İSTANBUL - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Dünya Gazetesi'nin ev sahipliğinde, İstanbul Finans Merkezi'nin (IFC) desteğiyle düzenlenen Avrupa Ekonomi Basını Birliği'nin (EBP) yıllık olağan toplantısı gala yemeğine katıldı.

Burada yaptığı konuşmada Babacan, küresel ekonomik kriz ortamında yavaş yavaş bir iyileşme olsa da gelişmiş ekonomiler için yapısal sorunların tam olarak çözümlenemediğini ifade etti.

Küresel piyasalardaki gelişmelere değinen Babacan, Fed’in varlık alımını azaltım işareti verdiği geçen yılın mayıs ayından bu yana çoğu gelişmekte olan ülkenin bundan olumsuz yönde etkilendiğini söyledi. 

Birçok piyasada, özellikle de cari açığı yüksek ülkelerde, büyük dalgalanmalar yaşandığını anlatan Babacan, "Gelişmekte olan ülkelerde negatif bir algı oluştu. Ama son 5 ayda olaylar daha olumlu yönde gelişti. Gelişmekte olan ülkeler 1990’lardaki Asya krizine göre dış şoklara karşı daha dayanıklılar. Çünkü, gelişmekte olan ülkeler şu anda daha güçlü bir kamu maliyesine sahip. Çoğu gelişmekte olan ülkede döviz kuru politikası daha esnek. Yüksek rezervleri var" diye konuştu. 

Babacan, bunun yanında çok taze kriz deneyimleri de olduğuna işaret ederek, "Krizlerle nasıl baş edeceğini bilmek gerçekten tecrübe gerektiriyor. Gelişmekte olan ülkelerde gelecek 10 yılda, geçtiğimiz 10 yıla kıyasla daha yavaş bir büyüme gözlemlenecek. Yine de bu büyüme oranları gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek olacak. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomi içindeki payı artmaya devam edecek. O yüzden de şirketler büyümek için gelişmekte olan ülkeleri tercih etmeye devam edecek" değerlendirmesinde bulundu. 

"AB projesi kendimizi ölçebilmemiz için çok önemli"

Başbakan Yardımcısı Babacan, AB'nin ortak ekonomik çıkar üzerine inşa edilmiş bir siyasi birlik olduğuna işaret ederek, Türkiye'nin AB üyelik hedefine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söyledi. 

AB'yi çok önemli bir barış projesi olarak tanımlayan Babacan, birliğin demokrasi, insan hakları, emek ve sermayenin serbest dolaşımı prensipleri üzerine kurulduğunu ancak çekirdeğinin ekonomi olduğunu ifade etti. 

Babacan, Türkiye'nin AB üyeliği hedefine önem verdiğini ve bu süreçte yeni fasılların açılmasını beklediğini belirterek, şöyle devam etti: 

"Ülkem büyük bir değişim geçirdi. Özgürlükleri, insan haklarını, hukuk sistemini geliştirmek için birçok reform yaptık. Bir ülkenin geldiği noktayı belirlemek için bir kriter, norm gereklidir. Evet gelişiyoruz ama yeterince iyi miyiz? AB projesi bizim için bu noktada kendimizi ölçebilmemiz için çok önemli. Bazen yayınlanan raporlara kızıyoruz, bazen eleştirilere reaksiyon gösteriyoruz ama faydalanıyoruz, eksiklikleri gösteriyor. Eğer raporlarda hata varsa da düzeltilmesini istiyoruz. Ne zaman üye oluruz bilmiyoruz ama AB yolundayız ve ileri doğru ilerliyor, ileri bakıyoruz."

"İç taleple büyüdük"

Türkiye'nin tüketimle değil ihracatla büyüme stratejisini uyguladığını ve bunda da başarılı sonuçlar almaya başladığını belirten Babacan, Türkiye büyümesinin kamu değil özel sektör kaynaklı olduğunu, üçüncü havalimanı, otoyol gibi yeni projelerin de özel sektörce üstlenildiğini söyledi.

Babacan, "Tüm siyasi çalkantılara son 12 aydaki olumsuz kamuoyu algısına rağmen geçen yıl yüzde 4, bu yıl ilk çeyrekte yüzde 4,3 büyüme yakalamayı başardık. İç taleple büyüdük. Ay ay yıl yıl hedeflerimizi yakalıyoruz" dedi. 

Gelinen noktada büyümenin sürdürülebilirliğinin tartışılması gerektiğine işaret eden Babacan, şunları kaydetti:

"Dünya ekonomisi canlanıyor. Bir çok ülkede büyüme hızlanıyor. Büyüme ama nasıl? Ama şu anda artık büyümenin niceliğine değil niteliğine konsantre olmak gerekiyor. Bu, sürdürülebilirlik demek. Büyümenin finansal sürdürülebilirliği, çevresel sürdürülebilirliği, sosyal ve altyapısal sürdürülebilirliği konuşulmalı. Bunlar bir çok ülke için çok önemli kavramlar. Büyüme gerçekleşiyor ama hükümetlerin ve merkez bankalarının, bankaların, hane halkının ve şirketlerinin bilançolara bakmak lazım.

Bu bilançolar sürdürülebilir durumda mı? Yoksa büyüme bozulan bir bilanço pahasına mı gerçekleşiyor? Bu çok önemli. Büyüme gerçekleşiyor, peki bu yeterli istihdam yaratılıyor mu? Yoksulluğu azaltıyor mu? Büyüme beraberinde daha iyi bir eğitim ve sağlık sistemi getiriyor mu? Çevresel sürdürülebilirlik, krizde ihmal edildi. Karbon emisyonlarında durum ne? İklim değişikliğinde, su kaynaklarında durum ne? Bunlar artık daha fazla konuşulmalı."