Bulduğun; çıplak bir bedenin mum gibi yanan gözün çırasında kaybolmuş bir hayat.

Vücudunu unutmuş ruhun istediği;

Her sabah gün dokununca benden istediği son sözümdür. 

Gönül heybemdeki yaşanmışlıktan istediği için bulamadım. 

Bir çift söz ki gözün çırasında kaybolan hayattan anı olarak kalmış olan, boynuna geçireceği ilmiğin her düğümünü yaşanmış sözden yapabilsin.

Yaşanmışlıktan kalan her söz aslında hala yanmakta olan yürekteki közlerden oluşan kelimelerin oluşturduğu cümledir. 

Cümleleri yüreğinden söküp çıkardıkça közleri, bir ezgi diline dolanır. 

O ezgi sonra boynundaki ilmiğin ezgisi olur.

Ama o köz ki ilmiğin ezgisi, sevdanın kolyesidir.

Yaşam denen sevgilinin gözün çırasının sürekli yanmasında ki nedenidir. 

Her kaybolan bir çift hayat için ayrı bir ezgi söylenir.

Ve çıplak bedeni tutuşturup yaşanmışlıkların hepsini hissetmeyen bedene; “ezginin sözlerini” gömerek, gözlerinin çırasında kaybeder. 

Bedeninden kalan bir çift el 

Ve hissetmeyen beden, 

Kötürüm olmuş duygudur. 

Duyguları hem öksüz hem de yetim gibi gezinirken, elleri ile koku almaya çalışır.

Sevda miadı bitenler. 

Çok güler. 

Çok ağlar. 

Çok konuşur. 

Her şeyi çok yaparlar. 

Çünkü hareketin esintisinden etkilenip avuçlarını kapamadan kokuyu almaya çalışır.

Kokusunu hissettiği zaman anacak susar. 

Elleri açık bir şekilde gözlerini bir noktaya dikerler. 

Her gözünün açıp kapanması, şımarık tek çocuğun kaprisli bir şekilde kapıyı kapatması gibi, sertçe vurur. 

Sevdası kurumuşların kirpikleri terli olması bundandır.

Tek hayali vardır. 

Ve tek duası vardır.  

Ayağındaki çelimsizliğin bir anda güçlenip ayağının altındaki sandalyeye vurup saat sarkacı gibi bedenin sallanmasıdır. 

Ding dang sesi onun için huzur melodidir. 

Elleri güçlüdür ilmik geçirmede sorun yoktur. 

Onu da alı koyan elleri ile kokladığı geçmişinden soluduğu nefestir. 

Saygıyla

Abdulkadir DESTAN