Hayatın anlamı diyorlar ona; yalnız insanların değil, tüm canlıların yaşama sebebiymiş…
O olmadan Dünya bile dönmezmiş. 
Evrende yarattığı pozitif enerji tüm canlılara hayat verirmiş. 
Bir bitki, bir hayvan, bir insan nefes aldığı sürece ekmek gibi, su gibi, o olmadan yaşayamazmış. 
Evet onun adı SEVGİ...
Ekmek ve su gibi her canlının ihtiyaç duyduğu yegane unsur. 
Küçük yaşlarımdan hatırlıyorum. 
Sabah gözlerimizi açtığımızda annemin sesini duyardık. 
‘Benim güzel çiçeğim, ne güzel açmışsın sen’ der; bir evladın saçlarını okşar gibi çiçekleri okşar severdi. Bütün şeffati ve gösterdiği özen ile narin dalları incitmeden onları öper, koklardı. Verilen sevginin karşılığında bir süre sonra bütün dalların rengarenk çiçeklerle donandığına şahit olurduk. 
Bitkiler bile sevginin gücü karşısında coştukça coşardı. 
Bir hayvanı düşünün ki, sahibi öldüğü zaman mezarı başında günlerce aç, susuz bekler. Ona sahip çıkarak bütün emeğini ve sevgisini veren sahibine karşı beslediği aşk ve minnet duygusudur buna sebep olan. 
Sevgi ile büyütülen her şey size, aynı şekilde geri döner. Pozitif düşünce gücünün önemini az çok hepimiz biliriz. 
Bir çocuk sizi nedensiz yere yanağınızdan öptüğünde ; sadece siz olduğunuz için, hiç çıkar gözetmeden. 
Ne olur bilir misiniz? Milyarlarca hücreniz titreşir. Sevginin iyileştirici gücüyle değişime uğrarsınız. 
Bir çocuk düştüğü zaman acıyan yerine öpeyim de geçsin denir çünkü, öpmek eyleminin sevgi ile birleştiğini ve iyileştiri gücünün olduğuna inanırız. 
Bedenimizin yüzde yetmişi sudan oluşur. Hücrelerimizin de taşıdığı su miktarı aynı orandadır.  Su bulunduğu ortama, maruz kaldığı etkiye göre farklılaşır. Nefretin yol açtığı değişim ile sevginin etkisi farklıdır
Uzman Hipnoterapist Psikolog Gani Eser, sevginin ve pozitif enerjinin ne denli güçlü olduğunu herkesin rahatlıkla deneyebileceği bir deney ile açıklamış. 
Kavanozdaki pirinçler
Sizin de evde yapabileceğiniz basit bir deney bu tezi doğruluyor. Üç kavanoza eşit miktarda pirinç koyup üzerini su ile doldurup ilk kavanoza “seni seviyorum, çok güzelsin,” ikinci kavanoza “senden nefret ediyorum, iğrençsin,” yazılı birer etiket yapıştırılır. Sonuncusuna etiket yapıştırılmaz. İlk iki kavanoza bir ay boyunca her gün sabah akşam üzerilerinde yazılı olan sözcükler söylenir. Üçüncü kavanoza dokunulmaz, ilgisiz bırakılır.
Bir ay sonra; ilk kavanozdaki pirinçler söylenen sevgi sözcüklerinin etkisiyle bembeyaz ve sağlıklı bir biçimde büyür. İkinci kavanozdaki pirinçler nefret söyleminin etkisiyle küçülür ve simsiyah olur. Son kavanozdaki pirinçler beyazlıklarını kaybetmezler ama yer yer küflü, yer yer yosun tutmuş bir hal alırlar. Bu deney sözcüklerin suya ve hücrelere etkisini gösteren çok ama çok önemli sonuçlar içeriyor. 
Çocuğunuz sizi öptüğünde bütün hücreleriniz sevgi enerjisi ile titreşir. “Baba seni çok seviyorum,” dediğinde, “canım annem,” dediğinde hiçbir hücreniz buna kayıtsız kalamaz.
Tıpkı Cengiz Aytmatov’un ünlü eseri Selvi Boylum Al Yazmalım’ın unutulmaz repliğindeki gibi, sevgi ne demekti?.. Sevgi iyilikti, dostluktu…
Sevgi emekti.
Öyle zamanlara geldik ki, insanların sevgiden uzak tutumlarını gördükçe hayret ve üzüntü içinde izliyoruz. Sen, ben çekişmeleri devam ederken maalesef ömrümüzün sonuna geldiğimizi göremiyoruz. 
Hiçbir şeye muhtaç olmadığımız kadar sevgiye muhtacız aslında.
Sevginin; her şeyin üstesinden gelebileceğini ne zaman görecek gözlerimiz?
O zaman son sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum. 
Durma dön Dünya, Sevgi ile...
Sevgi ile kalın.