İDLİB TERÖRİSTLERİ

Suriye’nin güneyindeki Dera ve Kuneytra’da yaşayanlar, Haziran’da yaşanan çatışmalarda, hem ABD hem de Esat rejiminin baskıları sonucunda, İdlib’e göç etmek zorunda kaldılar. Esat rejiminin, Rusya desteğinde, İdlib’e sığınan gruplara karşı saldırılar başlatması üzerine, buradaki sessizlik bozuldu. BM Güvenlik Konseyi, “Esat’ın bu saldırıları hız kesmediği takdirde, İdlib’den Türkiye’ye üç milyonluk yeni bir göç dalgasının kaçınılmaz olabileceğini” duyurdu.

Peki, bir kısmı BM tarafından terör örgütü sayılan İdlib’teki bu silahlı gruplar ne olacak? IŞİD/DEAŞ orada, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’nın uzantısı olduğu savunulan Heyet Tahrir’üş Şam orada, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını birlikte gerçekleştirdiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve bunların çatısı altına sığınmış pekçok silahlı grup orada.. Türkiye’yi kaygılandıran soru şu: İdlib nasıl temizlenecek? Kimin terörist kimin muhalif olduğunu nasıl saptayacağız? 

Büyükelçiler toplantısı nedeniyle Ankara’ya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, düzenlediği basın toplantısında, Astana Süreci’nin İdlib’teki terörist grupları kapsamadığını, BM Güvenlik Konseyi’nin 2017 tarihli ve 2254 sayılı kararının da bu yönde olduğunu belirmiş ve “Esat rejimine, teröristlere karşı savaştığı için destek veriyoruz” demişti. Lavrov, Rusya’nın, İdlib’e yönelik saldırılarını giderek yoğunlaştıran Esat rejimine destek vermelerinin nedenini şöyle açılıyordu:  “DEAŞ ile mücadele ederken, Batılı ülkeler, ABD’ye hangi gerekçeyle destek veriyorlarsa, biz de Esat’a aynı şekilde destek veriyoruz.”

Burası Ortadoğu; ürettiği sorunların karmaşıklığı nedeniyle, üzerinde yaşayanları gece gündüz buz dansı yapmaya mecbur bırakan bir coğrafya..

Esat rejimi, ABD’nin, Irak ve Suriye petrol kaynaklarını Dera ve Kuneytra üzerinden Akdeniz’e bağlayacak yeni bir koridor açma girişimi başlatması nedeniyle güney  bölgelerine yöneldiğinde, İdlib, Türkiye’nin oluşturduğu “çatışmasızlık bölgeleri” sayesinde sakin bir yaşam sürüyordu. 

Suriye’nin güneyindeki Dera ve Kuneytra’da yaşayanlar, Haziran’da yaşanan çatışmalarda, hem ABD hem de Esat rejiminin baskıları sonucunda, İdlib’e göç etmek zorunda kaldılar. Esat rejiminin, Rusya desteğinde, İdlib’e sığınan gruplara karşı saldırılar başlatması üzerine, buradaki sessizlik bozuldu. BM Güvenlik Konseyi, “Esat’ın bu saldırıları hız kesmediği takdirde, İdlib’den Türkiye’ye üç milyonluk yeni bir göç dalgasının kaçınılmaz olabileceğini” duyurdu; dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmeye çalıştı.  

Esat rejimi, “teröristleri temizliyorum” diyor. Peki, “çatışmasızlık bölgesi” ilan edilen İdlib’te, kimin terörist kimin muhalif olduğu nasıl belirlenecek?

İDLİB’TEKİ ÇIBANBAŞI: HEYET TAHRİR’ÜŞ ŞAM 

Lavrov’un Ankara’daki basın toplantısında yaptığı “İdlib’teki terörist gruplar” vurgulamasıyla karşımıza Heyet Tahrir’üş Şam sorunu çıkıyor. 

“İdlib’de önemli bir alanı kontrolü altında tutan silahlı grupların en önemlilerinden biri de Heyet Tahrir’üş Şam. Bu örgütün, El Nusra’nın Lideri Ebu Muhammed El Culani’nin girişimiyle, El Kaide’nin Suriye kolu olan Cabat El Nusra’nın 2017’de gerçekleştirdiği bir yeniden yapılanma sonucunda oluştuğu söyleniyor. 

Mart ayı başlarında, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana’da vardıkları anlaşmayla çatışmasızlık alanı ilan edilen ve muhalefetin son kalesi olarak anılan İdlib’de, terör örgütü El Kaide ile bağlantılı olduğu savunulan Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ)’ın , kentin en stratejik bölgelerini rejime (Tahrir Suriye Cephesi’ne) terkettiği duyurulmuştu. Türkiye’nin Afrin operasyonunun başlattığı ilk günlerde, ÖSO güçlerinin İdlib’e yürümesini engellemeye kalkışan HTŞ’nin, kontrolündeki 25 bin kişilik silahlı gücü nereye kanalize edeceği konusu bölgede tedirginlik yaratmıştı. 

Halep’in Esat rejimin kontrolüne geçmesi ile birlikte, Suriyeli muhalifler için en kritik  savuma hattı haline gelen İdlib, HTŞ’nin yapısı nedeniyle, bugünlerde, Suriye krizinin en önemli sorunlarından birini oluşturuyor. Esat rejiminin ve Rusya’nın baskıları ile gücü zayıflayan, Suudi destekli Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ), İdlibli sivillerden de ciddi tepkiler görmesi sonucunda, Ahrar-uş Şam grubu, HTŞ’nin yerini almaya başladı. 

Türkiye’nin Zeytin Dalı Operasyonu’nu başlattığı ilk günlerde, HTS’nin içerisindeki Zengi gibi grupların  Afrin’e geçişini engelleme girişimi ciddi bir tartışma yaratmıştı.  El Kaide’ye bağlı ve İdlib ile Lazkiye’de faaliyet gösteren Ceyş el Badiye, Ceyş el Sahel, Seriyye Kabil, Saraya el Sahel, Ceyş el Melahim, Cund el Şeria gibi gruplar, Abu Humam el Şami  komutasında “Dinin Muhafızları Örgütü” adlı yeni bir silahlı topluluk oluşturmuşlardı. 

ESAT REJİMİ BASTIRDIKÇA…

Bu hareketliliğin yaşandığı Mart ayı başında BM Güvenlik Konseyi, Suudi Arabistan destekli HTŞ’nin, İdlib içinde kalan 25 bin civarındaki silahlı gücünü, ABD’nin yardımıyla, Ürdün sınırındaki Dera bölgesine kaydırabileceği, Rusya destekli rejim güçlerinin aşırı güç kullanması durumunda da, Atme bölgesindeki mülteciler üzerinden baskı oluşturarak Türkiye’ye sızabileceklerine dikkat çekmişti. Bu, üç milyonluk yeni bir göç dalgası demekti. Türkiye bu olasılığın giderek güçlenmekte olmasından rahatsızlık duyuyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’i defalarca arayarak Türkiye’nin İdlib konusundaki kaygılarını iletmişti. 

Astana Süreci’nde tarafların “Güvenli Bölge”, “Ateşkes Bölgesi” ya da “Gerilimi Azaltma Bölgesi” olarak kabul edilen İdlib’de yarısı yerel halk, diğer yarısı silahlı gruplardan oluşan 2.5-3  milyon insan yaşamakta. Esat rejimi, “terörle mücadele ediyorum” gerekçesiyle güneyden bastırdıkça, buradaki nüfus yoğunluğu giderek artıyor. 

İDLİB NASIL TEMİZLENECEK?

Peki, bir kısmı BM tarafından terör örgütü sayılan İdlib’teki bu silahlı gruplar ne olacak? IŞİD/DEAŞ orada, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’nın uzantısı olduğu savunulan Heyet Tahrir’üş Şam orada, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını birlikte gerçekleştirdiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve bunların çatısı altına sığınmış pekçok silahlı grup orada.. Türkiye’yi kaygılandıran soru şu: İdlib nasıl temizlenecek? Kimin terörist kimin muhalif olduğunu nasıl anlayacağız? 

Rusya, İran ve Türkye’nin 2017 Mayıs ayında başlattıkları Astana Süreci gereği, taraflar arasındaki çatışmaları önlemek amacıyla oluşturulan güvenli bölgelerin sınırları boyunca güvenlik şeritleri ve gözlem noktaları kurulmuştu. Türkiye, sınırların iç bölgelerinde, Rusya ve İran da, sınırın rejimle bitişik alanlarında güvenliği sağlıyorlardı. Fakat son zamanlarda Esat, “terörle mücadle” gerekçesiyle İdlib’e yönelik saldırılarını artıyor, Rusya da destek veriyor. Türkiye de bu gelişmelerden büyük kaygı duyuyor. 

 Peki, Lavrov’un dediği gibi, İdlib’teki terörist gruplarla rejim muhaliflerini hangi kritere göre ve nasıl ayıracağız? 

Şu sıralar İdlib’teki muhalif silahlı gruplar içinde en etkili olanı Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ). Peki, Astana mutabakatı HTŞ’yi muhalif grup olarak mı, terör örgütü olarak mı görüyor? Lavrov, bu konudaki soruyu yanıtlarken, Astana mutabakatının BM Güvenlik Konseyi’nin 2015 yılında aldığı Suriye’ye ilişkin 2254 sayılı kararına dayandığını belirtti. Söz konusu 2254 sayılı kararın 5. Paragrafında şöyle deniyor:

“Garantör  ülkeler ateşkes rejiminin çatışan taraflar tarafından uygulanmasını sağlamak için gerekli tüm tedbirleri alacağını; güvenli bölgelerin içerisi ve dışarısında IŞİD, El Nusra ve El Kaide veya IŞİD ile ve BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen tüm örgütlerle bağlantılı her türlü kişi, grup, oluşum, kuruluşlarla mücadeleyi sürdürmeye yönelik tüm tedbirleri alacağını; şimdiye kadar katılmamış olan silahlı grupların ateşkes rejimine katılmalarını sağlamaya yönelik çabalarına devam edeceğini taahhüt eder.”

Görüldüğü gibi, 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı, İdlib’te çatışmasızlık bölgeleri oluşturan garantör ülkelere, BM’nin terörist saydığı silahlı gruplarla mücadele yükümlülüğü getiriyor. BM, terörist saydığı El Nusra’nın uzantısı sayıldığından, HTŞ’yi de terörist grup olarak görüyor. İşin ilginç tarafı, Rusya ve Türkiye de El Nusra’yı terör örgütü olarak kabul ediyor. 

İdlib’te, Türkiye’nin sorumluluğunda olan coğrafyanın büyük bir bölümünde asayiş HTŞ’nin kontrolünde. HTŞ pekçok noktada yerel yönetimler oluşturmuş. Rusya, “Terörle mücadele eden Esat’a destek veriyorum” diyor, ama Türkiye’nin durumu farklı. İdib’in çatışmasızlık bölgelerinden sorumlu olan Türkiye, binlerce silahlı militanı olan ve yerel yönetimler oluşturmuş bir örgütle arasına nasıl bir mesafe koyacak?  Üstelik, Suudi Arabistan destekli bu örgüt, İdlib’in “çatışmasılık bölgesi” ilan edilmesine de karşı çıkmamış. 

Esat rejimi, düzenlediği yoğun saldırılarla Dera ve Kuneytra’dan İdlib’e göç etmek zorunda kalan insanların peşini bırakmıyor. Saldırılar yoğunlaştıkça, BM’nin ilgili birimleri, ““İdlib’deki gelişmeler Türkiye’ye 3 milyonluk yeni bir göç dalgası tetikleyebilir” diyor. 

Esat rejimi, Rusya ve İran’dan sonra Çin’in de katılmasıyla İdlib, “Ayıkla İdlib’in taşını” diyebileceğimiz bir soruna dönüştü. 

Görüldüğü gibi, başımızdaki dert, yalnızca patavatsız Trump değil..