Madem yaratılmışız, yaratılmanın en özeli insanız. İnsan olmakla binlerce canlıdan daha şanslı, nasipliyiz. Hayvan mahlukatının dahi milyona yakın türünün olduğunu yazarsam abartıyor sanmayın, ana türleri ile bildiğimizden rakam size abartı gelmiştir. Köpek olarak tanıdığımız hayvanın kendi isminin altında dört yüze yakın cinsini göz önüne alırsak milyon rakamının abartı olmadığı kanaatine ulaşırsınız.

Konumuz insan, yaratılmışlar için de akıl ve düşünme yetisine sahip tek canlı, tek yaratılmış. Tanıdığımız dünya gezegeni dışın da bir yaşam alanı bilmediğimize göre, aksini bulmadıkça akıllı olan tek yaratılmış insandır. İnsan yaratıldığı gibi, kendisine bahşedilen bir de ömür süresine sahiptir. Bu süreyi ne kendisi ne de bir başka kişi ya da kurum bilmez, kestiremez. İnsanın bu süreyi değiştirme şansı yok ise, sahip olduğu bu zaman dilimini mutlu olarak, huzur için de geçirme isteği akılcı ve insani bir taleptir.

Kendim dahil, tüm insanların mutlu bir yaşam sürmesini istemek, hak hukuk, etik kurallara karşı çıkmaksızın mümkün müdür? Mümkündür. Yaşantımız süresince bakış açımız da farkındalık sağlar isek realiteyi göreceğiz. Mücadeleci bir hal ve çaba içinde bir yaşam şekli en doğrusudur. İnsanın çabasından vazgeçmeden, uğraşını devam ettirerek de mutlu olmaya ihtiyacı vardır. Yaratana hamd etmek, şükür duaları etmek ayrı, sürekli mücadele etmek ve en iyiye, en rahata, en mutluya, en huzurluya ulaşma çaba ve mücadelesi içinde olmak ayrıdır. Mücadeleye devam ederek, beden ve beyin enerjisi tüketerek, emek sarf ederek hep iyi bir sonuca ulaşma şansımız olmayabilir.

Bu ahval ve şerait içinde nasıl mutlu olunur, ”Marc Levy”şöyle açıklamış;

 “Yaşamın bir yılının ne olduğunu mu merak ediyorsun: Bu soruyu yılsonu sınavın da başarısız olmuş bir öğrenciye sor.

Yaşamın bir ayı: Bu konuda erken doğum yapmış, bebeğini sağ salim kollarına almak için kuvözden çıkmasını bekleyen bir anneyle konuş.

Bir hafta: Ailesine bakmak için bir fabrika da ya da maden ocağın da çalışan bir adama sor.

Bir gün: Kavuşacakları günden başka bir şey düşünemez olmuş aşıklara sor.

Bir saat: Asansör de mahsur kalmış bir klostrofobiğe sor.

Bir saniye: Bir araba kazasından kıl payı kurtulmuş bir adamın yüzünde ki ifadeye bak. Ve saniyenin milyonda birini” olimpiyatlar da uğruna ömrünü verdiği altın madalya yerine gümüş madalya almış atlete sor."

Hayatımız da, yaşamımız boyunca hangi durum da olursak olalım,

mutlu olma hedefimizden hiç şaşmayacağız, ertelemeyeceğiz. Hedef belirlerken mutluluğu ilk sıraya koysak dahi genel de ertelemelerle geçiştiriyoruz. Çocukluk yıllarımız da ne kadar mutlu olabilmiş isek yanımıza kar kalan o dönem oluyor. Büyüyünce tabi ki mutluluklarımız oluyor ama parça parça, ağır aksak, inişli çıkışlı, hep bekleyerek, hep erteleyerek.

*şu koleji bir kazanayım da

*şu üniversiteyi bir kazanayım da

*şu okul bitsin de

*şu askerlik bitsin de

*doktoramı halledeyim de

*uzman durumuna geçmeden olmaz

*ikinci yabancı dil şart

*evlenmeden terfiyi almam gerek

*otomobil almadan hayat çok yavan

*çocuk olsun gerisine bakarız

*torunlar gülsün yeter

Örnekleri yüzlerce ye, hatta bine yakın hale getirmek mümkün olsa da yazı bütünlüğünü bozmamak adına kısa kestim.

Emin olduğum, sizlerin diğer örnekleri akıl süzgecinizden geçirmiş olmanız. Bir şeyin daha farkına vardınız, analitik, rakamlarla düşünme yetisine sahip iseniz, ömür süremiz belli değil, geri kalan her şey belirli bir plan ve program dahilin de, mutluluktan eksik kalmadan gerçek olabilir. Büyük, makro plana müdahale edemiyor isek, kendimiz için küçücük de olsa mutluluklarla dolu bir hayat oluşturmamız mümkün.