"Ulusların Yükselişi (How Nations Succeed)" kitabı geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Yülek, sanayi politikalarının önemini değerlendirdi.

Sanayileşme politikalarına değinen Prof. Dr. Yülek, "Türkiye’de en önemli sanayi politikası alanının şu anda savunma sanayi ve 4.5G yerlilik politikası olduğunu söyleyebiliriz. Yerlileşme üzerinden teknolojik ve üretim kabiliyetlerinin geliştirilmesini amaçlayan bu politikalar, Cumhurbaşkanlığı tarafından geliştirildi ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından icra ediliyor. Eğer bu politikalar iyi uygulanmaya devam ederse Türkiye, haberleşme alanında dünyanın en önemli teknoloji geliştirici ve üretici ülkeleri arasında yer alabilir. 21. yüzyılda önemli bir tren yakalanmış olur." diye konuştu.

Orta gelir tuzağından kurtulma ve sanayileşme ilişkisi

Orta Gelir Tuzağı (OGT) konusunda açıklamalar yapan Prof. Yülek, "Orta Gelir Tuzağı, bir ülkenin yaptığı bazı reform ve düzenlemelerle fakirlik sınıfından çıkıp orta gelirli ülkeler arasına katılmasını ancak yeni hamleler yapamadığından bu düzeyde patinaj yaparak yeniden geri kaymaya başlamasını ifade diyor. Nitekim 1970′lerden günümüze kadar OGT’den kurtulan ülkelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Kore ve Japonya bunların başında geliyor. Ancak çok sayıda ülke bu seviyede kalmış durumda. Geçtiğimiz Ağustos ayında Amerika'da piyasaya çıkan ‘Ulusların Yükselişi’ kitabı da temelde orta gelir tuzağı veya düşük gelir tuzaklarının nasıl aşılabileceği ile ilgili. Nasıl başarılı olur denmesi ile ilgili." değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Yülek, bazı ülkelerin, özellikle Afrika ülkelerinin düşük gelir seviyesinde olduğunu, kaynakları olmasına rağmen bataklıkta kıvranıp durduklarını ifade ederek, "Bazı diğer ülkeler düşük gelirden orta gelir seviyesine çıkıyor fakat orta gelir seviyesinden üst gelir seviyesine doğru çıkamıyor. O tuzakta takılıp kalıyor. Bunların sebebine baktığınızda ülke örneklerine, istatistiklerine...Bunların sebebi büyüme hızının yeterince yükselememesi." açıklamasında bulundu.

Prof. Yülek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bazen de düşük gelirli ülkeler hızlı büyüyorlar orta gelire geliyorlar, orta gelir seviyesine geldikten sonra büyüme hızları düşüyor. Bu sefer de orta gelir tuzağında kalıyorlar. Her ikisinde de büyüme hızlarının yeterince olmaması. Uzun vadeli büyüme hızından bahsediyorum. Yani, bir yıllık değil, beş yılın on yılın yirmi yılın ortalama büyüme hızından bahsediyoruz. Büyüme hızının sağlanması için yapılması gereken yapısal reformların uygulanmasıdır. Orta ve düşük gelir tuzağından kurtulmak için gereken en önemli yapısal reform, sanayi politikalarına ağırlık vermektir."

"Sanayileşebilen ülkeler zenginleşebilir"

Venezuela gibi kaynak zengini ülkelerin, uyguladıkları yanlış politikalardan dolayı şu anda ekonomilerinin erimiş olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yülek, şöyle konuştu:

"Orta ve üst gelir seviyesine çıkmak istiyorsan, halkı müreffeh seviyesine getirmek istiyorsan, kişi başına düşen geliri arttırmak istiyorsan, 'sanayi politikalarına' ihtiyacın var." Çünkü, ancak sanayileşebilen ülkeler bu seviyede zenginleşebilir, sanayileşemeyen ülkeler zenginleşemez. Tabii bütün bu söylenen şeyler, kaynak zengini olmayan ülkeler için. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Venezuela gibi kaynak zengini olan ülkeler için geçerli değil. Siz sahip olduğunuz yer altı kaynaklarını kullanarak, halkınıza belli bir süreliğine refah sağlayabilirsiniz. Kaldı ki kaynak zengini olan ülkelerde de bu sonsuza dek olabilecek bir şey değil."

Latin Amerika'nın sömürülen kaynakları ve İspanya

Prof. Dr. Yülek, ülkelerin kaynaklarını doğru kullanmasının önemine işaret ederek, "Bunu tarihten bir örnekle açıklayayım. Latin Amerika'yı ilk koloni haline getiren İspanya'ydı. Milyonlarca insanı katlettikten sonra İspanyollar o bölgeye yerleşti. Bir asır boyunca, Venezuela’nın altın ve gümüş madenlerini sömürüp ticaret gemileri ile İspanya’ya götürdüler. Ancak, daha sonra on yedinci yüzyılda İspanya iflas etti. Neden, bu kadar kaynak girmesine rağmen iflas ettiler? Çünkü gelen o kaynakları doğru kullanamadılar. İspanya birçok değerli kaynağı getirdi ama aynı zamanda birçok savaşa da girdi. Ekonomisi savaşları kaldıramadı. Bu nedenle cari açık problemi yaşadı. Halbuki İspanya, bütün dünyaya yayılmış bir imparatorluktu." değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Yülek, şöyle devam etti:

"Sizin kaynaklarınız var diye yanlış politika uygulayacağınız anlamına gelmez. Bizim gibi kaynağı daha da az limitli olan ülkelerde sanayi daha da önemli. 'Milletler nasıl yükselir?’ sorusunun cevabını 'sanayi' karşılıyor."

Yükselen ulusların nasıl yükselebildiklerine değinen Prof. Dr. Yülek, yükselmeyi dünya ölçeğinde yüzde yüz sağlayan ülkelerin Almanya, Japonya, İsviçre, Çin, Tayvan gibi ülkeler olduğunu belirtti.

Dünyada Vatikan dahil 193 ülke olduğunu ancak bu denli gelişmiş ülkelerin sayısının yirmiyi geçmeyeceğini savunan Prof. Yülek, şunları söyledi:

"Örneğin, Tayvan, Asya Kaplanı diye adlandırılan dört ülkeden biri. Hong Kong, Singapur, Kore ve Tayvan. Singapur ve Hong Kong küçük şehir devletleri ve daha çok hizmet ekonomisine kaymış halde. Geri kalan iki büyük kaplan Kore ve Tayvan. Tayvan, şu anda elektronik sanayisinde dünyada en ileri ülkelerden biri. Çok düşük gelir seviyesinden sanayileşerek ve gelişerek çıktı. Bu tip ülkeler ‘yeni sanayileşen ülkeler’ diye geçer. Tabii bunların içine Çin’i de katmak lazım. Tayvan zaten Çin’deki komünist rejimden kaçan anti-komünistlerin kaçıp kurduğu bir ülkedir."

Prof. Dr. Yülek, bir ülkenin imalat teknolojisinin hizmet sektöründen fazla olmasının, o ülke için çok önemli olduğunu da belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Sanayi her şeyin çekirdeği. Zaten sanayileştikten sonra hizmet sektörü gelişiyor. Sanayi üretmeden de hizmet sektörü olur ama istihdam üretir, teknoloji üretemez. Bu durum prematüre sanayi kavramı oluyor. Sanayinin gelişemeden yapılması anlamına geliyor. Sanayinin gelişmeden hizmet sektörünün gelişmesi, sanayinin büyümesini de engelliyor. Tabii ki güzel bir ekonomide tarım, sanayi ve hizmet gibi üç büyük sektör olacak. Sanayi sektörü çok riskli, zor, destek gerektiren bir sektör olduğu için onun özel olarak desteklenmesi lazım. Hizmet sektörünü sizin desteklemenize gerek yok ama buna rağmen daha da destekleniyor."

"Endüstri tesadüfi ortaya çıkmaz"

Sanayileşmenin üvey değil en gözde evlat olmasını ve Türkiye’nin de bunu daha çok benimsemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yülek, "Aslında Ulusların Yükselişi kitabı Türkiye hakkında değil. Ancak hem Türkiye’yi hem tüm dünyayı kapsıyor. Çünkü, sanayileşme tesadüfen olmuyor. Kitabın da bir mottosu bu zaten: 'Endüstri tesadüfi ortaya çıkmaz'. Yani biz sanayileştik, diğer ülkeler de sanayileşir diye bir şey yok. Mutlaka bir politika uygulamanız gerekiyor. Dolayısı ile buralara kaynak harcanmalı. Nasıl kaynak harcanır derseniz de belli alanlar seçilir ve o alanlara yönelir." görüşünü dile getirdi.

Devlet kapasitesi ve özel sektör

Prof. Dr. Murat Yülek, dünyada devletin uyguladığı politikaları destekleyebilen özel sektör örneği olarak, İsveç'teki SAAB (İsveç Uçak Anonim Şirketi)'dan bahsederek, şunları ifade etti:

"İsveç, Almanlara İkinci Dünya Savaşı öncesi ordularını güçlendirmek için uçak sanayisinin kapılarını açıyor. Yani, SAAB küçük bir fabrika iken bir anda Almanya'ya savaş uçağı yapan lokomotif bir fabrika halini alıyor. Bu örnekte görüldüğü gibi İsveç de iyi bir devlet kapasitesi var ki bunu ben yapayım diyor. Ülkelerinde bir sanayi kapasitesi oluşturuyorlar. Bu seneler de bizim uçak kapasitesini kapattığımız yıllar maalesef. Kırklı yıllarda ise biz tamamen uçak yapımını durduruyoruz. Onların yaptıkları şey, uçak üreten tek bir fabrika kurmak değildi. Onların yaptıkları şey, uçak üretebilen müteahhitler yetiştirmek, fabrikalar kurmaktı. Bunu da başardılar. Ben kitapta buna ‘Endüstri Katmanı’ adını verdim. Çünkü, İsveçler tüm sektörlerin destek verdiği bir uçak katmanı kurdular. İşçiler, firmalar, müteşebbisler ve finansman. Bu dört ayak birleştiği zaman sanayiyi oluşturur. İsveç uçak almıyor uçak yapacak fabrikalar kuruyor, müteahhitler yetiştiriyor. Şu anda İsveç kendi uçak platformu olan nadir devletlerden biri."

Güney Kore'nin nükleer reaktör üretimini gerçekleştiren Atom Enerji Reaktörü'nün de 1960'lı yıllarda kurulduğunu hatırlatan Prof. Dr. Yülek, Güney Kore'nin enerjisinin yüzde 30'unu nükleer enerji reaktörlerinden sağladığını, nükleer enerji üretimi yapacak fabrikalar sayesinde kendi ülkesine ve diğer ülkelere elektrik ürettiğini sözlerine ekledi.