Emekli Din Görevlisi MUZAFFER COŞKUN, KADİR GECESİ’ni ve Kur’ân-ı Kerîm’i Anlattı

Oğuz Çetinoğlu: Cenâb-ı Allah, günah denizinde yüzen kullarına, rahmeti ve merhameti ile bâzı kurtuluş imkânları bahşetmiştir. Bunları; Cuma günleri, Ramazan ayının 30 günü, Regaib, Mirac, Berat ve Kadir geceleri ve Mevlid Kandili olarak özetleyebiliriz. Sizinle Hocam, Kadir Gecesini konuşalım. Sohbetimize nasıl bir giriş yaparsınız?

Muzaffer Coşkun: Bilmillahirrahmanirrahim. Sözünü ettiğiniz gün ve geceler içerisinde Kadir Gecesi’nin yeri bambaşkadır. Rabbimiz bu gece için Kadir Suresini indirmiştir. 

Çetinoğlu: Mealini lütfeder misiniz Hocam?

Coşkun:Kadir’ kelimesinin mânâsı açıklamakla başlayayım:  

Kadir’ kelimesi, ‘bir şeyi bir şeye kıyaslamak, ölçülü yapmak, tedbir almak, bir şeyi planlamak, miktarını beyan etmek, hükmetmek ve taksim etmek; bir şeye gücü yetmek, güçlü olmak, yüceltmek’ mânâlarındaki  ‘k-d-r’ kökünden türetilmiş bir kelimedir. 

Çetinoğlu: Allah’ın sıfatlarından da biridir.

Coşkun: Evet! ‘Güçlü, kuvvetli, istediğini istediği gibi yapabilen, âciz olmayan’ demektir. Muktedir kelimesi kadir kelimesi ile aynı mânâdadır. Allah’ın sıfatı olarak ‘çok güçlü, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapan’ demektir.

Kur’ân’da, Allah’ın sıfatı olarak; 7 âyette ‘kâdir’, 5 âyette çoğul şekli olan ‘kadirûn-kadirîn’, 45 âyette ‘kadîr’, 3 âyette ‘muktedir’ ve bir âyette çoğul şekli olan ‘muktedirûn’ yazılışı ile yer almaktadır. 

Allah’ın bir şeye ‘ol’ demesi ile o şey hemen var olur. Yok olmasını istediği şey de yok olur. Allah için ‘imkânsız’ diye bir şey yoktur. Mutlak mânâda kâdir Allah’tır. Yaratıkların kudreti Allah’ın kudret verdiği nispettedir.

Leyle-i kadir-Kadir Gecesi’ ise takdir, hüküm, şeref, azamet ve tazyik gecesi demektir. Çünkü her hikmetli iş bu gecede ayırt edilir, bin aydan hayırlıdır, Kur’ân bu gecede indirilmiştir. Yeryüzü, meleklerle dolup sıkışır. Kadir gecesi mübârek gecelerden biridir. Ramazan ayının 27. gecesinde olduğu genel kabul görmüş olmakla birlikte Ramazanın son yedi gecesinde aranması ile ilgili hadisler de vardır. Ancak asırlardır bütün İslâm ülkelerinde Kadir gecesi, Ramazanın 27. gecesinde kutlanmaktadır.

Çetinoğlu: Kadir Gecesi’nin mübârek sayılan gün ve gecelerden farklı olduğunu söylemiştiniz. Sebebini de söyler misiniz?

Coşkun: Kur’ân’ın 97. sûresi Kadr sûresidir. Bu sûrede Kur’ân’ın Kadir gecesinde indirildiği ve kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğu, meleklerin ve Cebrail’in bu gecede Allah’ın izni ile her bir iş için yeryüzüne indikleri, fecre kadar bu gecenin esenlik olduğu bildirilmiştir.

Çetinoğlu: Bu geceye has bir ibâdet veya namaz şekli olmadığı söyleniyor. Aksini ileri sürenler de var…

Coşkun: Bu geceye özgü bir ibâdet ve namaz yoktur. Bu gece, dua, tevbe, istiğfar, zikir, Kur’ân kıraati ve namaz ile ihya edilebilir. Bu geceyi ihya eden bağışlanır. Peygamberimiz (a.s.) bu gecede ‘Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet’ diye dua edilmesini tavsiye etmiştir.

Çetinoğlu: Kadir sûresinin mealini lütfeder misiniz?

Coşkun: Bismillahirrahmanirrahim. 

1-Biz O’nu (Kur’ân’ı) kadir gecesinde indirdik.

2-Kadir gecesinin ne olduğunu (ne kadar değerli ve ne kadar önemli olduğunu, Biz sana bildirmezsek) sen nereden bileceksin?

3-Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. 

4-O gecede Melekler ve Cebrail, Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.

5-İşte o gece tan yeri ağarıncaya kadar tam bir huzur ve esenlik iklimidir. 

Çetinoğlu: Sûrenin okuyanlara verdiği mesajı nasıl yorumlamalıyız?

Coşkun: Kemeri takvimin her yıl 10 gün önce gelmesi, adına ‘mübârek’ denilen gecelerin her yıl farklı zamanlarda değerlendirilmesi bize şu mesajı veriyor; ‘Siz zamana bakmayın, zamanı değerli yapan içinde yaşanandır, içinde yaşananı hangi zamana taşırsanız o zamanı değerli yaparsanız.’

Bu konuda bir misal vereyim; Misafir mi daha değerli, onun geldiği gece mi, çocuk mu daha değerli onun doğduğu gece mi? Bunlarla beraber düşündüğümüzde, geceyi değerli yapan o gece inen Kur’ân’dır. Geceye değer verip, Kur’ân’la o gece her zamankinden daha fazla ilgilenip, sonra ilgisiz bırakmak, ev sâhibinin misafirle geldiği gece, babanın çocuğu ile doğduğu gece ilgilenip sonraki günlerde ilgisiz bırakmasına benzer.

Kısaca; Kur’ân’ın indiği gece ne kadar değerliyse, aramızda olduğu ve hakkının verildiği zamanlar da en az o kadar değerlidir. Kur’ân güneş gibidir, Kur’ân hava gibidir, Kur’ân su gibidir. Nasıl bunlardan istifadeyi doğum günlerimizde çoğaltıp diğer günlerde azaltmıyorsak, Kur’ân da mânevî hayatımızın sağlıklı devamı ve gelişimi için her gün alınması gereken mânevî bir gıdadır.

Bu düşünceyle hareket edilirse, her gece kadir gecesi kadar değerli hâle gelir. 

Kur’ân’ın indiği gece ne kadar değerliyse, Kur’ân okuduğumuz, okuduklarımızı yaşayışımıza rehber edindiğimiz zaman dilimleri de en az o kadar değerlidir. 

Çetinoğlu: Deniliyor ki: ‘Kadir gecesi, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha değerlidir.’ Bin ay 83 yıl demektir. Ortalama insan ömründen daha uzun bir süre… Bin ayda 30.000 gece olduğuna göre, Kadir gecesi 30.000 geceden daha hayırlıdır. Şöyle bir yanlış düşünceye kapılanlar var: ‘Bir kadir gecesini ihya edersem, kurtuluşa ererim.’

Coşkun: Çok yanlış bir düşünce… Böyle bir mantık olamaz. Allah’ın söz konusu olduğu durumlarda bu kadar istismarcı, bu kadar fırsatçı olunamaz. Allah karşısında bu kadar yanlış hesap-kitap yapılamaz. Bunu yapan bir insan mümin kul değildir.

Çetinoğlu: Sözünü ettiğim o çarpık düşüncenin sâhiplerini inandırmak için bu söylediklerinizi temellendirir misiniz Hocam?

Coşkun: Elbette… Çok da basit… Kadir Gecesi, Kur’ân’ın indirilmeye başlandığı gecedir. Sonra indirilmeye devam etmiştir. Başlangıç gününü, doğum günü kabul edersek, işi orada başlatıp orada bitirirsek, bir ömrü yok farzetmiş oluruz.  Kur’ân’ın indirildiği her gece Kadir Gecesi, Kur’ân’ın indirildiği her gün Kadir günüdür. 

Çetinoğlu: Yine çarpık düşünceliler bu ifâdeyi, ‘Kadir gecesi önemsizdir’ mânâsında yorumlayabilirler. 

Coşkun: Düşünce gibi, yorum da çarpık olur. Sâlim, sâlih ve doğru düşünenler Kadir gecesinin önemini, bütün gecelere taşıyacak bir biline sâhiptirler. Akıl bunu gerektirir. Cenâb-ı Allah’ın rızâsını kazanmak isteyenler, aklını kullanmak mecburiyetindedirler. Çünkü O, 200’den fazla ayette kullarını aklını kullanmaya dâvet ediyor. ‘Aklınızı kullanın’ diyor, ‘Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?’ Diyor.  

Bizler, her geceyi Kadir bilecek bir şuura ermeliyiz. 

Kadir Gecesi, bize bu ufku açıyor, bu sorumluluğu yüklüyor. Onun için önemlidir, böylece önemi daha da artıyor. 

Çetinoğlu: Kadir Gecesi indirilmeye başlanan Kur’ân-ı Kerim’e dönersek, Hocam! Kur’ân nasıl bir kitaptır? 

Coşkun: Kur’ân-ı Kerim, çok yönlü bir mûcizedir: İbâdette okunuyor, mektepte okunuyor, evde okunuyor, kendisi ilim olmakla birlikte, ilme konu oluyor. Yazısı ilim dalı hâline geliyor. Kıratı ilim, tefsiri ilim, yorumu ilim…

Yeryüzünde bu vasıflara sâhip olan Kur’ândan başka bir kitap yok. 

Bir kitap tek bir maksada hizmet eder. Kur'ân'ı Kerîm tek boyutlu değil, çok boyutu olan bir kitaptır. Aynı zamanda okunarak ibâdet edilen, okunuşu ibâdet sayılan bir kitaptır. Mushafa  yazıldığı için kitaptır, dillerimizde okuduğumuz için de Kurân'dır.

Çetinoğlu: Sâhip olduğu husûsiyetlerden de bahseder misiniz?

Coşkun: Kur’ân'la yeni tanışan bir insanın göz önünde tutması gereken ilk özellik şudur: O, beşerî telif yöntemleriyle yazılmış, belli bölüm, başlık ve ara başlıklara ayrılan veya giriş, gelişme ve netice bölümleri olan bir kitap değildir. Kur’ân, alışık olduğumuz türden edebî, fikrî bir kitap olmadığı gibi, bir târih, astronomi, sosyoloji, tıp ve hatta klasik bir din kitabı da değildir. O, sözünü ettiğimiz bilim dallarının ilgi alanına giren birçok konuya dikkat çekmesine rağmen, maksadı, üslubu, dili, tertibi ve konuları ele alış biçimi bakımından tamamen farklı, eşsiz bir kitaptır. Hiçbir bilim dalının ölçüsüne vurulamayan, alışılmışın dışında ve ‘yeryüzünde kendi türünde tek kitap’tır.

Kur’ân, okuyucusuna belli konularda malûmatlar vermek, onu bilgilendirmek veya ilmî araştırmaya yönlendirmek için gelmemiştir. Aksine, O’nun biricik gayesi, akıl ve irâde sahibi olmalarından dolayı sorumluluk altına giren insan ve cinlerin ‘kulluk şuuru’na ulaşmalarını ve böylece dünya ve âhiret mutluluğuna erişmelerini sağlamaktır. Kur’ân, gayesiz boş bir kelam değildir; O, hakkı batıldan, doğruyu eğriden, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayıran ölçüler bütünüdür.

Yegâne maksadı, insanlığın hidâyeti ve saadeti olan Kitabullah'ın bu maksada yönelik bir üslup kullanması, okuyucusunun bazan aklına, bazan hislerine, bazan vicdanına ve gönlüne hitab etmesi; yer yer geçmiş toplumlara, gökyüzü ve yeryüzüne, bitkiler ve hayvanlar âlemine, psikolojik, sosyolojik, felsefî ve ahlakî gerçeklere dikkat çekerek muhatabını bu konular üzerinde düşünmeye çağırması O’nun en belirgin özelliğidir.

Bir konu üzerinde dururken aniden çok alakasız gibi görünen bir başka konuya geçivermesi, sık sık tekrarlara başvurması, indirildiği yirmi üç yıllık zaman diliminde değişen, gelişen ve olgunlaşan bir toplumun pratik problemleri karşısında bütün insanlığın cihanşümul meselelerine ait tesbit ve çözümlere yer vermesi, insanların huzur ve saadetini temin edecek davranışlara ve ahlakî ilkelere yöneltip cennetle müjdelemesi, onları bedbinliği ve azaba sevkedecek olumsuzluklara karşı uyarıp cehennemle korkutması… Kur’ân'ın kendine özgü üslubunun bir gereğidir.

Kur’ân tekrar tekrar okunduğunda, konuları, kelime ve kavramları arasında şaşırtıcı bir insicam ve bütünlük olduğu, hiçbir cümlenin boş yere sarfedilmediği görülür. Bir tek maksadı vardır: İnsanlığın hidâyet ve saadetini sağlamaktır. Hiçbir kitap -Kitab-ı Mukaddes dâhil- insanoğlunun şu tarihî sorusuna Kur’ân kadar net ve kapsamlı bir cevap verememektedir: ‘Bu dünyada iyi bir hayat yaşamak ve öteki dünyada azaptan korunmak için nasıl davranmalıyım?’

O, Allah katından gönderilmiş, eksiksiz, çelişkisiz, değişmeyen Hak Kitaptır.

Hiç kuşku yok ki Kur’ân, Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından Rasulü Hz.Muhammed'e (sav) indirilmiş hak kitaptır; Bu Kur’ân, asla Allah'tan başkası tarafından tasarlanmış, uydurulmuş olamaz; üstelik o, önceki vahiylerden hakikat adına bugüne kalmış ne varsa onu doğrulayıp Alemlerin Rabbi'nden geldiğinde şüphe olmayan vahyi özlü biçimde açıklıyor.

Çetinoğlu: Kur’ân-ı Kerîm’in insanoğluna kazandırdıklarına da bakabilir miyiz?

Coşkun: Kur’ânla değer kazanmanın en büyük göstergesi, O’nun değerini bilmektir. O’nun değerini bilmek de, hem kendi için, hem de başkaları için çölde suyun kıymetini bilmekten daha öte bir şeydir. Peygamber Efendimiz Kur’ân’ın insanlar için değerini en iyi bilen biri olarak 23 yıllık peygamberlik hayatında 120 bin insanın çöle dönmüş gönlünü suladı. O sulanan gönlün sahiplerinin adı; Sahabe oldu. Onlardan da 100 bin insan, ellerindeki Kur’ân’ın değerini bilmenin bir gereği ve göstergesi olarak, mânevî çöle dönmüş dünyayı yeşertmek için yeryüzüne dağıldılar. Geri kalan Sahabeler, gidenlerin ihtiyaçlarını karşılama, arkadan gelen nesilleri yetiştirme adına geride kaldılar. 

Günümüz insanı da aynı şekilde hareket etmelidir. Çünkü insanların her iki dünyasını ihya edecek, güzelleştirecek, gül bahçesine çevirecek tek kitap Kur’an-ı Kerîm’dir. 

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam.

MUZAFFER COŞKUN’DAN SEÇME SÖZLER:

Mü’minler; 

-Sarıldığı kimseye ezâ vermez

-Sevdiği kimseye günah isnad etmez

-Kendisine verilen emâneti korur

-Haset etmez, gıpta eder, gıpta ettiği kişi gibi olmaya çalışır.

-Lânet okumaz, aleyhte konuşmaz

-Kimseye lakap takmaz.

-Namazda huzurludur, sadaka ve zekât vermede acele eder.

-Bir musibetle karşılaştığında ümitsiz olmaz.

-Bollukta şükreder ve paylaşır, kıtlıkta elindekiyle yetinir.

-Her Müslüman’ı kardeş bilir. 

-Kardeşlerinin ayıbını örter.

-Öylesine yumuşaktır ki, kendisini ahmak zannedenlere güler geçer.

-Faydası fazla, külfeti yok denecek kadar azdır.

-Allah’a teslim olmuştur.

-Her tarafa ışık saçan bir mum, yeşermeye hazır bir tohum, kin gütmeyen, münakaşa etmeyen, kalp kırmayan mütevazı insandır. 

-Nefsiyle dâima savaş hâlindedir.

MUZAFFER COŞKUN:


1944 yılında Erzurum’un Oltu İlçesi Tutmaç Köyü’nde doğdu. İlkokulu Oltu’da bitirdi. Küçük yaşta İstanbul’a gelip Gönenli Mehmet Efendi’nin kurslarına katılarak hıfzını tamamladı. Tâlim ve kıraat dersleri aldı. İmam-Hatip Lisesi’nden muzun oldu. 1966 yılında Sarıyer / Rumeli Kavağı’nda ilk vazifesine başladı. Akabinde Sarıyer Merkez’de bulunan Ali Kethüda Camii’nde görev yaptıktan sonra 1975 yılında Beşiktaş’taki Hoca Hayri Camiine imam-hatip olarak tâyin edildi. . 

1982-1985 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gönderildiği Hollanda’da Din Görevlisi olarak vazife yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan 2 defa takdir belgesi aldı. 1985 yılında Hoca Hayri Camii’nin yeniden inşasına önayak oldu ve caminin altında Ertuğrul Kur’an Kursu’nun açılmasını sağladı. Ertuğrul Kur’an Kursunda, 120 hâfızın yetişmesine vesile oldu.

 Sinan Paşa Camiinde ve Yahya Efendi Camiinde imam-hatip olarak görev yaptı ve 45 yıllık hizmetinin ardından 15 Aralık 2009 tarihinde yaş haddinden Hoca Hayri Camii’nden emekli oldu. Evli ve dört çocuk babasıdır. Arapça ve İngilizce bilmektedir.

Yazarın Yayınlamış Olduğu Kitaplar:

1-Yıldızlı Cümleler ve Unutulmaz İbretli Sözler, 2-Nasıl Başardılar? Saadete Götüren Muvaffakiyetin Sırları, 3- 101 Kıssa / Sebep-Olay-Sonuç.

Yazarın Yayınlanacak Olan Kitapları:

1-Bir Demet Tebessüm (Latifeler Nükteler), 2-Çocuk Yetiştirme ve Terbiye Kılavuzu, 3- 1001 Kıssa - Her Kıssadan Bir Hisse, 4-Seher Vakti ve Gecelerin Esrarı, 5-İnsan Yönetimi Sanatı – İdarecilik.