“Benim yanıma geldiğinizde sıkılmayın, heyecanlanmayın. Ben de sizin gibi, bulguru kaynatıp yavrularına yediren bir annenin çocuğuyum.”
Hz. Muhammed (s.a.v)
Ey Hadis-i Kutsî’de âlemlerin yaradılış sebebi gösterilen!
İmanımız da bilgimiz de kimliğimiz de senden:
Bize “Muhammedî” derler.
1441 yıl önce bugün doğdun ve kırk yaşına varınca da bizleri, Allah kelamını işitmekle şereflendirdin.
Senden önce de sonra da “alt tabaka”lardan olup da eşitlik isteyen çok oldu ama “üst tabaka”lardan olup da eşitlik ilan eden, sadece sen oldun.
Bağrında doğduğun Kureyş, kavmin Arap’ın “en üstün” koluydu; sen de Kureyş’in en “soylu” ailelerinden birine mensuptun. Ona ilaveten peygamber de oldun. Buna rağmen, nihayet ben de sizin gibi bir insanım, dedin. “Doğuştan üstünlük-aşağılık yoktur, herkes eşittir. Üstünlük ancak takvadadır” dedin.
O eşitçilikten vazgeçesin diye servetler vaat edildi caymadın, tehditler edildi yılmadın. Bizi alt kademlerden alıp “eşit insan”a, eşit insandan sadece Allah’a teslim olan Müslüman’a yücelttin. Allah ve melekler de her an senin şanını yüceltiyorlar.
Ya Ahmed, seni “âlemlere rahmet olarak gönderen” Allah’a hamdolsun.
Sen yüceldikçe bizler de -layık olmadığımız hâlde- “Ümmet-i Muhammed” olarak yücelmekteyiz.
Ya Muhammed, sana ümmet olmamızı nasip eden Allah’a hamdolsun.
Fertlere bir üstünlük tanımadığın gibi günlere ve cinsiyetlere de imtiyaz tanımadın. Dünyamıza bir pazartesi günü geldin, yine bir pazartesi günü göçtün.
Şayet gelişin ve gidişin ayrı günlerde olsaydı ilkine “uğurlu”, ikincisine “uğursuz” diyecektik. Doğum günün de bütün günler gibi kamerî takvim gereği bütün mevsimleri, isim isim bütün günleri devrederek uğurlu eyler.
Erkek olarak geldin, soyun kız evladın Hz. Fatma’dan yürüdü. Böylece erkekliği de kadınlığı da şereflendirdin.
Tutar da putlaştırırız endişesiyle, kendi resmini bile yasakladın.
Şimdi seni çok sevdiğin güllerde seyretmekteyiz. Bahçelerimizde çiçek çiçek, camilerimizde çini çini güllerde sen varsın.
Gül yüzlüm!
Sen olmasan biz bu dünyanın yollar kaosunda kaybolurduk. Rasyonalizm, pozitivizm, materyalizm, hümanizm, septisizm ve daha bilmem ne kadar “izm” yollarında “hakikati” arar dururduk. “Hakikat” o kadar çok mu?
“Ya Rab, bana eşyanın hakikatini bildir” dedin ve sana bildirileni bize de öğrettin.
Şimdi biliyoruz ki, Allah’tan başka her şey fanidir. Hakikatin de tek ve ölümsüz olması gerektiğine göre diyoruz ki, Allah’ın öğrettiğinden başkası batıldır. Sayende bütün “izm”leri reddediyoruz.
Ya Mustafa, seni bize “en güzel örnek” olarak gönderen Allah’a hamdolsun.
Gel gör ki, senin gibi bir örneğe rağmen şeytana da uyduk, nefsimize da uyduk. Darmadağın olduk. “Birbirinin yarasını saracak” ellerimizin her biri bir yana ve acze düştü. Çünkü biz fitneye kapıldık.
Utanıyorum söylemeye, utanıyorum Ya Nur: Kirlendik.
Ümmetiniz ama düşmanlarının ellerinde oyuncak olduk. Aramızda da her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Çoğumuz, şaşırıp kaldı.
Ahde vefa edenler olarak şaşkınlığın sona ermesi için Allah’tan yardım talep etmekteyiz. Lütfen, sen de bizim için dua eyle.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Şanım hakkı için, size kendinizden bir resul geldi ki gayet izzetli. Zora düşmeniz ona ağır geliyor. Üstünüze itina ile titriyor. O, müminlere şefkatli ve merhametlidir.”
Hem dünyada hem ahrette şefaatini diliyoruz.
Her gün seni ananlar hatırı için, bu “mevlit” gecesinde de anacaklar hatırı için lütfen şefaat eyle.
Şefaat Ya Ahmed!
Şefaat Ya Muhammed!
Şefaat Ya Mustafa!
Sallalahu aleyhi ve sellimu teslima!