İmralı süreci olarak adlandırılan teröristbaşı bebek katili Öcalanla görüşmeler sürerken daha önce kaçırılmış olan kaymakam adayı, polis ve askerlerden oluşan 8 insanımız PKK terör örgütünün gövde gösterisiyle Kuzey Irak’ta BDP’lilere teslim edilmişler. Öncelikle bu vatandaşlarımıza ve ailelerine geçmiş olsun der, yüce mevladan hiçbir vatan evladını bir daha böyle bir durumla karşılaştırmamasını dilerim. Ateş düştüğü yeri yakar, bu nedenle onları ve ailelerinin sevincini anlıyorum.
Gelelim asıl mevzuya! Haberi basından okurken ilk dikkatimi çeken “eğilmediler, dik durdular!!!” başlıkları oldu. Bu çocuklarımız onurlu ve şerefli bir Türk evladı gibi davranarak, ayrılırken pis pis sırıtan 7 askerin katili teröristin  elini sıkmamışlar. Helal olsun kendilerine ama bir de resmin tamamına bakacak olursak acaba onların dik duruşunun problem içindeki değeri nedir ki? Benim çok sık kullandığım “Taktik kahramanlık stratejik hatayı kapatamaz” diye bir söz vardır, yine aklıma o geldi. Ok yaydan çıkmış, bu çocuklarımızın gösterdiği dik duruş safhasını aşmış geçmiş. Bir zamanların meşhur kırmızı çizgileri pembeden öte beyaza dönmüş. BDP’li milletvekili çıkıp “Türk askeri boşuna öldü” diye bas bas bağırıyor. Bu kardeşlerimiz şimdi dik dursalar ne olur durmasalar ne olur?
Kosokoca Devletin yapamadığını İmralı mahkumu teröristbaşı cezaevinden verdiği bir talimatla halletmedimi? PKK’lılar teslim işini 2 saat süren bir şova dönüştürmediler mi? Bu durum üçbuçuk eşkıya karşısında devleti  küçük düşürmedimi? Geçen hafta teröristlerin Kandildeki yuvalarına giden BDP milletvekilleri  PKK bayrakları altında terör örgütü yöneticileriyle kucaklaşıp fotoğraflar çektirmedilermi? Önceki tarihlerde CHP’nin bu konudaki önergesine zamanın İçişleri Bakanı kurtarma operasyonlarının devam ettiğini söylemişti ama operasyon olarak ne yapıldığını hiç duydunuzmu? Vs. vs. örnekler yazmakla bitmez.
İşin acı tarafı, teröristlerin ana üssü olan Kandil, müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD’nin işgali altında ve ilişkilerimizin çok iyi olduğu Barzani bölgesinde olmasına rağmen sınır ötesi harekat yapılmasına izin verilmeyip, onlar tarafından da herhangi bir müdahalede bulunulmamıştı. Ama lafa gelince stratejik  ortağız deniliyor ve teröre karşı işbirliğinden bahsediliyordu. Barzani ise Irak Merkezi Yönetimi  tarafından sıkıştırılıyor ve Barzaniye verdiğimiz destek yüzünden Irak’la ilişkilerimiz zedeleniyordu. Onlar ise bize karşı ipe un serme taktiğiyle vakit geçirdiler.
Şunu net olarak ben de kabul ediyorum; kan dökülmesin, kimse ölmesin, analar ağlamasın, gözyaşları dinsin. Ama neyin karşılığında??? Bu vatan dizi setlerinde kurulmadığı gibi pazardan da satın alınmadı! Harbiye marşının bir kıtasında “kanla irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti” der. Savaş meydanlarında çok ağır bedeller ödiyerek  ve çok büyük sıkıntılar çekerek bugünlere gelindi.  
Bugüne kadar toplum olarak lanetlediğimiz bölücü örgütün ve bebek katili olan teröristbaşı Öcalan’ın bu süreçte muhatap alınması, terörün bitirilmesi için bir yöntem olsa da basına yansıyan görüntüler ve örgüt uzantısı BDP’lilerin tehditvari söz ve tavırlarının halk tarafından  kabul edilmesi kolay olmıyacaktır. Madem ki bu yola girildi hiç olmazsa bu süreçte toplumsal hassasiyetler gözetilmeli insanımızın sinirlerini bozacak  yanlışlar yapılmamalı. Çünkü Türklük bir anlamda Başbakanın deyişiyle ayaklar altına alınırken Kürt milliyetçiliği yükselişe geçmekte ve azgın bir şımarıklığa dönüşme eğilimi taşımaktadır. Balkan Savaşında da böyle olmuş ve Bulgar, Sırp, Yunan milliyetçilikleri hızla yükselirken Türkler kendilerini Osmanlı olarak kabul etmekte ve iyi niyetle herkese kardeş gözüyle bakmaktaydı.Ama sonuçta 550 yıllık vatanlarını mallarını mülklerini evlerini bağ ve bahçelerini  ve en önemlisi hatıralarıyla beraber ecdadının mezarlarını bile terk etmek zorunda kalmışlardı.
Bugüne gelince Türk halkı hangi savaşı kaybetmiştir ki boyun eğmek zorunda kalsın! Sonra savaş, barış, ateşkes sözleriyle  ne demek isteniyor? Terör örgütü propaganda amacıyla bunu bilerek kullanıyor da  medyadakilere ne demeli? Arkadaş karşımızda egemen bir devletmi var da bu kelimeleri kullanıyorsunuz. Kürtler için Türk halkı düşmanmı oluyor? Eğer öyleyse çevremizde bulanan esnaf, işadamı, hizmetli, bürokrat vs. kürtlere düşman gözüylemi bakacağız. Vatandaş olarak birbirimize o gözle bakarsak bu işin sonu ne olur? İkide bir barış diyorlar da her zaman söylüyorum; o dedikleri savaşı bizmi başlattık. Bu ülkenin huzur ve barışını PKK’lı Kürtler bozmadımı? Bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları, öğretmenleri, öğrencileri, polisleri, askerleri onlar öldürmedilermi? Şantiyeleri, okulları, otobüsleri, köyleri onlar yakmadılarmı?Uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, kadın ticareti, terör ve mafyavari her türlü karanlık ve pis işin içinde onlar yokmu? Bu gibi eylemler huzur ve barışımı sağlıyordu da devlet bozdu???
Dikkatli ve öngörülü olmak zorundayız. Çünkü Bölücü Terör Örgütünün amacı konuyu uluslararası platforma taşıyarak meşruiyet  ve resmiyet kazanmaktır. Dikkat ederseniz teröristlerin öyle hemen ülkeyi terk etmesinden, silahsızlandırılmasından ziyade Türkiye ile Birleşmiş Milletler arasında üç aşamalı geri dönüş anlaşması yapılmasından bahsediyorlar. Yani hiç te öyle safça iyiniyete filan aldanmayalım. Bağımsızlık filan istemiyoruz deseler de şu andaki konjontür  gereği böyle dedikleri  tahmin edilebilmektedir. Nihai amaçlarının samimiyeti sorgulanmaya muhtaçtır.
Daha önce de yazmıştım  aman dikkat; açılırken saçılmıyalım. Karşımızda küresel komplo var. Onların derdi sadece üç-beş kürdün taleplerinin karşılanması değil. Dünyanın yeniden şekillendirilmesi safhasında Türkiye üzerindeki planlarıdır. Eğer bu süreçteki planlar Türkler ve Türkiyenin hak ve menfaatleriyle örtüşürse sorun yok. Ama bize ters hesaplar yapmışlarsa çok canlar yanar…
18 Mart’ta  Çanakkale Zaferinin yıldönümünü kutlayacağız. Tüm şehitlerimizi ve savaşın kaderini değiştiren Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK başta olmak üzere “eğilmeyip dik duran” tüm  Çanakkale kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyor saygılarımı sunuyorum.