EBRU’YLA KEŞFET

Abone Ol

Herkese selam olsun…

Kendimi bildim bileli, Mart ayını ayrı severim… Hem içinde 20-21 ve 27 Mart gibi özel günleri barındırdığı için, hem de doğanın yeniden doğuşuna tekrar tanıklık edebildiğim için…

20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Günü

21 Mart Dünya Kukla Günü

27 Mart Dünya Tiyatro Günü…

Hepsi kutlu ve pek tabii umutlu olsun… Böyle mukaddes günleri, layıkıyla hiçbir zaman kutlayamadık… Ülkenin gündeminde ne yer alırsa, biliriz ki, önce kapanan ve hatta kapanan tek yer sahne ve ışıklarıdır… Ne demiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk: ‘‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’’

Her sene 27 Mart Dünya Günü vesilesiyle bildiri kaleme alınıp, yayımlanır. ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Üniversiteler Türkiye Temsilcisi BİLKENT Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale ve ITI Türkiye Temsilciliği Yönetim Kurulu’nun (Turan Oflazoğlu, Engin Uludağ, Ayşe Emel Mesci ve Savaş Aykılıç) aldıkları ortak karar ile bu seneki Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi ise, duayen yazar, tiyatro eleştirmeni ve akademisyen Prof. Dr. Ayşegül Yüksel tarafından kaleme alındı. Değerli hocamızın kalemine sağlık… Sizlerle de paylaşmak istedim…


Tiyatronun dostlarına Merhaba!

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, bir kez daha mitologyanın -geçmişi geleceğe ulaştıran- geniş zamanındayız. Antik dünyada sanatın efendisi olan Apollon ile tragedya ve komedya’nın atası Dionysos’un bir kez daha konuğuyuz. Tiyatro, insanlığın ortak vicdanına yer etmiş binlerce yıllık hüzün ve sevinci sahnede kotarırken, benliğimizde coşkuyu ve sağduyuyu buluşturuyor. Dionysos’un coşkusunu Apollon’un sağduyusu dengeliyor. ‘Tiyatro yaşantısı’ dediğimiz büyülü ortam işte bu dengede gerçekleşmekte: ‘Duygusal birliktelik’ ile ‘düşünsel paylaşım’ın bütünleştiği noktada birbirimize bağlanıyoruz.



Tiyatro sanatının yarattığı ortak yaşantı hepimizi sarıp sarmalarken, duyarlığımızı da keskinleştiriyor. En çok bu yüzden ‘tiyatro yaşantısı’na gereksinmemiz var. Çünkü teknoloji geliştikçe, insanca ilişkilerin yok sayıldığı, uygarlık ilerledikçe toplumsal ve bireysel düzeyde ilkelleştiğimiz, çelişkilerle bezeli bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü güç ve para hırsıyla doğayı hoyratça yağmalayan, savaş çığlıklarıyla kirletilmiş, açgözlü bir insanlık düzeninde ‘vicdan’ın sesi duyulmaz olmuş.


Toplumumuz zor bir geçitte yol almaya çalışıyor. Amansız bir pandemi dönemini tam atlatamamışken, uğradığımız deprem felaketinin yarattığı yıkımla yüz yüzeyiz. Tiyatromuz her iki aşamada da yara aldı. Pandemi döneminde neredeyse yok olma noktasına yaklaşan gösteri sanatları, depremin ardından bir süre daha sessizliğe gömüldü. Hem de tiyatro yaşantısının yarattığı duygu ve düşünce birliğini en çok özlediğimiz aşamada…

Şimdiyse acılarımızı yüreğimize gömerek yaralarımızı sarma zamanı. Ekonomik iyileştirme aracılığıyla insanca yaşama koşullarının sağlanması nasıl önemliyse, tiyatronun, ortak yaşantılarda buluşturduğu insanlara, yalnız olmadıklarını duyumsatma, onların dayanma, direnme ve dayanışma gücünü destekleme yönünde yarattığı sanatçı/izleyici enerjisi de aynı düzeyde önemli…


2023 yılı ülkemiz için önemli bir dönemeç oluşturuyor. Cumhuriyet’imizin 100. yılındayız. Yakında kutlayacağımız ikinci yüzyılımız için dilediğimiz gelişmeler birer düş olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmeli. Hepimiz, gelecekte çocuklarımızın esenliğini sağlayacak oluşumlara özlem duyuyoruz: Hukukun üstünlüğünün tartışılmaz olduğu, düşünce ve söz özgürlüğünün özenle korunduğu, yoksulluk ve işsizlik sorunlarını aşmış, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımcılığından arınmış, çocuk haklarına saygılı, genç kuşağın eğitimi adına doğru yatırımlara yönelmiş, kavga ve çekişmeleri geride bırakmış, barışçıl bir toplumda yaşamak istiyoruz.

doğrultuda, tiyatromuza, hem ülkemiz hem de dünya insanları adına, bugünden geleceğe ulaşacak, iyiye ve doğruya sahip çıkacak duygusal-düşünsel yaşantıları oluşturma görevi düşüyor.

Dünya Tiyatro Günü, tiyatroculara ve seyircilerine kutlu olsun.

Ayşegül Yüksel

Nice güzel ve umutlu günlere… Tiyatrolara gidin ve perdelerimiz alkışlarınızla açık kalsın…


 

HAFTANIN KEŞİF DİZİSİ: ‘BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE’

"BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE?"NİN YAYINLANMASININ ÜSTÜNDEN ÇOK KISA BİR SÜRE GEÇMESİNE RAĞMEN DİZİ, 40 ÜLKEDE İLK 10 YAPIM ARASINA GİRDİ.

Toplam 7 bölümden oluşan 'Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’ Perihan Mağden’in aynı adlı kitabından uyarlandı. Senaryosunu Ertan Kurtulan’ın kaleme aldığı, birçok değerli ismin yer aldığı dizi, 48 saat içerisinde 40 ülkede en çok izlenen ilk 10 yapım arasına girmeyi başardı.

Umut Aral ile Gökçen Usta’nın yönetmen koltuğuna oturduğu dizide, Melisa Sözen ile Eylül Tumbar başrolleri paylaşıyor. Birçok oyuncunun konuk oyuncu olarak da yer aldığı dizide: Musa Uzunlar, Başak Daşman, Birand Tunca, Alper Çankaya, Hakan Emre Ünal, Meriç Rakalar, Emrah Kolukısa ve Kubilay Tunçer de rol alıyor. Bir bölümde de sevgili hocam Deniz Karalar da rol almış. Onu tekrar bir dizide görmek beni inanılmaz mutlu etti. Umarım birçok projede kendisini tekrar izleme imkânımız olur.

CANAVARLA SAVAŞMAYI GÖZE ALIRSAN, CANAVAR OLMAYI DA GÖZE ALIRSIN…

Film; romandan çok farklı bir yol denemiş: Mağden’in sadece imalarla bahsettiği cinayetlere, sinematografik dünyanın sonsuz evrenine taşıyıp; annenin bir seri katile dönüşmesine empatik bir şekilde bakmayı sağlıyor. Hele benim gibi, bekar bir anne olup; kızınız varsa, bu hikâye sizi başka bir şekilde de yakalayacaktır. Zira bir anne; hele ki evladı için tüm dünyayı karşısına alabilecek kadar cesur ve korkusuzdur. Joker’i sinemada izlerken, yaptıklarına bir tarafım karşı çıkarken, bir tarafım ona da hak vermeden duramıyordu. İşte burada da benzer bir dünya yaratıldığını izleyince sizler de göreceksiniz…

Peki siz olsaydınız, ne yapardınız?


 

HAFTANIN KELİME KEŞFİ: “KONDÜİT, BUDAMA”.

Bu haftanın kelimelerini tiyatro terimlerinden seçtim.

Kondüit : Fransızca conduite “taşıyıcı, yönlendirici” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Geç Latince aynı anlama gelen conductus sözcüğünden evrilmiştir. Oyun sırasında, sahneye çıkma sırası gelen oyuncuları uyarmakla, sırasının geldiğini bildirmekle görevli kimselere denilmektedir. Kondüvit olarak da geçmektedir. Ancak Tdk da Kondüit olarak yer almaktadır.

Budama: Bir oyun sahnelenirken kesilmesi gerekli dizelerin ya da kesimlerin çıkartılması. Budama, oyunun bütünlüğünü bozmayacak ve oyuncuya rahat gelecek bir biçimde yapılır. Yoruma uygun budama da başlı başına bir sanattır. Kötü budamalar oyunu bozar.