(Yaşamı ve yaşanmışlıkları sürekli geviş getirerek yaşmak istemiyorum.

Düşmek. 

Düşkün olmak. 

Düşünmek. 

Düşünürken düşmek ve düştüğüne düşkün olmak. 

Koşmak. 

Çırpınmak. 

Aramak. 

Çırpınarak koşarak aramak. Terlemek.

Ve dinlenmek uzun bir yoldan gelen yolcunun soluğunu bir cümleye saklayıp sevdiğine söylemesi gibi, sevdalının.

Kaybolup bulunmak istemediği kuytuluklara girer çıkar. 

İz bırakmadan sevdasından, 

İz olarak bırakacak ne benlik kalmıştır.

Ne geçmiş 

Ne de bir hayal. 

Bütün her şeyi sevdasını düşürdüğü tende bırakıp gitmiştir.

Ne aslı 

Ne soyu 

Ne de geleceği vardır artık onun. 

Tuz buz olmuştur. 

Büyük bir camdan kaleymiş bedeni 

Cam parçaları tuz parçacıklarını, tuz parçacıkları kelimeleri, kelimelerde;

O tende sevdanın yeni bir başlangıcı gibi, sessizliğin cümlesi oldu.

Cümlelerle kendilerini bağdalayarak birbirlerine, artık göçebiliriz.

Bu kekremsi tat veren yavanlıktan.

Tatsız tuzsuz üstlerine yapışmış cümlelerden, 

İlişkilerdeki iğreti duran konuklardan

Ve onların bir türlü beceremedikleri yaşamın özünün aktığı yanı başlarındaki sevgi şurubu akan çeşmeden içmeden, 

Soğuk ve donuk buza kesmiş cümleleri ağızlarına doldurup konuşur gibi yapıp, 

Tükürmeden, yutmalarından 

Ve sonra tekrar yaşanmışlıkların tekrarı olan yaşamlarını geviş getirmelerinden.

Biz iki sevdalı;

“Emeği terde sevdayı tende bulanlar,” 

Tekrar tekrar yaşamı geviş getirmek istemiyoruz.

Ve biz sessizliğin derin ipi ile kendimizi bağlayarak birlikte var olduğumuz beyaz tende 

Ve emeğin terinde boğulmak,

Ve “toplumun alın yazgısı olmak istiyoruz.”

Saygıyla