KÜLTÜR ve SANAT

Elif Güneş

Abone Ol

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Elif Güneş ile yazın hayatına ve “İki Satır Konuşmak” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Elif Güneş kimdir?

İstanbul aşığı bir Türkçe öğretmeni… İstanbul doğumluyum. Kapadokya’ya ev sahipliği yapan güzel şehir, Nevşehir memleketim. Gazi Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği mezunuyum. 12 yıldır Konya’da görev yapıyorum. Mesleki tercih konusunda mesleğini severek yapan birçok insanla aynı potada olduğumu düşünüyorum. Yani bir öğretmen çocuğu olmanın beraberinde kendini ve dersini sevdiğimiz öğretmenin mesleğine yönelmek kaçınılmaz oldu, diyebilirim. Bu şartlarda başlayan edebiyat sevdasıyla mesleğin bu kolunda kendimi buldum. 

Yazın hayatınız nasıl başladı?

Yazın hayatı, hep vardı. Başlangıcını hatırlamak, zor olur sanırım. Lise döneminde şiir yoğunluklu başlayan yazma faaliyetleri; denemeler, hikâyeler ve roman ile devam etti. Yanı başımda hep bir kalem ve kâğıt ile uyuduğumu söyleyebilirim. Yazmak için zaman, mekân yok aslında. Kelimelerin gücü, her şeyin ötesinde bir sihre sahip. Yaşanan her şey yazmak için sebep, diyebilirim. Vapurdaki simitçi, bir kadının elleri, bir çocuğun soğuktan kıpkırmızı olmuş kırmızı yanakları, bir kırgınlık veya bir mutluluk…  

Bütün bunların dışında öğrencilerime her zaman söylediğim bir şey var ki o da şudur: Biz kitaplarda Âşık Veysel’i konu ediyor ve adını öğretme gereği duyuyorsak, yüz yıl önce yaşamış bir yazarı, şairi veya düşünürü anıyorsak bu, kalıcı bir eser bıraktıkları içindir. Ben, ardımda kalıcı bir eser bırakmak istedim.  Yarına bir eser bırakanlardan olmak istedim.  Söz uçar, yazı kalır.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz?

Yazarken basit olaylara dikkat etmeye çalışırım. Günlük hayatın en sıradan halleri, dikkatimi çeker. Bir bakış, bir kelime, bir duruş, sinek vızıltısı, ilişki durumları, basit bir diyalog çoğu zaman beni etkiler. Üzerine söz söylemek için büyük olaylar, durumlar veya insanlara gerek yoktur, diye düşünüyorum.  

Geçtiğimiz günlerde okurlarla buluşan “İki Satır Konuşmak” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

“İki Satır Konuşmak” nasıl ortaya çıktı? Şöyle ki iletişimlerimizi ilişkiye dönüştürdüğümüz ölçüde mutluyuz, dedim ve kalemi elime aldım. Ben bir öğretmenim ve sınıflarımda öğrencilerime hiçbir zaman standart bir öğretmen modeli çizmedim. Yani her öğretmenin kızdığı şeye kızmak yerine umulmadık bir üslupla genelde onları hep şaşırttım. Bu şaşkınlık şimdiye kadar hep işe yaradı ve ben, olumlu bir evrilme ile öğrenciyi hep kazandım. Burada bir tılsım vardı kesinlikle. Alışılageldik üsluplar, çözüm getirmiyordu. Beraberinde onlara hep bir hanımefendi ve beyefendi olmalarını da aşılamaya çalıştıkça onlar da ben de iyi hissettik. Anlatabildiğim kadar nezaketi anlattım hep. Kitabımda da bahsettiğim gibi içimdeki nezaket sancısını sadece öğrencilerimle değil herkesle paylaşmak istedim. Yani kitabı yazma amacım üslubun, konuşma becerilerinin ilişkilerimizde ne derece önemli olduğu ve eğer biz bunu geliştirmek istersek neler yapabileceğimizi bütün okurlarla paylaşmak. Detaylarda boğulmadan hoş bir sohbet havası eşliğinde diksiyon becerileri ve teknik bilgiyle de destekleyerek kitabımı ortaya çıkardım.

“İki Satır Konuşmak” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

“İki Satır Konuşmak” okurlara “Konuşma imajın tacıdır.” diyor. “Söz büyüdür onu kullanırsanız” diyor. “Eğitilmiş bir ses, konuşmayı sanata dönüştürür” diyor. “İletişimlerimizi ilişkiye dönüştürdüğümüz ölçüde mutluyuz” diyor. “Sesimizin tonu, kişiliğimizin imzası gibidir.” diyor. “Her birey, ana dilini güzel ve etkili konuşmaya özendirilmelidir” diyor ve “Sözün özü söz, alıp götürmeli bizi ve lezzetiyle doyurmalı ruhumuzu!” diyerek okuyucu ile iki satır konuşuyor. 

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Kitabın ismi bir deyim ve fikir, eşime ait. Türkçenin esprili dil kıvraklığından faydalanmak ve bu deyimi kitabıma isim yapmak istedim. Söylemek istediklerimi bu ismin çok güzel ifade ettiğini düşünüyorum. İki satır konuştuk veya konuşamadık, deriz. Bazen kendimizi ifade eder, bazen hiç edemeyiz. İki satır konuşabilmek; bazen oldukça güçtür, bazen de çok kolay. Mesleğin öğretici tarafı ağır basmış da olabilir. Kitabı eline alan herkes, en azından bir deyim öğrenmiş olur.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Kitabın beklenen başarıya ulaşması, aslında nereden bakıldığı ile alakalı. Bir kitabın başarısından bahsedebilmek için okur kitlesine de dikkat etmek gerekir, diye düşünüyorum. Ben; kitabımı bütün yetişkinlerle sohbet etmek, her sınıf seviyesindeki öğrencilere ilham kaynağı olmak, iletişimlerinde ve hatta ilişkilerinde problem yaşayan herkesin zihninde soru işareti ve cesaret uyandırmak için yazdım. “Hedef kitlenin yelpazesi, kitabın başarısı konusunda aydınlık bir yol çiziyor.” diye düşünüyorum. 

Kitabınızı bir okur gözünden nasıl değerlendirirsiniz?

Kitabımı bir okur gözünden değerlendirecek olursam eğitimci olarak toplumda bir nevi rol model konumunda olduğumuzu söyleyebilirim. Bu nedenle günlük hayattaki üslubumuzla ve işaret ettiğimiz iletişimde de tutarlı olmamız gerekir. Aslında bu tutarlılık, beni öğrencilerime ve çevreme ilham kaynağı da yapıyorsa keyfime diyecek yok zaten. Okuyucu, kitabımı okuduğunda kendini ve ilişkilerini şöyle bir tartacak ve eminim ki ilk iletişiminde veya ilişkisinde ne yapabildiğine, ne yapamadığına bakacaktır.

Yazarken örnek aldığınız, izinden gitmeyi hedeflediğiniz yazarlar var mı?

Yazarken örnek aldığım, izinden gitmeyi hedeflediğim bir yazar bu eser için olmadı; fakat tabii ki kuvvetli kalemler penceresinden edebi eserler ortaya koymak, her edebiyat aşığı gibi benim de hayalim olur. Şöyle ki ben, bu kitabı daha çok eğitimci kimliğimle ortaya koydum. Daha önce de bahsettiğim gibi klasik bazı anlayışların çok da gelişim sağlamadığına inandım. Bunu deneyerek bizzat işin mutfağında yaptığımı varsayarsak ben, bu kimlikle örnek olmak istiyorum. Bir öğrencinin konuşma becerisini belli bir seviyeye taşıyabilmek için ona bizzat o üslup ile davranıyorum ki görsün ve özensin. Eğitimci kimliğimle örnek alınmak, yazar kimliğimle de büyük kalemleri örnek almak isterim. Özellikle bir anı, basitte gizlenen derinliği betimleyebilen yazarları hayranlıkla okuyorum. Örneğin Haldun Taner’in öyküleri veya Peyami Safa’nın romanları, tam da ifade etmeye çalıştığım türden. Sıradan hayatın basite gizlenen derinlikleri, bu kalemlerde muhteşem bir bakışla ortaya çıkıyor.

Hazırlık aşamasında olan farklı bir eseriniz var mı?

Hazırlık aşamasında olan bazı çalışmalarım var. Açıkçası “İki Satır Konuşmak” aciliyeti olan ve benim bir an önce hedef kitleyle paylaşmam gereken kitaptı. Daha önceden tamamlanmış bir roman çalışması üzerine de tekrar çalışmayı düşünüyorum. 

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Son olarak gazeteniz okurlarına şunu söylemek isterim: Okumak, ben ve ailem için her zaman önemli oldu. Bu vesileyle hep haşır neşir olduğumuz bu eylemi sosyal medya üzerinde de geniş çaplı bir kulüp ile yönetmekteyiz. Öncesinde kurucusu olduğumuz bir dernek bünyesinde buluştuğumuz kitap dostları ile son dört yıldır sosyal medya üzerinden devam ediyoruz. Aynı zamanda belirlediğimiz kitaplar üzerine yine belirlediğimiz günlerde buluşup kitap sohbetleri yapıyoruz. “Kitap Okuyanlar Kulübü” ve “oku_yorum_bg” hesaplarını gazetemiz okuyucularına tavsiye ediyorum. Birçok kitabın yorum, tavsiye ve eleştirisine ulaşabildikleri gibi kendileri de kulübümüzde okudukları eserleri paylaşabilirler.  Bana iki satır konuşma fırsatı verdiği için gazetenize ve değerli çalışanlarına teşekkürlerimi sunarım. Hoşça kalın.