İtiraf ediyorum!

Son bir kaç haftadır, fena halde sanal okey müptelası oldum.

Her gece uyumadan önce, en az bir yarım saat okey taşlarıyla mücadele ediyorum. İnanılmaz bir stres atma yöntemi oldu benim için.

Bir kere ne sosyal, ne siyasal problem kalıyor insanda.

Aklın fikrin, okey geldi mi, beklediğin taş çıktı mı?

Gündüz kime kızmıştın, kim seni kırmıştı, acıktın mı, susadın mı? umrun duymuyor. 

Bu arada,  hazır yeri gelmişken sanalda okey oynamak isteyen hanımlara bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Pek sevgili hanımlar, okey oynarken rahatsız edilmek istemiyorsanız, kadın kimliğinizle oyuna girmemenizi öneririm.

Okeye misafir girişi yaparak gönül rahatlığıyla oyununuzu oynaya bilirsiniz. Misafir girişiyle cinsiyetinizi rahatlıkla gizlemiş olursunuz. 

Tabi ben, farklı bir yol izledim ve erkek kardeşimin kullanmadığı eski fecebook sayfasından giriş yaparak oyunumu rahatsız edilmeden, sakin kafayla oynuyorum. 

Neyse 

iki gece evvel, üç hanımla aynı masada okey oynuyoruz. 

Hanımlar kendi aralarında sohbet ediyorlar. Tabii  oyunda erkek göründüğüm için  beni, sohbet dışı bırakıyorlar. . 

Her ne kadar oyunda dışlansanda, ister istemez sohbet yazıları gözüne çarpıyor ve okuyorsun. 

Hanımların sohbet konusu, geçtiğimiz günlerde 20 yaşında kanserden hayatını kaybeden  Neslihan Tay'dı. 

Hanımlardan bir tanesi Neslihan Tay'ın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Ve rahmet dileyerek sustu. Öteki hanım amannnn diye söze başladı. Vallahi sikildım sabahtan beri. Neslihan aşağıya, Neslihan yukarıya. Bu ne ayol? Öldüyse öldü, ne yapalım yani. Hepimiz bir gün öleceğiz: dedi. 

Yazımı daha fazla uzatmamak adına sohbetin devamını yazmayacağım.

Neyse! 

Her zaman için şunu derim. İnsan insan olduğunu bilecek. Ve insanlık nedir onu bilecek. Bunlar yoksa yaşamanın ne anlamı var. Boşver gitsin. 

Buralar eskiden hep dutluktu ama ne oldu, ne yaptıksa hayatın tadını tuzunu kaçırdık biraz sanki. Derdi eskiler.
Eskiler dediysem, şimdiki eskiler değil. Eskiler çok eskiler. Hani şu ekmek karnesiyle ekmek alınan zamanlarda yaşayan güzel insanlar.

Bir yerde okumuştum, savaş zamanında ekmek karneye bağlanmış. Parası olanda, olmayan da "karne" ile ekmek almak zorundaymış. Parası olan yesin, olmayan yemesin dememiş kimse!
Param var, karne de neyin nesi? diye büyüklenmemişler, hani.
Ve bugün ekmek alamayanlar var şu an! Ekmeğinin fazlalığını çöpe atanlar da.

Dün den bugüne değişen tek şey ekmek değil tabii.
Şimdilerde örnek verilen, güya küçümsenen eski kuşakların, birbirlerine saygıları vardı, büyük küçük yerini bilirdi.
Sevgiler vardı insanların yüzlerinden okunan, eller vardı sevinçlerde acılarda kenetlenen.

Komşuluk sevdası vardı candan ve vefalı. Bir ölen oldu mu mahallede üç gün radyolar, televizyonlar susardı.
Yedi mahalle ötede de olsa kadınların, kızların namusuna tek bir laf gelmesin diye siper olurdu erkekler.

Artık ne insanlar eski tadında, ne de selamlar güler yüzlü!
Şimdi her şey değişti. Dünya değişti. İnsanlar değişti. Değerler bile değişti.

Her şey çoğaldı, insanlık azaldı. İsraf çoğaldı, merhamet azaldı. Kin ve nefret düşmanlıklar çoğaldı.
Huzur güven, sevgi, saygı yok olup gitti.
Tüm bunların üzerinde düşünmemiz gerekiyor.
Her gün onlarca çocuk tecavüze uğruyor, yada öldürülüyor.
Toplum suskun, toplum sessiz, siyasiler kendi derdinde.
Gün için de şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Şehit sayısı ne kadarsa, tepkilerde o kadar oluyor maalesef.

Böyle olunca da hayat normal akışında devam ediyor. Tabii kimselerin neşesi de kaçmıyor.
Nasıl olsa "futbol denen bir uyutma sistemi var.
Takımlardan birisi bir kupa almışsa millet olarak buna daha çok seviniyoruz.

Zaten şehit dediğin, çocuk dediğin kimdir ki?
Vatanı korumak adına canından olan, fakir fukara Ahmet amcanın, Ayşe teyzenin oğlu.

Kaderine terk edilen yoksulları, sokaklarda yaşayan yaşlıların üzerine basıp geçen vicdanlara iç sesimle sövüp geçiyorum.
Hadi şimdi hepiniz düşünün!
Biz neden bu kadar uzaklaştık, bu kadar yabancı olduk kendimize?

Biz nasıl bu hale geldik? Ve neydik ne olduk!