Son aylarda Türkiye’de ekonomik buhran oluşturmak üzere çok kapsamlı bir faaliyet yürütülüyor. Dövizle ilintili olsun olmasın, bütün alanlarda;  bilhassa gıda ürünlerinin tamamında günlük, akıldışı zamlar yaşanıyor. Sağanak halinde gelen zamlar, birebir dinlediğimiz ve birkaç yazımızda da konu ettiğimiz iki önemli diyaloğu bize sık sık hatırlatıyor.

Birincisi; on yıl kadar önce İstanbul’da bir esnaf odası başkanından dinlediğimiz ve bizi hayrete düşüren zincir marketler hususuydu. “Mustafa Bey, AK Parti büyük ihtimalle farkında değil; esnafın ocağına incir ağacı diken şu zincir marketler var ya… İşte onların nerdeyse hepsinin kökü dışarıda… Şimdilik ekonomiye katkı yapıyor gibi görünüyorlar ama öyle değil. Çünkü bunların pek çoğu günlük cirolarını her gece çuvallarla Londra’ya taşıyor, kazandıkları paranın Türkiye’ye hayrı yok. İleride bir gün Avrupa AK Parti hükümetiyle anlaşmazlığa düştüğünde Türkiye’nin ekonomisini bunlarla bozacaklar. Bak göreceksiniz, AK Parti’yi bu marketler bitirecek! Çünkü piyasanın tamamını ellerine geçirdiler, tekel oldular.”

Bugün bakıyoruz; denetimler ve yazılan cezalar dahi çözüm olmuyor. Yukarıdaki tespitlerin sahibine hak vermemek elde değil.

**

İkincisine gelince;  beş yıl kadar önce, gece Amerika’dan dönen bir işadamı, ayağının tozu ile bize randevu vermişti. Sabah kahvesini birlikte yudumlarken televizyondan gözünü alamıyordu. Anormal düzeyde tedirgin olduğu belliydi. Durumu sorunca anlatmaya başladı: “Dünya Bankası Washington’da. Orada çalışan ve tanıdığım Türkler var. Onlara veda edip Türkiye’den bir istekleri olup olmadığını sormak için uçağa binmeden önce yanlarına uğradım.  Sohbet sırasında pencereden IMF binasını işaret ederek ‘Türkiye’nin bir ay mühleti var. Ya gelip IMF ile anlaşır ya da bir ay sonra Türkiye biter’ dediler. Bakın bugün sabah düğmeye bastılar, döviz yükselmekte sınır tanımıyor.” Evet o gün döviz, bugünkü dozda değilse de ciddi tedirginliğe yol açan bir trend sergiliyordu.

Bugün bakınca, o gün bir Türk işadamına açık açık ifade edilen tehdidin açık seçik uygulandığını görüyoruz. Türkiye IMF ile masaya oturmayıp körfez ülkeleriyle ekonomik işbirliğini artırdıkça daha da kuduruyorlar.

Sürekli ithal eden bir ülke olmaktan çıkıp, dünyanın dört bir yanına ihracat yaptıkça, Türkiye’ye giren paranın değersizleşmesi için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar.

**

Bir üçüncü hadise daha var bugünlere ışık tutan… FETÖ’nün hükümete ayar vermeye çalıştığı dönemde Zaman gazetesi yarım sayfalık bir ‘Hedge fonu haberi’ yayımlamıştı. Haberde Dünya ülkelerinde gezen ve gerçek sahibi belli olmayan bu büyük fon sayesinde binlerce emanetçi sermaye sahibinin fona hizmet ettiği ve ticaretlerini de siyasi duruşlarını da fon sahiplerinden aldıkları talimata göre belirledikleri etraflıca anlatılıyordu. Hatta bu fon sahiplerinin, menfaatine uygun düşmeyen ülke yönetimlerini düşürmek üzere o ülkelerdeki emanetçilerine talimat vererek ekonomik krizler dahi çıkardığına örnekler de veriliyordu.

Şimdi bakınca; Zaman gazetesinin o günlerde hükümeti neyle tehdit ettiği daha net anlaşılıyor. Sanki Hedge fonlarından beslenen sermaye grupları aldıkları “fiyatları yükseltin” talimatını harfiyen yerine getiriyor gibiler!

**

Bir de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hafta sonunda Kayseri’de söylediği sözleri hatırlayalım:

“Ekonomide gidişat pek parlak değil. Döviz kontrol edilemiyor. Hükümet büyük bir kayıtsızlık içinde. Faiz kararından sonra yaşananları endişe verici.  Yapılması gereken, ülkeyi yönetenler ülkeyi seviyorsa bir an önce sandığı getirsinler. Sandık geldiği andan itibaren döviz de düşer.”

Nasıl bir sihirli sandıksa, daha geldiği andan itibaren döviz düşecekmiş. Bu sözlerden de anlaşılıyor ki, Dünya’ya egemen beşli çete, PKK ve türevlerini destekleyerek, Ermenistan’ı ve Yunanistan’ı kışkırtarak elde edemediğini sonuca ekonomik saldırı ile varmanın planını yürütüyor. Ve anlaşılan muhalefette neyin neden yapıldığının gayet farkında ama sonuçta bu saldırıdan kârlı çıkacağı ümidini taşıyor.

**

Bütün bunlar olurken sosyal medya denilen platformlarda da büyük bir muhalif hareket gözleniyor. Bir kitle var ki, ülkede yaşanan olumsuzlukları, bire bin katarak insanları inandırıyor. Bir başka kitler var ki, ekonomik buhranın sebeplerini anlatmaya çalışan hesaplara anormal düzeyde yorumcu baskısı oluşturuyor. Ve bütün bunlar olurken bakıyorsunuz, ekonomik saldırı öncesine kadar AK Partili olduğu zannedilenlerin hepsi susmuş!