Yazmaktan usanmayıp onları yine yazacağım.

Kimi mi?

Güneyden gelip, giderek artan sayılarıyla her şehrimize ince bir sızı gibi yayılan Arap halkından bahsediyorum.

Resmen geldiler, ürüyorlar ve;

Dağdan gelip bağdakini kovan tarzlarıyla iyice yerleşiyorlar.

Parası olsun, olmasın, bir eda ve ukalalıkla bizden çok yurdumuza sahipmiş gibi bizi dışlamaya çalışmaları ürkütücü boyut ve davranışlara gelmeye başladı.

Yolda, araçta, markette, avm de, restoranda, mağazada sadece Arapça duymanın rahatsızlığı değil, onlara öncelik veren- ki para harcayanların limitleri çok yüksek diye- bizim esnafımıza da katlanmak çok üzücü… Arkadaşlar üç kuruşa bizi satmayın.

Hiçbir ülke bizim kadar misafirperver olamaz yani.

Nitekim kimse de mülteci almıyor. Kendi halkını tehlikeye atmamak için.

Bu artık salaklık mertebesine düştü.

İyilik amacını aşmış boyutta, artık hepimiz yaptığımız sevabı günaha çevirmeye başladık.

Zamları,vergileri, inşaatların cefasını çeken biz, yayım yayım yayılan onlar! 

(Her yerdeler kabus gibi)

Biraz derlenip toplanın yaaa

Misafirseniz misafirliğinizi bilin. Herkes yerini bilsin artık.

Süre bitti.

Şımardıkça şımardınız, tepemize çıktınız!

Aaaaa off ya

Taksim’imimi Türkçe konuşan insanları özledim.

Biz yabancılaştık valla

İnsanın memleketinde 2.sınıf vatandaş gibi yaşamak kadar saçma bir duygu olamaz.

Biz ki bu vatanda doğduk büyüdük. Yurt dışında okuduk, gezdik, gördük, öğrendik, geldik ve çocuklarımızı anadilinin konuşulup konuştuğu bu topraklara sahip çıktık. Benim anam babam yedi ceddim bu topraklarda yaşadı,savaştı, öldü…

Ve…Geleneklerimiz göreneklerimizle burada ölmek isteriz.

Usanıp umutsuzlukla dışarı kaçmak da olamaz.

Katlanalım öyle mi?

Katlanalım da artık sabır kalmadı.

Yaşam standartlarımız düşerken,

Kendi ihtiyaç sahiplerimize ulaşamadan onlar önümüzü kesmekteler.

Daha ne kadar?

Yeter ama

Bu kadarı da fazla… çok fazla… hatta korkutucu!

Şuna artık bir el atın allahaşkına…