Kartaca… Antik çağın önemli ticari limanlarından biri… Hannibal gibi önemli bir komutanın evi… Deniz üzerinden her yere ticaret yapabilen tüccarlar topluluğu… Sadece ticaret ile değil, sanat ve bilim ile de yoğun uğraşan bir ilim yuvası… 

Antik çağda çok zengin ve güçlüydüler. Aynı zamanda da sosyal adalete önem veriyorlardı. Halkının gelir dağılımı neredeyse eşitti. Bu da herkesi üretimin içinde tutuyordu. Adil duruşları, korkusuzca yapılabilen ticareti ve ardından zenginliği getirdi. Gitgide de zenginleşiyorlardı.

Fakat bu durum dönemin Roma İmparatorluğunun hoşuna gitmedi. Romanın askeri dehalarından olan Marius Sansarinos’a görev verildi. Kartaca bitmeliydi. Komutan Sansarinos, bir süre ön hazırlık yaptı ve ardından askerleriyle birlikte yola çıktı. Kartaca önlerine dizildiler. Sansarinos müzakere istedi.

Müzakere başladı. Romalı komutan barış içinde kalmak istediklerini, Kartaca’nın ticari faaliyetlerden iyi anladığını, kendilerinin ise savunmadan, stratejiden, askerlikten iyi anladığını uzun uzun anlattı. Sonra Kartaca yetkilileri konuştu, o dinledi. Karşılıklı müzakere edildi. Gayet sıcak olumlu konuşmaların ardından Romalı komutan; “Savaşırsak bir çok yuva yıkılacak, insanlar ölecek, binalar, üretim haneler, limanlar yok olacak. Savaşmayalım, anlaşalım siz ticaret yapın, biz de sizi koruyalım. Herkes iyi bildiği işi yapsın” dedi…

Kartaca Hünkarı, kendi içinde yaptıkları görüşmelerin ardından insani bir tutum ile, kimse üzülmesin, ölmesin diyerek silahları bırakma teklifini kabul etti. Silahlar teslim edildi.

Silahları teslim alan Romalı komutanın 2’nci bir talebi daha olacaktı. “Roma sizi koruyor, donanma gemileriniz masraf kapısı, onlara ihtiyacınız yok artık, onları da bize teslim edin” dedi. 

Kartaca’lılar ilk adımı atmış silahları vermişti artık, bu istekle birlikte homurtular çıktı ama bir yola girilmişti ve devam etmek durumundaydılar. Kısmen güven içerisinde, tamamen sosyal düşüncülerle, insana zarar gelmesin yaklaşımı ile savaş ve ölüm olmaması için gemilerde teslim edildi. 

Romalı komutan, artık daha da rahatlamış bir uslüp ile “İtaat ve uyumlu olmanızı kesinlikle takdir ediyorum” dedi.

Çok geçmeden 3’ncü ve son istek geldi. 

Romalı Sansarinos dedi ki; “Sizden son bir talebimiz olacak. İleri de yaşanabilecek muhtemel bir darbe, isyan vs.’den sakınabilmek için halkınızın denizden 80 km içeriye yerleşmesini istiyoruz”. 

Kartaca’lıların suratları bembeyaz oldu. “Ama oralar çöl, çölde nasıl yaşarız?” deselerde teslim olmuşlardı bir kere… Kurtuluş için çıplak elle, kürekle, kazmayla direndiler ama nafile… Çağın en gelişmiş toprakları yandı kül oldu… 

Bugün ise savaşın büyüğü silahla yapılmıyor. Savaş ekonomi üzerinden, ikdisadi sahiplenmeyle gerçekleşiyor. Silahsız yapılan bu savaşlarda fabrikalar, tersaneler, limanlar elden çıkartılıyor. Yabancılara satılıyor. Yabancılarda kendi ülke menfaatlerine uygun şekilde o iktisadi yapıyı yönetmeye başlıyor. Tıpkı komutan Sansarinos gibi… Anlaşmaları dış ülkelerle peşin peşin ve ucuza yapıyor. Eğer bir hammadde, yarı mamül gerekli ise gidip kendi ülkesinden getiriyor. Hükümet yetkilileri ile samimi toplantılar yapılabiliyor. İkna süreçleri rahatlıyor. İmalat azalıyor. İşten çıkarmalar başlıyor. İşsizlik yükseliyor.

Evet Temmuz 2019 işsizlik oranları Ekimde açıklandı.

İşsizlik oranımız %13,9… Kayıtlı olan 4,6 milyon işgücü, gücünü kendinde tutmak suretiyle evinde oturuyor. Ya da kahvede takılıyor. Hee tekrar hatırlatalım!.. Bu hesaplama, kendini işsiz olarak bildirmiş kişiler üzerinden yapılıyor… Artık sıkılmış, nasıl olsa iş bulunamıyor, diyenler. Ya da başvuru için işsizlik ofisine gidecek yol parası dahi olmayanlar eklenince, bu sayı daha yüksek çıkar. 

Daha da kötüsü genç işsizlerimizin durumu… %27,1 açıklandı…

Her dört gencimizden biri işsiz derken, her üç gencimizden biri işsiz demeye çok yakınız…

İş gücümüz evde kalmış ise; işlerimiz, fabrikalarımız, toprağımız, limanlarımız güçsüz demektir.

Yabancılara satılan her kurumumuz da, maalesef ki müdahaleler oldu. Mesela madenlerimizi alanlar yabancı ülkelerle yıllık kapasiteleri kadar yıllık sözleşme imzaladı. Hemde ucuza… Ya da o kurum üzerine çok yüksek kredi çekti ve para ile birlikte ülkesine döndü. Ya da açma-kapama gibi cin fikirlerle cebini faaliyet dışı doldurdu. Tütün fabrikaları yerli tütün almaz oldu. Çiftçimiz mağdur oldu. Bir başkası karkas et ithal etti, dini vecibelerimize uygun kesilip kesilmediğine bile asla emin olamayacağımız etleri yedik. Yerli hayvancılarımız zarar etti, çoğu kapattı. Ve bu yapılanlar sözüm ona verimlilik içindi… Çalışanlar, yani tüketiciler işsiz, parasız bırakıldı… 

Aslında ekonomimize, piyasalarımıza ciddi bir müdahele gelmişti… 

Bizzat üretim yapanlar, ekonomik her türlü müdahaleden çekinirler… Ve böyle durumlarda, sermayeleri erimeden piyasadan çekilmenin yollarını ararlar… İlk fırsatta da çekilirler… Bu yüzden bugün ekonomileri sağlıklı işleyen ülkelerin ortak özelliği, herhangi bir şekilde müdahale sayılabilecek unsurlardan kaçınmalarıdır. 

Çok sıkı denetler, hatta destek verir. Ayrıca güven ve adaletin çok iyi işlediğini gösterir. Ama asla müdahale etmez. 

Eldeki silahını, gücünü elinde tutar. Elin Roma’lısına teslim etmez…