Edip, Şâir ve Dergi Yayıncısı Av. İSMAİL ÖZMEL ile Türkçe Deryâsında Gezinti…
Çetinoğlu: Nihat Sâmi Banarlı’nin ifâdesiyle; ‘Türkçe imparatorluk dilidir.’ Gerek yönetimi altında bulunan milletlerden, gerekse komşu olduğu devletlerin halkından kelime almıştır, onlara kelime vermiştir. Gelin alır, kız verir gibi… Bizin genlerimizde etnik ırkçılık da kelime ırkçılığı da yoktur. Hassas davranır, aldığımız kelimeleri kendi dil zevkimize göre bir telaffuza kavuştururuz.
Yayınladığınız Akpınar Dergisi’nde yazmıştınız Gazetemiz için de lütfeder misiniz, Türkçe hangi dillere kaç kelime vermiş, kaç kelime almıştır?
Av. İsmail Özmel: Belirlenebilen rakamlar şöyledir:
TÜRKÇENİN BAŞKA DİLLERDEN ALDIĞI VE BAŞKA DİLLERE VERDİĞİ KELİMELERİN SAYISI TÜRK DİL KURUMU KAYNAKLARINA GÖRE ŞÖYLEDİR:
Çetinoğlu: Böyle zengin bir dile sâhibiz ama ona gösterdiğimiz dikkat ve ilgi hangi seviyededir? Dilimizdeki ve gönlümüzdeki hazineyi ne kadar tanıyoruz, nelerini biliyoruz?
Av. Özmel: Akpınar dergisinin 71. Sayısının kapağına “Türkçenin dünya dillerine etkisi” başlığını koymuştuk. Bazı okuyucuların tereddütleri oldu, anladım ki sâdece edebî metinlerin okunması yetmiyor. Türkçenin dünya dilleri içindeki konumunu da anlatmak, Türkologların görüşlerini ders kitaplarımıza serpiştirilmesi gerektiği bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun için bu tür beyan ve rakamları yazılarımda tekrarlamanın bir ihtiyaca cevap vereceğini düşünüyorum.
Hakikaten çok eski ve çok zengin bir dile sahibiz, olaya bir de bu açıdan bakalım derim.
Çetinoğlu: ‘Lansman’, ‘lokasyon’, ‘performans’, ‘kriter’ gibi batı kökenli kelimeler veya Türk dilbilgisi kaidelerine aykırı olarak türetilmiş kelimeler ayrık otu gibi Türkçemizi sarıyor. Bu husustaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?
Av. Özmel: Malını değerinde satmak isteyen satıcı vitrine elindeki malların en iyilerini mi koyar, en kötülerini mi? Geçen gün, TDK’nun sitesinde eski kelimelerle kurulmuş bir cümle ile karşılık olarak teklif edilmiş yeni kelimelerle kurulmuş iki cümleye rastladım. O karşılıkları gören insan, aman bu karşılıklar dili anlamsız kılar aman eskisi kalsın dedirecek derecede tutunmamış kelimelerle kurulmuş bir cümle. Karşılıklar aranmasın demek için ancak bu kadar başarısız bir örnek verilebilir. Anladım ki bu cümleyi oraya yazan anlayış batıdan gelen kelimelere karşılıklar bulunmasın, bu anlamsız bir gayret olur, olduğu gibi gelsin der gibi bir anlam çıkardım. Bilmem yanlış mı değerlendirdim.
Çetinoğlu: Maalesef değerlendirmeniz doğru. Kullanılmakta olan yabancı kelimelere, Türkçe karşılıklar bulunurken, Türk dilbilgisi kaidelerine uygun kelimeler türetilmeli. Aksi takdirde, batıdan gelen kelimeyi aynen alıp Türk dili fonetiğine uygun şekilde okumalıyız. Türkçemizin, yazıldığı gibi okunan veya okunduğu gibi yazılan bir dil olduğu gözardı edilmemeli.
Hangi yabancı kelimeye hangi karşılıklar bulunmuş?
Av. Özmel: Türk Dil Kurumu 06.05.2008’deki kılavuzda, bazı yabancı sözcüklere şu şekilde Türkçe karşılıklar vermiştir: Basketbola: ‘sepet topu’, voleybola: ‘uçan top’, avansa: ‘öndelik, banknota: ‘kağıt para’, asparagasa: ‘uydurma’, aspiratöre: ‘emmeç’, fabrikaya: ‘üretimevi’, zappinge: ‘geçgeç’, etik kelimesine: ‘töre bilimi’, afiş: ‘ası’, ajanda: ‘andaç’, aktivite: ‘etkinlik’, aktüel: ‘güncel’, ‘amblem’: ‘belirtke’, ambulans: ‘cankurtaran’, amortisman: ‘yıpranma payı’, anarşi: ‘kargaşa’, arşiv: ‘belgelik’, atölye: ‘işlik’, türbülans: ‘burgaç’, badminton: ‘tüytop’, baypas: ‘köprüleme’, otizm: ‘içeyöneliklik’, ipotek: ‘tutu’, fueloil: ‘yağ yakıt’, garanti: ‘güvence’, depozito: ‘güvence akçesi’, fitness: ‘sağlıklı yaşam’, finanse: ‘akçalanmış’, firstlady: ‘başbayan’, cd: ‘yoğun disk’, terörist: ‘yıldırıcı’, idealist: ‘ülkücü’...
Basketbol ve voleybola karşılık bulma dönemi geçmiştir. Onu yüz yıl önce düşünmeliydik. Çünkü artık dilimize iyice yerleşmiştir, toplum fertleri tarafından genel bir kabul görmüştür. Avans, anlamı ve söylenişi bakımından topluma mal olmuş bir kelimedir. Ona da bugün karşılık aramak, bana pek anlamlı gelmiyor. Banknot kelimesi ölü doğmuş söylenişi de zor bir kelime, ona vatandaş kâğıt para karşılığını vermiş ve tutunmuştur.
Fabrika kelimesine karşılık aramak da zamanı geçmiş bir gayret olarak görünmektedir. Asparagas, aspiratör, zappinge karşılık aramak gerekir. Teklif edilen karşılıklar da güzeldir. Yani bir kelime toplumca kabul görmeden hemen ilk karşılaşıldığında karşılık bulunur ve onun tanınması için bir gayret gösterilirse yapılan işin bir anlamı olur. Toplum öğrenmiş, anlamını da bilerek yerinde kullanıyorsa yerine oturmuş bir taşı yanlış oldu diye sökmeye çalışmak gibi bir gayrete girmek fayda yerine zarar da verebilir. Yabancı kelime sınırdan girerken karşılığını bulup tedavüle koymak gerekir, ya değilse sonradan uyanmak dile zarar bile verebilir. Yerleşmiş bir kelimeye karşılık belki şu olabilir, ikisi de tutunursa yazarlar ikinci kelimeye farklı bir anlam kazandırabilir, belki de dile incelikli bir derinlik kazandırmaya vesile olabilir.
TDK internet sitesinin aynı sayfasında şu ibareler vardı:
"sunum" ve "tanıtma" kelimeleri "prezantasyon" kelimesine gayet güzel karşılıklar olsa bile, yukarıdaki örneklerde olan giriş şeklinden ziyade şöyle verilmeliydi:
prezantasyon - fr................... 1.) sunum, tanıtma. 2.) iş dünyası terimi, prezantasyon.
sunum kelimesini bilmeyen 1 milyon şirket çalışanı bulabilirim...
Böylece hem yabancı söze karşılık bulunmuş, hem de istenilen seçeneğin kullanılmasına imkân tanınmış olurdu. Tabii ki kuralcının önde gideni bir kurumdan bahsediyoruz, bünyesinde bir tane dilbilimci olmazsa olacağı bu kadardır işte.
Türk Dil Kurumu’nun yabancı kelimelere bulduğu karşılıklar (Kurumun internet sitesinden alınmıştır.
absürd komedi: saçma komedi.
akustik: Fransızca acoustique. ‘Fizik biliminin, konusu ses olan kolu; kapalı bir yerde seslerin dağılım biçimi’ anlamlarında olan bu kelime için kurulumuz, kullanım yerlerine göre ‘yankı bilimi veya yankılanım karşılıklarının uygun olduğu görüşündedir.’ Örnek: Denizli’de nikâh salonunun gerekli yankılanım düzeni sağlanarak oda tiyatrosu hâline getirilmesinden sonra nisan ayı başında da 3500 kişilik bir açık hava tiyatrosu tamamlanarak hizmete girdi.
background: İngilizce background (arka plân, zemin, fon). Teklif ettiğimiz karşılıklar: arka plân (mekân için), geçmiş (zaman için). Örnekler: şarkıcının arka plânında bulutlar görünüyordu. Nobel kazanan romancının geçmişinde bir edebiyat ortamı vardı.
bienal: Fransızca biennal (iki yılda bir olan). ‘İki yılda bir tekrarlanan yarışma, şölen, sergi vb. olaylar’ için kullanılan bienal sözüne karşılık olarak teklif ettiğimiz kelime: yıl aşırı (şenlik, şölen, sergi vb.). örnek: kasım ayında yapılacak olan dördüncü yıl aşırı resim sergisine Türk ressamları da katılacak.
catering: İngilizce catering (yiyecek tedarik etme, yemeklerin hazırlanmasını ve hizmetini üstüne alma). Bu anlam için teklif ettiğimiz karşılık: yemek hizmeti. Örnek: büyük şehirlerde gözde lokantaların yanında yemek hizmeti veren kuruluşlar da çoğalmaya başladı.
clip: İngilizceden Türkçeye geçen bu kelimede yer alan clip ‘kırpmak uçlarını kesmek, kısa kesmek’ anlamlarına gelen bir fiildir. İsim olarak da kullanılan bu söz ‘kesme işi’ demektir. Bu söz şimdi de kart kelimesiyle birlikte bir bankacılık terimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişiyle ilgili birçok bilgileri de taşıyan bu kart için kurulumuz ‘varlık kartı’ karşılığını önermektedir. Örnekler: ödeme sistemlerinde bir devrime yol açacak varlık kartları teknolojinin yeni bir ürünü olacaktır. Varlık kartına pasaport, nüfus cüzdanı gibi kimlikle ilgili bilgiler de yüklenebilecektir.
damping: İngilizce dumping (indirme, düşürme, tenzilât). Ekonomi terimi olarak damping, ‘indirim (tenzilât) ve ucuzluk’ kavramlarından daha kapsamlı bir fiyat düşürmeyi anlatmaktadır. Bu anlam için teklif ettiğimiz karşılık: düşürüm. Örnek: Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanlar düşürüm yaparak, çelik ürünlerini İngilizlere, Alman müşterilerden iki kat ucuza sattılar.
demagog: lâf ebesi, lâfazan. Örnek: Dün yapılan iktisat toplantısını özellikle lâf ebelerinin (lâfazanların) izlemesi gerekirdi.
editör: Fransızca éditeur. Bir kitabı basım evine gidecek bir biçimde hazırlayan kimse, yayıma hazırlayan anlamında dilimize geçen bu kelime için kurulumuz, yayımlayan, yayımcı kelimelerinin uygun bir karşılık olduğunda birleşmiştir. Örnek: bir derginin maksada uygun bir biçimde çıkarılmasında yayımcının rolü büyüktür.
efor: Fransızca effort ‘çaba, gayret; güç’. Teklif ettiğimiz karşılıklar: çaba, gayret, güç. Örnek: insan belirli iklim şartlarında belirli bir çaba (gayret, güç) sarf eder.
faks: Fransızca fac-similé (tıpkı basım) sözlerinden kısaltma. ‘yazı, resim vb. belgelerin kopyasını uzaktaki bir yere aktaran makine’ anlamında kullanılan faks için teklif ettiğimiz karşılık: belgegeçer. Kısaltması: belgeç. Örnek: belgegeçer makineleri son günlerde çok pahalandı.
fenomen: Fransızca phénomène ‘olay; şaşılacak şey; görüngü. Felsefede ‘somut, algılanabilir ve denenebilir olay ve nesne’ anlamında kullanılan fenomenin bu anlamı için güzel bir karşılık, daha önce teklif edilmişti: görüngü. Örnek: Kant´a göre biz ancak görüngüleri bilebiliriz.
2013’ten sonraki dönemde, bir yabancı kelimeye teklif edilmiş bir karşılık göremedim. Kendi kendime TDK karşılıklar konusunda çalışmayı bıraktı mı diye sordum.
Çetinoğlu: Türkçe karşılığı varken, yabancı dilden kelimeler almak veya dilbilgisi kaidelerine aykırı olarak kelime türetmek… Türkçeyi nereye götürür?
Av. Özmel: Türkçe karşılığı varken, yabancı dilden kelime almak (kullanmak) bir şuur meselesidir. Bu tür kelime almak ve kullanmak bir anlayış meselesi olarak tenkide değer bir olgudur. Bu tür yanlışların tekrar etmemesi için iyi bir Türkçe öğrenimini millî eğitime hâkim kılmak, tek anlaşma vasıtamız olan Türkçeyi kuralları ve edebî ve fikrî eserleriyle öğretmek en iyi çözüm olacaktır. Ben bu konuda ümitsiz değilim. Gençlerimiz kitap okumak meselesini çözerek, Türkçeyi de gerektiği gibi öğreneceklerine eminim. Çünkü gelişmiş ülkeler kendi dillerine sahip çıkarak, o dillerini araştırarak ve geliştirerek, öğrenerek bugünkü seviyeyi yakaladıklarını görüyoruz. Bizim onlardan hiçbir eksiğimiz olamaz. Çalışmak ve severek çalışmak meseleyi çözecektir.
Yıllar önce Kamus-ı Türkî’nin yazarı Şemsettin Sami bu halimizi şu cümlelerle tenkit ediyor: “Bizde mezmum (kötü) iki haslet vardır: Biri kendi lisanımızı tahkir ve istihfaf etmemizdir… İkinci hasletimiz de şu ki Arapça, Acemce, Fransızca, İngilizce veya diğer bir lisanda iki söz öğrendik mi, onları sarfetmek istiyoruz. Fakat ekseriya o lisanlarda tekellüm edecek kadar öğrenemediğimizden, Öğrendiğimiz beş on kelimeyi hemen lisanımıza karıştırıp bu suretle o lisana vakıf olduğumuzu âleme ilan etmek istiyoruz. Biraz Fransızca öğrenmeye başlayalı lisanımız Fransızca ile alacalanmağa başladı.”
Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için veremediğiniz bir mesajınız var ise, lütfeder misiniz?
Av.Özmel: Türkçenin ne kadar zamandan beri konuşulduğu meselesi ilginç bir konudur, burada Prof. Dr. Osman Nedim Tuna’dan bir alıntı yapmak istiyorum: “Türk dilinin zamanımızdan 5500 yıl önce müstakil ve iki kollu bir dil olarak varlığı ispatlanmıştır. Eğer doğuştan Sümerlerle temasa geldikleri zamana kadarki çözülme hızı sabit ise, ilk Türkçe ve Ana Türkçe’nin muazzam bir zaman önce yaşamış olması gerekir. Bu sonuç benim 1978 yılında tamamlayıp 1983 Ağustosunda yayımladığım ‘Altay Dilleri Teorisi’ çalışmamda ileri sürdüğüm gibi en pinti hesaplarla 8500 yıldır. Çünkü Ana Türkçe’den, Ana Doğu ve Batı Türkçesine kadar geçen zamanı da hesaba katarsak, bu devreden zamanımıza kadar geçen 5500 yılın ikiye katlanması mümkündür.”
Devamında “ Bugün yaşayan dünya dilleri arasında, en eski yazılı belgelere sahip olan dil Türk dilidir. Bunlar çivi Sümerce tabletlerdeki alıntı kelimelerdir.” (Metin Karaörs. Türkçenin Zaman ve Mekân Boyutları, s: 164)
Türkçe tek anlaşma vasıtamız olarak her türlü ilmî ve edebî zenginliğiyle, ihtimama layık, dünyanın en zengin ve en geniş coğrafyalarda konuşulan, en ahenkli bir musiki dilidir. Her halimizi onunla ifâde ederiz, o başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri bizimle ve târihimizle beraber yaşamış, her nesil düşünce, duygu ve bilgilerini onunla ifâde etmişlerdir. Bütün bunların bilinciyle Türkçe bizim dilimiz ve bizim temel değerlerimizden birisidir. Ona sahip çıkmak millî bir görevdir.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Efendim!
Av. Özmel: Bana bu söyleşi imkânını verdiğiniz için ben de çok teşekkür ederim.
İSMAİL ÖZMEL:
1933 yılında Niğde'de doğdu. İlk ve orta tahsilini Niğde ve İstanbul’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1959’da mezun oldu. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra serbest avukat olarak çalıştı. ‘İsmail Terzioğlu’, ‘İsmail Bekiroğlu’ ve ‘Mızrap’ takma adları ile de yazan İsmail Özmel İLESAM ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir. Yazı ve şiirleri Şûle, Millî Işık, Boğaziçi, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Yesevi, Kayseri Erciyes, Filiz, Kültür ve Sanat, Akpınar, Berceste dergileri ile Tercüman, Son Havadis, Kayseri Hâkimiyet, Bursa Hâkimiyet, Hür Anadolu gibi gazetelerde yayımlandı. Haziran 2017’de 69. sayısı yayımlanan Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi Akpınar’ın sâhibi ve Genel Yayın yönetmenidir.
Yayımlanmış Eserleri:
Şiir: *Bir Daha Yaşamak (1969), *Zaman Kuşun Kanadında (1984), *Çağır da Geleyim Güzel İstanbul (1986), *Her Mevsim Bahar (1995), *Türkçenin Rüzgârında (2004), Bütün şiirleri (2006).
Biyografi: *Adana Halk Şairi Sadık Çavuş (1996), *Dünden Bugüne Niğdeli Şair ve Yazarlar (1. Cilt: 1990), Dünden Bugüne Niğdeli Şair ve Yazarlar (2. Cilt: 2001), Niğdeli Şair ve Yazarlar. (Üç cilt bir arada, İlaveli ikinci baskı 2009).
Deneme-İnceleme: *Özdeyişler (1970), *Türk Musikisi ve Kültürümüz (1988), *Dil ve Edebiyat Yazıları (1997, 2011), *Kültür ve Tarih Sohbetleri (1999, 2011), *Sihirli Zaman, (2006), *Bindallı Yazılar, (2007), *Türk Musikisi ve Kültürümüz (2007, 2011), *Denemeler-Yorumlar, (2010), *55 Soruda Düşünen İnsan (2012), *Yansımalar, Bir Yol Hikâyesi, Eflatun Sordu (2014), 81 İlde Kültür ve Şehir-Niğde, (Dr. Metin Eriş, Dr. Nedim Bakırcı ve 20 kişi ile birlikte (2015), *Geçmişten Günümüze Niğde, Anılar (2016), *Doğduğum Şehir Niğde, Anılar (2016).
Av. İsmail Özmel, Ansiklopedilere maddeler yazdı. Hakkında Erciyes ve Niğde üniversitelerinde lisans tezleri hazırlandı. İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) 2012 yılı Şeref Ödülü'ne layık görüldü. Bu ödül, ülkemize ve insanlığa nitelikli eser ve çalışmalarıyla hizmet etmiş, ilim ve edebiyat alanında 50. yılını dolduranlara verilmektedir.