Ediz Hun ile sevgi üzerine

Abone Ol

Sinemaseverlerin Gönlünde Taht Kuran Beyefendi Aktör, Günümüzün Biyolog ve Çevreci Yazarı EDİZ HUN İle Sevgi Üzerine Konuştuk.


Oğuz Çetinoğlu: Bir sevgi insanı olarak ‘sevgi’ denilen duyguyu nasıl tanımlıyorsunuz?
Ediz Hun: Türk toplumunun her şeyden önce sevgiye, sevgiyle kucaklaşmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ben ırkçı bir adam değilim. Hiçbir ırkı hor görmem. Benim için her ırk kutsaldır. Son zamanlarda kutuplaşmalar görüyorum. Son zamanlarda derken geçmiş yirmi seneden bugüne dek geçmiş süreler için konuşuyorum. Böyle bir şey çok yanlış. İnsan doğumunu kendi iradesi ile sağlayamıyor. Oğuz Çetinoğlu bey Ediz Hun bey Türkiye de doğdular fakat Türkiye’de doğmaları, kendi iradelerinin dışında idi. Arjantin’de doğabilirdik, adımız Pedro olabilirdi. Hıristiyan bir toplumun bireyi olabilirdik. Demek ki bizim irademizin dışında tecelli eden bir olaydır. O halde diğerlerine karşı saygılı olmamız lazım. Hiç bir ırkı, dini küçümsememiz lazım. Dinler, insanları doğru yola sevk etmek için vardır. Büyük düşünürler ilahî kudretin verdiği direktif doğrultusunda insanları doğru yola sevk etmeye çalışırlar. Dinlerin kitapları vardır. Yalnız tek tanrılı dinlerde değil; çoktanrılı dinlerde de aynı şeyler var. Büyük Yunus’un dediği gibi; ‘Gelin kardeş olalım, birbirimizi sevelim sevilelim. İnsanca yaşayalım. Dünya hiç kimseye kalmaz.’ Dediği zaman; çok önemli bir şeyi söylüyordu. Mevlana’nın da şu sözlerini de söyleyeyim: ‘Seviniz öğreniniz ve öğretiniz. Hayat yolunun dikenli yokuşlu olmasından asla korkmayınız. Ölmezlik ruhlarınıza kavuşmakta değil, size bekledikleriniz anda bekledikleri sevgiyi şefkati sunmakta saklıdır. Hayatta servet bir şey ifade etmez, Şöhret ise geçicidir. Önemli olan insanlara eş olabilmek onların sevgisini kazanabilmektir.’ Diyor.
Sevgi çok önemli dolayısı ile bence: Türk toplumu belki bu hasletlere hakikaten sahiptir ama yazılı basın ve görsel basının biraz daha kendine çeki düzen vermesi gerekir. Bu konun geliştirilebilmesi açısından.
Çetinoğlu: Sizce insanlarımızın çoğunluğu sevmeyi biliyor mu? Sevgi duygusundaki derin ve engin gücün farkında mı?
Hun: İnsanlarımız sevmeyi bilir. Fakat içindeki sevgiyi dışa aksettirirken; mahcuptur, çekingendir, biraz da cimridir.
Evladını, eşini sever, sevdiğini belli etmekten çekinir. Anne ve babasını sever, saygı ağır basar, sevgi gölgede kalır. Özetle sevgiden yana problemimiz yoktur. Fakat sevgimizi söylemekte bir miktar problemlerimizin olduğunda da şüphe yoktur.  
Herkes böyle değil tabii ki. Sevdiğini söyleyebilen insanlarımız elbette ki var. Onların çoğunluk oluşturması dileğimizdir.  
Çetinoğlu:  Sevginin hayatımızdaki yeri ve önemi hakkında neler söylemek istersiniz?
Hun: Sevgi hayatımızı aydınlatır,  kolaylaştırır, renklendirir, huzurlu kılar. Sevgi olmazsa hayatın zevki olmaz. İşini sevmeyen insan başarılı olamaz. Eşini sevmeyen insan mutlu olamaz. Evini sevmeyen insan huzuru dışarıda arar. Dışarısı câziptir fakat şartları ağırdır, tehlikelerle doludur.    
Çetinoğlu: Sevginin insana kazandıracaklarından söz eder misiniz?
Hun: Dostluk kazandırır. Huzur kazandırır. Maddî servet kazandırmaz ama manevî servet kazandırır.
Çetinoğlu: Sevgiyi nakış-nakış işlerken hangi mefhumlara ihtiyaç var?
Hun: Sevgide duygusal bir yaklaşım lazım. Her insanın ne yazık duygusu ayni değil. Duygusal filmi yüzelli kişi seyrediyor, onların içinde gözlerinden yaşlar akan da var. Hafif gözleri nemlenen de var. Hiç etkilenmeyen de var. İnsan çok çeşitlilik arz eden bir canlı türüdür. Tüm canlılar da böyledir. Biz Ada’da yaşıyoruz. Ada da yazın az, ama kışın çok aç kedi var. Geliyorlar, biz yemek veriyoruz. Bakıyorum çok değişik karakterler var. Aynı anadan doğmuş kediler arasında da farklar var. Geliyorlar kimisi güzel bakıyor. Kimisi hırlıyor. Kimisi kaçıyor. Yani insan da böyle çeşitlilik arz eden bir varlık. Duygusu olan sever. Duygusu olmayan da sever gözükür. Türkçesi bu.
Çetinoğlu: Sevginin yeri; kıskançlık, hasetlik, nefret, kin ve intikam… gibi kirli duyguların karşısındadır. Sevgi, temiz bir duygudur. Fakat olumsuz şartlar oluştuğunda, sevgi de kirlenebilir. Olumsuz şartlara rağmen sevginin kirlenmesi nasıl önlenebilir?
Hun: Sorunuzu yanlış algılamadıysam, yüksek bir olgunluk gerektiriyor tabi. Her insanın sâhip olabileceği bir haslet değil o. Yâni olumsuz şartlarda kirliliğe karşı sevgi göstermeye devam etmek her zaman mümkün olmayabilir. İnsanın sevgisi de yaralanabilir. İnsanın sevgisi de yapılan davranışlara göre zaman için de eriyip gidebilir.
Çetinoğlu:  Sevgiyi çoğaltmanın, artırmanın yolları, metotları hakkında bilgi verir misiniz?
Hun: Güler yüz, şefkat ile yaklaşma, ilgi, muhatabınıza dokunabilme… Dokunma duygusu çok önemli.
Çetinoğlu: Hediyeleşmenin rolü var mıdır?
Hun: Bayramların esas gayesi de odur. Barış için de dargınlıkların bertaraf edilmesidir. Esası odur yani. Yalnız İslam dinimizde değil bütün dünlerde de bu böyle. Dostlukların devamı için yaklaşım; biraz feragat.
Hatâlı insan hatâsını bildiği için uzak durabilir sizden, ama sizin yaklaşmanız lazım esasında. Belki bir önceki soruya verdiğim cevaba tezat teşkil ediyor bu cümlem ana yani size çok büyük hatâ yapmadıysa ona yaklaşmanız gerekiyor.
Fakat öyle insanlar var ki miras kaçırıyor. Kardeşiniz sizden miras kaçırıyor. Kaçırmak istiyor yani. Veya bir şey alıyor onu size söylemiyor siz başkasından öğreniyorsunuz. Böyle olaylar çok yaşanıyor.
İnsan bir muamma Latince bir söz var: ‘Homo Homini Lupus’ insan insanın kurdudur. İnsan tehlikeli bir mahluk. Çok iyileri olduğu gibi çok kötüleri da var. Yâni Amerikan filmlerinde başlayan ‘Bed Man’  var ya, ben çocukken-gençken hep derdim ki bu kadar kötü adam var mı dünyada? Evet, sinemalarda abartılı gösteriliyorsa da aramızda var.
Çetinoğlu: Buna şöyle bir ilave olabilir mi? Acıları herkes paylaşır da sevinçleri paylaşmakta biz biraz cimri davranıyoruz.
Hun: Evet doğrudur.
Çetinoğlu: Dostlarımızın sevinçlerini de paylaşırsak sevgiyi biraz daha çoğaltmış oluruz.
Hun: Evet, tabii. Antalya Film Festivali’nde birçok insan ödül aldılar. Onlara bir telefon edip te; ‘Senin ödül almış olmana çok memnun oldum.’ Demek, bir dostluk işaretidir. O’nun seni sevmesine daha fazla sevmesine imkân sağlamış oluyorsun.
Çetinoğlu: Toplum da böyle şeyleri yadırgıyor. Annesi vefat eden bir tanıdığımıza başsağlığı dileriz de, oğlu-torunu olduğunda tebrik etmekte ihmalkâr davranırız.
Hun: İhmal etmemek lazım.
Çetinoğlu:  Sevgisini ifâde etmekte çeşitli sebeplerle sıkıntı çekenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Hun: Biraz daha cesaretle, sevgiyle onlara yaklaşmak, kucaklamak gerek. Ben, ‘dokunmak duyusu’ diyorum. O çok önemli ben sizin elinizi sıkmakla, sırtınızı okşamakla, size sarılmakla dokunma duyusunun gereğini yapmış oluyorum. Çok önemli bir şey. Bunu en iyi bir şekilde yapmamız lazım.
Çetinoğlu: Bir de sevgi-saygı ilişkisi var…
Hun: Diyorlar ki mesela ‘Sevgi göstermesi şart değil ama saygı gösterilmesi şart!’ Mutlak sevgi ile saygı beraber olmalı. Evet hem sevgi göstermesi lazım hem de saygı göstermesi lazım. Sevmiyor ama saygı gösteriyor. O yapmacık oluyor. Sevmiyor ise nasıl saygı gösterecek?
Çetinoğlu: İnsanın, muhatabını tanımaya çalışması da çok önemli. Çünkü insanoğlunun, tanımadığını sevmesi mümkün değil. Her insan da mutlaka sevilecek saygı gösterilecek bir taraf vardır.
Hun: İyi bir insana duyulan sevgiyi söylemek lazım. Söylenirse, iyiliğe teşvik edilmiş olur. Başkasını sevmek, insanı mutlu eder. Sevildiğini duyan-öğrenen kişi de mutlu olur.
Çetinoğlu: İnsanlığa hitâben bir ‘Sevgiye çağrı’ mesajı hazırlamanız gerekseydi, özet olarak neler söylerdiniz?
Hun: Tefik Fikret’in bir dörtlüğünü söyleyeyim.
                     Yâdında mı doğduğun zamanlar.
                     Sen ağlar iken, gülerdi âlem.
                     Öyle bir ömür sür ki,               
                     Olsun mevtin sana hande, halka matem.
Çetinoğlu: Çok özel, çok asil bir mesaj oldu.
Efendim, çok teşekkür ederim. Sevdikleriniz de sevenleriniz de çok olsun!



EDİZ HUN
Biyolog, film yıldızı, 18. Dönem İstanbul Milletvekili, aynı dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonu Başkanı ve öğretim üyesi Ediz Hun, 20 Kasım 1940 tarihinde İstanbul’da doğdu.  

Avusturya Lisesi'ni bitirdikten sonra Norveç'te Oslo ve Trondheim Üniversitelerinde biyoloji ve çevre bilimleri fakültesinden mezun oldu.

Sinema hayatı, 1963 yılında Ses Dergisi’nin açtığı yarışmayla başladı ve ‘Genç Kızlar’ adlı filmle sinemaya girdi. 1970'li yılların ortalarından itibaren Yeşilçam’ın seviye kaybetmesi üzerine sinemayı bıraktı. 1991-1993 yılları arasında Çevre Bakanlığı Müşaviri ve İstanbul Çevre İl Müdürlüğü yaptı. 1999-2002 yılları arasında Anavatan Partisi’nden milletvekili seçilerek TBMM’de bulundu.  

Başrol oynadığı, sayısı 100’den fazla olan filmlerden bâzıları: Mualla (1964), Öksüz Kız (1964), Hıçkırık (1965), Sevgili Öğretmenim (1965), Son Kuşlar (1965), Erkek Severse (1966), İhtiras Kurbanları (1966),  Samanyolu (1967), Sözde Kızlar (1967),  Sabah Yıldızı (1968), Gül ve Şeker (1968), Öldüren Aşk (1969), Son Mektup (1969),  Sen Bir Meleksin (1969), Sonbahar Rüzgârları (1969), Ankara Ekspresi (1970),  Kalbimin Efendisi (1970),  Kader Bağlayınca (1971),  Gönül Hırsızı (1971), Gülizar (1972),  Çile (1972),  Aşkımla Oynama (1973), Şüphe (1973), Acımak (1985), Gökkuşağı (1995),  İlk Aşk (1997), Şöhret Sandalı (2001), Paydos (2004).

   Mutlu bir aile reisi olan Ediz Hun’un, bir kızı, bir oğlu vardır.   




SEVGİ ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER:
*Sevgimizi belirtmekten asla bıkmamalıyız, tıpkı onun bize söylendiğini duymaktan asla bıkmadığımız gibi.

*Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir.  

*Dâima hâtırâlarda kalıcak olanlar, içten gelen ve sevgi ile yapılan hareketlerdir.

*En faydalı hazine, gönüllerdeki sevgidir.

*Aşk, her şeydeki iyiyi ve güzeli görebilmektir. Her şeye ibret nazarıyla bakıp ders alabilmek ve şükredebilmektir.

*Aşk, sevgilide içinin çektiği güzellikleri oluşturur. Oysa sevgi, içinin çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur.

*Aşk, büyük güçlü bir kandırmacadır. Sevgi ise; sonsuz, sâde, dosdoğru ve içtendir.

*Sevgi, ruhun da genişlemesine vesiledir Her şeyin sevilecek tarafına yönelen ruh, sevginin her şeyi kapsadığını görecektir.

*İnsan sevgisi kadardır.


SEVGİNİN YAZDIRDIĞI BİR ŞİİR:



Gedirsen ele mi?
Get!
Goy başımı yesin yohluğunun dumanı,
Borcu olsun gıldan ince boynumun,
Goy borcu olsun
Eşkinin gümanı...
Get...
Ele bahma suçlu suçlu,
O gözlerin değil mi meni yandıran
Günümü güneşimi çalan?
O gözlerin değil mi ay kişi!
Ulduzların gayıp gayıp gettiği menzil?
Neft karası sevdam...
Get...
Bahışlarını sök gözümün bebeğinden
Dalına bahmadan , Tökülmeden gözümden ,
Öreğimden anmadan get...
Gedirsen ele mi?
Yahşi!
Getme deyirsemse,
Lal olsun bu dilim.
Getme deyirsemse,
Acem gılıçları kessin meni, Doğrasın dilim dilim.
De get!
Besti senden çektiğim...
Gedirsen ele mi? Get...
Kölgelerini sök duvarlarımdan,
Sesini gazı yürek hanemden,
Durr... Heç de boş yere gapma nem
Gözümdeki yaşlardan...
Ağlamıram... ağlamıram deyi rem... Eşit!
Ardına bahmadan goyul yoluna, gözleme git!
Gedirsen ele mi?
Get...
Bilmirem anlın hansı dağın ardında, harda?
Könlün ... Ah o arı misali her çiçekten bal uman könlün,
Hansı meçhule giden gatarda?




Yohhh!!!
Çohdu sabır bu gadar da!
Gedirsense de git...
Bellidi ki galmıyıp sende vicdan da ar da!
Gedirsen ele mi?
Güneş'in saçahlarından töküle töküle gedirsen!
Ve elebilirsen ki,
Sensiz dünyama güneş doğmayacak..
Ele mi?
Ele ....
Ele be ay kişi ele!
Sen gidende doğan güneş doğmayacak bilirem
Sen gidende nefessiz galacağam.
‘Get’ deyirken gideceksen diye
Min kere ölüp min kere dirilerem...
Bahma bele bahtavar danışığıma,
Gizli gizli gözlerimi silirem...
Gizleyirem titreyen ellerimi...
Gitme diyebilmirem...
Ama deyirsense illah giderem...
Get...
Get ama
Görende bir kelebeğin ganadını suda,
Ya da ulduzaları vakitsiz bir yuhuda
Titreyende üreğin
Sal meni yadına...
Men ise
Seni yadımdan salmayacağam,
Gözlerine heyalımı goymuşam
Sevdana galan ömrümü!
Sensiz nefes bile almayacağam
Get..
Get ve icaze ver indi,
Ağlayacağam...
Ağlayacağam...

BETÜL ÖVÜNÇ