerlediğini görmek istiyoruz. Oysa durum bu pek mümkün değil. Dolayısı ile beklentilerimizi de içe doğru ayarlamamız yerinde olur.

Sahil şeridini yeniden açmak, gelişimin spiralinde farklı bir boyuttan, diğer 2,3,4 ve 5. adımların üstünden geçmeye hazır olmaktır. Örneğin bunca emeği verdiğimiz sahile, bir ziyaretçi gelip ilk copu attığında, bunun bize ne hissettirdiğini gözlemlemektir. İçsesimize bağlanıp seçim yapmaktır. Sorumluluk alıp, seçim yaptıkça ve emek verdikçe ve de tüm bunları kendi değerlerimize ve yaşam amacımıza uygun gerçekleştirdiğimizde (bunu tanıyabilmek için durmuş, kapanmış, gözlemlemiştik) yeni bir enerji beslenme çeşidi ortaya çıkar.

İçten Dışa Doğru

İçten dışa doğru enerji akışı, dengede ve merkezde olduğumuzda, bunu bütün ve farkında olarak hayata geçirdiğimizde, kendi sınırlarımız kadar başkalarının sınırlarına da saygı duyabildiğimizde, içimizde kurulan enerjinin dışarıdan da hissedilir olmaya başlaması, kendisi ile çelişmemesi nedeniyle de dış dünyamızı da şekillendirmeye başlamasıdır. 

Adim 7: Değişime ve gelişime devam edin.

Kendi merkezimize oturduğumuzda ve bunun dışa etkisinin de tadına vardığımızda, ne yazık ki kimi zaman gevşeriz, sahil temizliğini bırakırız. Bu düşünce yapımızın, tüketim toplumu olmamızdan ileri geldiğini düşünüyorum. Her şeyi ulaşılacak bir nokta, elde edilecek bir meta, bürünülecek bir sosyal statü gibi değerlendirmek eğiliminde oluşumuz, bu kadar güzide iç çalışmalarımızın ardından bile yakamızı bırakmıyor.

Bazen daha yıpratıcı çıkarımlara da ulaşırız. Kendinizi olmuş, aşmış, dünyayla işi bitmiş gibi hisseder veya çevremizde olup bitene deneyimli olmamız dolayısı ile yukardan bakarız veya toplumsal yaralara, evrensel sorunlara şefkatimizi kaybeder, bunu tepkilerini kontrol edebilmek olarak değerlendiririz veya bir çeşit akıl hocasına dönüşür hat bilmeden, izin almadan başka ruhların yolculuklarına müdahil oluruz veya kimselere bahşedilmemiş özel yeteneklerimiz olduğuna inanır bunları pazarlarız. Işığından kör olmak budur. Bunlardan herhangi birini kendinizde gözlemlerseniz, bilin ki merkezinizde değilsiniz, ego yönetimi yeniden ele geçirmiş. 

İnsanın değişim ve gelişim yolculuğu bitmez, bunun bir sonu, birinin diğerinden herhangi bir format ve platformda üstünlüğü de yoktur. Birbirinin tecrübelerinden yararlanmak, ancak herkesin kendi otantik potansiyelini hayata geçirmesiyle ve bunun hakkında dürüştçe kendini deneyimini anlatabilmesiyle olur. Gerisi hep insanlığımıza yenildiğimiz, kendimizi yeniden merkeze çağırmamız gereken akıl tuzaklarıdır.

O halde tecrübe etmeye ve emek vermeye, son nefesimize kadar devam…

-son-

Düzeltme

Yazı dizimizin ikinci makalesinde, “korkmayın, kaçmayın” gibi birkaç aktarım hatamız bulunmaktadır. Korkmak, insana has bir duygudur. Herkesin kendi yolculuğunun mesajını veren korkuları olması geçerlidir. Dolayısı ile ikinci makalemizde kastedilen korku duygusunu yaşamamak, üzerini bastırmak değil, korku hissetmemize rağmen, korkudan kaçmamak, korkunun bize söylediklerine açık olmayı seçmektir. Yazı dizimizin bu son makalesi vesilesiyle düzeltmek isteriz.