İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş or'da sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa
Yeşilova Höyüğü'nde Ege Üniversitesi'nce yürütülen kazılarda İzmir'de ilk yerleşimin 8 bin yıl önce gerçekleştiğine ilişkin buluntular var. MÖ. 800’lü yıllara gelindiğinde ise kent verileri taşıyan bir yerleşme bugünkü Bayraklı’da, adını verdiği körfezin karaya ulaştığı noktada yoğunlaştı. Eski İzmir kenti, körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan minik bir yarımada...
İlkçağ Ege dünyasının en erken ızgara planlı, yani sokakların bir-birini dik kestiği, düzgün geometrik planlı kentlerinden birisi olarak tanınmıştı. Eski İzmir tapınakları, deniz ticaretine elverişli ortam hazırlayan limanı, savunma tesisleri ve yönetim özellikleriyle seçkin bir kent devletiydi. Saldırılara maruz kaldı, kentsel özelliklerini yitirdi tekrar köy haline geldi, yeniden yeniden canlandı ta ki bugün o şehir planlama ÖZÜRÜ haline gelene kadar…
İzmir, çocukluğumun en güzel yaşlarını geçirdiğim Türkiye’nin üçüncü kalabalık şehri… Babamın tayini sebebiyle ayrılsam da ruhumun kopmadığı bu şehre defalarca geldim. Ancak her gelişimde, o İzmir anılarımdan çok uzağa düştü.
Ekonomisi, tarihi, sosyo-kültürel yapısı ile uzun ve dar bir körfezin başında yer almış modern yaşam tarzıyla da öne çıkan liman şehrimizin insanları da mevsimi gibi ılımandan öte sıcak denecek cinstendir. İzmir’in kızları güzeldir dense de erkekleri de yakışıklıdır efendim.
Yıllar önce adı İzmir’in kurtuluş günü ile özdeşleşen 9 Eylül İlkokulu’nda iki yıl okudum. İlkokul öğretmenim yaşıyorsa sağlık, vefat ettiyse rahmet olsun Sabiha Epçil- defalarca Ege’nin coğrafya ve şehir haritasını çizdirir memleketin buözel bölgesini hafızalarımıza kazdırırdı- gördüğüm en ufku açık eğitimciydi. Keza müzik hocam Sıtkı Kurusçu, resim hocam Mustafa Peker- yeşil saçlı kadın çizdiğimde kabul eden üstadım- ve adını hatırlayamadığım müdürümüz de eğitim hayatıma yön vererek başarılarımın yapı taşını oluşturdular. Bu sebeple onları her zaman şükranla anarım. Ayrıca çok sevdiğim bale eğitimimin başlangıcı da İzmir Güzelyalı Konservatuarı ile olmuş, burada da Rus olan bale hocamın disiplini tüm hayatımdaki metodoloje yön vermiştir. İzmir sanat, eğitim, modern bir sosyal yaşamın bir yansımasıdır. Tabii bu bahsettiklerim yıllar öncesi içinse de büyük ihtimal bugün için de bu özelliği geçerlidir.
Bornova’da kıvrımlı bir ara sokağın iki tarafında aynı şekilde yapılmış, 7-8 basamaklı merdivenlerin sağlı sollu çıkıp bir sahanlıkla giriş kapısına ulaşması ile oluşan eski bir Rum evinde otururduk. Beyazdı panjurları mavi. Panjurun aralarından beni bekleyen annem hard diskimde hala. O dönemin ahşap panjurlu taş evleri Bornova’nın tarihi dokusunu çizerdi. Evlerin yapı kullanma alanından büyük bahçeleri vardı. Yeşil bahçelerin zıt rengi kırmızı çiçekleri ve mis kokan yaseminlerin, hanımelilerin, manolyaların insanı sarhoş eden mistik ahengi hafızamdan hiç silinmedi. Ne yazık ki o tarihi görseli beton yığınlarıyla silip atmışlar. Yaşadığım ne o evi, ne de merdivenlerinde geç vakte kadar çitlembik çitlediğimiz o basamaklı komşu evlerini bulamadım. Ha bir de İzmir’in ünlü gevrek simidini yerdik. Evimizin arka tarafından çay geçerdi dağlarda yaşayan çingenelerle hıdrellezde ateş yakardık Dostluk kardeşlik sosyallik sınıf falan dinlemezdi. Yok yok çay may kalmamış betondan bir dağ silsilesi ejderha gibi her şeyi yutmuş. Düşünüyorum düşünüyorum…Bir nokta bir nokta…
Haa metruk bir açık hava sineması vardı evimizin yanında o da sırra kadem basmış. Geleneksel düğünleri akordeonun romantik sesiyle halay çekenleri evimizin bahçe duvarının üzerinden akreplere aldırmadan seyrederdik. Evet o eski evlerde her yerde akrep gezerdi. Annem terliği alır ‘dur kıpırdama’ der arkamdaki akrebe yapıştırırdı. Ama o robokop giysileriyle ölmezdi. Ağabeyim de bir gün bir deney yapmış ve bahçede bir akrebin etrafına gaz döküp ateşe vermiş, kurtuluş çıkışı olmayan akrebin kendini soktuğuna tanık olmuştuk. (Ah be abi ne yaramaz çocukmuşsun sen de) Bale tütümün katlarına yerleşen minik akrebe de şimdi olsa acır büyük ihtimal annemin öldürmesine izin vermezdim.
Evet günümüze dönersek, saatlerce Bornova’da eskiye ait bir ipucu aradım durdum. Ama… I-Ihhh anılarımın şahidi onlar da kapitalizm kurbanı olmuş… Çok üzüldüm çok.
Tabii betonlaşmış görsel sadece Bornova’da değil İzmir’in genelinde olmuş. Bayraklı mesela… Amaninnn hiç mi şehir planlaması yapan, dur diyen çıkmamış buralara da! Yazıklar olsun. Ne deprem ne oksijen düşünen yok betondan bir katarakt gibi inmiş canım İzmir’ime!
Derin bir nefes al Sevgül…Bu canım kentin yorumuna ara verip İzmir’in yaz yaz bitmez yerlerine bak. Mesela;
Kadifekale, Konak Meydanı, Dario Moreno Sokağı, Efes Antik Kenti, Kültürpark ( Eskinin İzmir Enternasyonal Fuarı gez gez bitmez) İzmir Arkeoloji Müzesi, Atatürk Evi Müzesi, Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Balçova Teleferik, Şirince Köyü, Ilıca, Alaçatı, Urla, Sığacık, Foça, Teos Antik Kenti, Meryem Ana Evi gibi Basmane Tren Garı Çeşme, Seferihisar, Kordon ve Atatürk Heykeli, Bergama, İzmir Kuş Cenneti görülmesi gereken nice yerlerden bazıları…
İZMİR SAAT KULESİ
Kesme taşlarla inşa edilmiş ve etkileyici taş kabartmalar ile süslü İzmir Saat Kulesi Fransız bir mimar tarafından tasarlanmış. Kemeraltı Çarşısı’nın girişinde ve Konak Yalı Cami'nin yanında yer alan 25 metre yükseklik ve 81 m2 taban genişliğine sahip 4 katlı saat kulesi,1901 yılında Osmanlı padişahı II. Abdülhamid'in - tuğrasının da kabartma olarak işlenmiş- tahta çıkışının 25. yılını kutlamak amacıyla inşa edilmiş. Özgün mimarisi ile diğer Osmanlı saat kulelerinden ayrılan kulenin çevresindeki dört çeşme ve Kuzey Afrika’yı simgeleyen kolonlar da görülmeye değer güzellikte. Bulunduğu ünlü meydan oldukça kalabalık. Güvercinleri beslemek yine burada da bir iş kolu olmuş. Buğdayın bardağı da serbest piyasa modeli tuttur tutturana!
TARİHİ ‘ASANSÖR KULESİ’
Karataş semtinin bir bölümüne ismini vererek Asansör adlı tramvay durağı oluşturan tarihi bir mekan. İzmir’e gelip de görmeden geçilmemesi gerek. Çünkü tepede manzara da harika. 1907 yılında Nesim Levi Bayraklıoğlu isimli bir hayırsever Musevi tarafından inşa edilmiş. Mithat Paşa Caddesi’nden tepedeki Rıfat Paşa semti arasındaki yükseklik farkında hamile ve yaşlıların dik merdivenleri tırmanmasının zorluğuna çare olarak yapılmış. İlk zamanlar el buharı ile çalışan kulenin tuğlaları taa Marsilya’dan getirtilmiş efendim. Restore edilmesi 1983 yılında yapılarak 1992 yılında da turizme kazandırılmış. Ha bir özelliği daha var. Mithat Paşa’dan Asansör’e giden sokakta Dario Moreno’nun yaşamış olmasından dolayı sokağa adı verilmiş.
Dario Moreno’ yu yeni nesil bilmez. Arama motoruna ‘Deniz ve Mehtap’ ya da ‘Her akşam Votka Rakı ve Şarap’ yazın müzisyen çıkar gençler.
SMYRNA AGORASI
Smyrna, MÖ 4. yüzyılın sonu 3. yüzyılın başında antik kentin akropol tepesi Kadifekale (Pagos) ile bir zamanların antik kenti Kemeraltı (Antik Liman) arasındaki eğimin az olduğu denize bakan yamaçta inşa edilmiş. İçinde bulunduğumuz Yeni Smyrna Hellenistik dönemden günümüze kadar 2 bin yılı aşkın bir süre kesintisiz -hey maşallah- iskan görmüş ve modern İzmir oluşmuş. Antik kente ilişkin izler Smyrna Agorası’nda ve Smyrna Tiyatrosu, Akropol Tepesi Kadifekale, Altınpark Arkeolojik Alanı ve bir Roma Caddesi’nin var olduğu Cicipark’da da görülebilir.
Meydanı stoa (Antik Yunanistan mimarisinde bir sokak ya da agoranın yanında yer alan, üstü kapalı, sütunlu galeriler) ve portikolarla (Antik yapılarda revak) çevrelenmiş olan Smyrna Agora’sında Bazilika ve Batı Portiko ile Agora’nın yanı başındaki Roma Hamamı, Smyrna Kent Meclisi ve Mozaikli Salon’a ilişkin kalıntılar göze çarpmakta. Batı Portiko’da 2 bin yıldır akan ( hem de gürül gürül) bir Roma su kanalı ve Bazilika’da Roma Dönemi günlük yaşamını anlatan grafitolar ilgi çekici.
İzmir merkezinde yer aldığı için kolayca gezebileceğiniz bir tarihi hazine olan Agora Ören Yeri, Konak ilçesi Basmane semtinde çocukluğumuzda İzmir Agorası olarak da bilirdik. M.S. 2. yüzyılda Roma döneminde inşa edilen ve kentin pazar yeri olan agora, 3 katlı olarak inşa edilmiş ve bölgedeki en iyi korunmuş agoralardan biri özelliğinde. Yapılan kazılarda ortaya çıkan pek çok önemli tarihi eserle UNESCO tarafından 2020 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Agora Ören Yeri’ne ben Kemeraltı Çarşısının içinden geze geze ulaştım. Kazılar devam ediyor. Tarihte bir yolculuğa EVET diyenler için etkileyici bir fırsat, üstelik şehrin tam da göbeğinde.
KEMERALTI ÇARŞISI
Konak ilçesindeki Mezarlıkbaşı semtinden başlayarak Konak Meydanı'na kadar ulaşan ve ticari faaliyetlerin yoğun şekilde yaşandığı çarşı. (Adını semte de verir) Fevzipaşa Caddesi ve Eşrefpaşa Caddesi çarşının kara sınırlarını oluşturuyor. İlk yıllarında üzeri tonoz ve kiremit örtülü, sokakları kapsayan kapalı görünümünde iken- 19. yüzyılın sonlarına kadar bu özelliğini korumuş- bugün ise üzeri açık olan ara sokakların bir bölümünün de üzeri beşik tonozla örtülü. Eskinin gizemli tonoz ve kubbeli dükkânların sayısı oldukça azalmasına rağmen modern iş merkezleri, mağazaları, sinemaları ve kafeteryaları ile sokakları günün her saati canlı, her türlü alışveriş yapılabilir. Bu kapalı ve açık mekânlardan oluşan çarşıda geleneksel Türk el sanatlarından seramikler, çini panolar, ahşap ürünler, tombaklar, halı ve kilimler, deri ürünlerinin her çeşidini bulmak mümkün. Çok kalabalık olmasından dolayı ve İzmir’in mevsimsel sıcak hali göz önünde bulunursa bol ayran tüketin derim. Dünyanın en büyük açık hava alışveriş merkezi ünvanı ile burası da UNESCO Geçici Listesi’nde yer almakta.Ayrıca bu bölgede günümüze kadar ulaşmış büyüklü küçüklü 20 nin üzerinde han bulunmakta. Eh hepsini gezmesi zor bu bilgi kafanızda kalsın yeter. He He
Bir Antik Kent’in hakkını vere vere gezmek üç beş günle olmuyor. Doğrusu bir daha gittiğimde Efes’i yazmak isterim.