Duyguların ifadesi, diğeriyle olan yakınlaşmalar diğerine olan ihtiyacımızla ilgilidir. Bu ihtiyacımızı görmez gelmemiz, kaçınmamız saatlerce uğraşacağımız hobiler edinmemize neden olabilirler. Akademik yoğun çalışmalar, işkolik olmak, internette fazla takılma, herkes uyurken uyanık, uyanıkken uykuda olma, geçmişi unutmak ve kendi duygularına yabancılaşmak duygusal yakınlıktan kaçınmaktan olabilir. Halbuki insan insansız olmaz çünkü insan biyopsikososyal bir varlıktır. Kendisini diğerinin gözünden iyi görmeye ihtiyacı vardır.  Duygusal yakınlık ihtiyacının giderilmesi ruhsal iyi oluş için gereklidir.


Yalan kesinlikle hissedilir

Sözel de olsa mesaj yolu ile de olsa yalanlarınız sizi çok iyi tanıyanlarınız tarafından kesinlikle anlaşılır. Çünkü yalan hangi kanalla ifade edilirse edilsin kaçınılmaz sapmalar vb değişiklikler minimum düzey de de kalsa hissedilmesi kaçınılmazdır. Yalanı hisseden çoğu zaman hissettiğini hissettirmez. Bazen de inanmış görüntüsü verebilir ki sizi takibe almış olabilir, zamanını bekliyor olabilir, işine öyle gelebilir


Ölmeden önce beş pişmanlık

Son nefeslerini vermek üzere olan insanları evlerinde ziyaret edip bakımlarını üstlenen Avustralyalı yazar Bronnie Ware, ‘Ölmek Üzere Olanların En Yaygın 5 Pişmanlığı’ adlı bir kitap yayımladı. İşte o 5 pişmanlık:

1- Başkalarının benden bekledikleri yerine keşke kendi istediğim hayatı yaşayacak cesaretim olsaydı.

2- Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.

3- Keşke duygularımı açıklayacak cesaretim olsaydı.

4- Keşke arkadaşlarımla ilişkimi kesmeseydim.

5- Keşke daha mutlu olmama izin verseydim.


Araştırmalar sonucunda şu bulgulara ulaşılmış:

- Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

- Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.

- Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

- Nitelikleri, eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Cornell Üniversitesi’ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik “Nasıl geçti?” sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...

Soruların yüzde 10’una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların “testin yüzde 60’ına doğru yanıt verdiklerini” düşündükleri; hatta “iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları” ortaya çıktı.

Soruların yüzde 90’ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70’ ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.

Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu’nun metni yazıldı:

“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.

‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.

Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler...

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü’ davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler.Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar...” (Alıntıdır)-