Geçtiğimiz günlerde, Moldova’nın Transdinyester bölgesinin bağımsızlık ilan etmesi ve Rusya’dan “koruma” istemesi seçim haberleri arasında pek dikkati çekmedi, ama bu gelişme, üretebileceği sonuçlar açısından yalnızca Türkiye’yi değil, bütün dünyayı yakından ilgilendiren bir gelişmedir. Çünkü aynı günlerde Putin’in, olası bir nükleer çatışma konusunda, “Biz hazırız” mesajı vermesi, Gagavuz Eli’nin Türkiye’den yardım istemesi  dikkatlerin yeniden Moldova’ya ve Balkanlara odaklanmasına neden oldu.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasıyla birlikte Moldova’nın geleceği konuşulmaya başlanmıştı. Putin’in Ukrayna’nın Karadeniz’le olan bağlantısını kesmek, tahıl koridorunu kontrolü altına almak ve Karadeniz’ egemenliğini ele geçirmek amacıyla Moldova’nın Batı bölgelerine uzanmak isteyebileceği tahmin ediliyordu.

Putin’in, Sırp Cumhuriyeti kanadının aşırı milliyetçi ve Putin hayranı olarak tanınan lideri Mirolad Dodik eliyle Balkan coğrafyasında başlatığı NATO karşıtı operasyonlar, ABD’nin, Çin ile “Kuşak ve Yol” merkezli sürdüğü küresel liderlik mücedelesiyle içiçe geçince, dün Ortadoğu’da yeni bir dünya dünya düzeni ve küresel liderlik  konusunda yaşanan  çatışmalar bugünlerde Balkanlara taşınmış oldu.

Sözün özü, gelinen noktada Balkanlar, patlamaya hazır bir barut fıçısına dönüşmüştür.

Balkanları karışması, tarihin hiçbir döneminde Türklerin yararına olmamıştır. Bu konuda pekçok örnek sayılabilir. O nedenle Balkanlardaki gelişmeleri yakından izlememiz gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde, Moldova’nın Transdinyester bölgesinin bağımsızlık ilan etmesi ve Rusya’dan “koruma” istemesi seçim haberleri arasında pek dikkati çekmedi, ama bu gelişme, üretebileceği sonuçlar açısından yalnızca Türkiye’yi değil, bütün dünyayı yakından ilgilendiren bir gelişmedir. Çünkü aynı günlerde Putin’in, olası bir nükleer çatışma konusunda, “Biz hazırız” mesajı vermesi, Gagavuz Eli’nin Türkiye’dn yardım istemesi dikkatlerin yeniden Moldova’ya ve Balkanlara odaklanmasına neden oldu.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasıyla birlikte Moldova’nın geleceği konuşulmaya başlanmıştı. Putin’in Ukrayna’nın Karadeniz’le olan bağlantısını kesmek, tahıl koridorunu kontrolü altına almak ve Karadeniz’ egemenliğini ele geçirmek amacıyla Moldova’nın Batı bölgelerine uzanmak isteyebileceği tahmin ediliyordu.

Putin’in, Moldova’ya girmese bile, ilk fırsatta, burada Rusya’ya sempatik bakan bir yönetimin işbaşına geçmesine destek vereceği biliniyordu. Yani, Moldova’nın Transdinyester bölgesinin bağımsızlık ilan etmesi ve Rusya’dan “korunma” istemesi beklenen bir gelişmeydi. Belki de Batı basınında gerektiğince yankı bulmamasının nedeni de buydu.

Moldova istihbaratı, Rusya’nın 2023 başlarında Moldova’yı işgal etmeyi planladığını duyurmuş, büyük heyecan yaşanmasına neden olmuşttu. Moldovanın özerk bileşenlerinden olan Gagavuz Eli’nin Türkiye’den istediği yardımın resmi bir davete dönüşmesi, Türkiye ile Rusya’nın (Suriye’den sonra) Balkanlarda da komşu olmasına neden olabilir mi? Bu konuda yaşanacak bir gelişme Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl ve ne yönde etkileyebilir?

MESAJIN HEDEFİ NATO

NATO’nun batı sınırlarına dayanmasından tedirgin olan  Rusya, Danimarka ve İsveç’in de NATO’ya üye yapılmasından büyük rahatsızlık duymaya başlamıştı. Rusya ayrıca, Almanya’nın Ukrayna’ya askeri destek vermesinden rahatsız. Bu durum Rusya-Almanya ilişkilerinin gerilmesine neden oluyor. Rusya-Almanya gerginliğinin su yüzüne çıkmasının hemen öncesinde Rusya’nın, nükleer başlıklı ve 30-35 bin km. menzilli Sarmat füzelerini ülkenin çeşitli bölgelerine yerleştirmesi çok ciddi bir tehdittir. Putin’in,  bir nükleer çatışma olasılığına verdiği “Biz hazırız” mesajının hedefi doğrudan NATO’dur.

Türkiye ile Macaristan’ın Danimarka ile İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesine Rusya’nın ciddi bir tepki vermesi bekleniyordu. Hatırlanacağı gibi, 2008 yılında Romanya’da yapılan NATO zirvesinde Almanya, Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılmasına şiddetle karşı çıkmıştı. Almanya’nın gerekçesi, doğalgaz konusunda bağımlı oldukları Rusya’yı darıltmamaktı. NATO batı sınırlarına dayandığında,  Rusya’nın tepki vermemesi düşünülemezdi.

Almanya’nın, Rusya’yı darıltmamanın yanı sıra başka hesapları da vardı; Fransa ile elele vererek, nükleer gücü de olan bir Avrupa Ordusu kurmak ve Çin ile elele vererek, yeni bir küresel ekonomi düzeni oluşturmak, yani tarihi İpek Yolu’nun güncel versiyonu olan Kuşak ve Yol projesini hayata geçirmek..

Bu noktada şu gerçeği gözden kaçırmamak gerekir; Rusya, açık açık  söylemese de, uzun vadede ekonomisi açısından zararlı olacağına inandığı “Kuşak ve Yol”a gönüllü olarak geçit vermek istemiyordu. Bu gerçeği bilirsek, Rusya’nın hem rakibi hem de bazı konularda gizli ortağı olduğu ABD ile neden ortak hareket edebildiğini, Avrupa’ya doğalgaz pompalayan Kuzey Akım-2 doğalgaz hattını bombalayan ABD’nin, başlangıçta, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini ne gibi bir sonuç elde edebilmek için görmezden geldiğini daha iyi anlamış oluruz.  

Rusya, dün olduğı gibi, bugün de batı sınırları boyunca NATO üyesi ülkeler tarafından kuşatılmış olmaktan büyük rahatsızlık duyuyor. Kendi çıkarlarıyla uyuşmayan hiçbir dayatmayı kabul etmeyeyeceğini “nükleer bir dille” ilan ediyor. Ne ABD’nin ne de bir başka küresel aktörün, hedeflerine ulaşabilmek için bir kara harekatını göze alamayacağını bilen Putin, küresel lider olabilme uğruna yapılabilecek bir nükleer çılgınlığa karşı hazır olduklarını ifade ediyor. Dünyanın giderek derinleşen bir ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde hiçbir küresel aktörün insanlığı mutlu etme gibi bir kaygıları olmadığını bilen Putin, “her olasılığa hazırız” mesajı veriyor.

PUTİN’İN BALKAN OPERASYONLARI

Yalnızca mesaj vermekle yetinmeyen Putin, yeniden NATO’nun yörüngesine giren Avrupa coğrafyasında ülkesine sempatik bakan bölgeler, yönetimler oluşturma peşinde. Moldova’nın Transdinyester bölgesindeki gelişme de Putin’in Balkan coğrafyasındaki ataklarıyla yakından ilişkili. Balkan coğrafyasını yakından izleyenler açısından, Transdinyester bölgesinin Moldova’dan bağımsızlık ilan etmesi ve Suriye’nin yaptığı gibi, Rusya’dan “koruma” istemesi beklenen bir gelişmeydi.

Ukrayna savaşını Rusya’yı yormaya devam ettiği bir süreçte Balkanlarda ve Baltık coğrafyasında yaşananlar, “ küresel barışı tehdit eden gelişmeler” olarak değerlendiriliyor.

Geçenlerde Tiran’da yapılan Batı Balkan Liderleri Zirvesi’nde konuşulanlar, Moldova’nın doğu bölgesinde yaşanan gelişme, Ukrayna savaşının, ABD’nin yanı sıra, Avrupa ülkelerini de içine çeken bir girdaba dönüşmesi ve bu savaşın Kuşak ve Yol projesinin en önemli koridorlarından birinin önünde barikat oluşturmasından dolayı Çin’in büyük bir düş kırıklığı yaşaması, NATO’nun batı sınırlarına dayanmasından büyük rahatsızlık duyan Rusya’nın Balkan coğrafyasında bir tampon bölge oluşturma çabaları bütün dünyanın Balkanlara odaklanmasına neden oluyor. 

Son zamanlarda Balkanlarda yaşananlar, Rusya açısından olduğu kadar Türkiye açısından da son derece önemli gelişmelerdir. Balkanlar-Karadeniz coğrafyası yalnız tahıl koridoru olması açısından değil, Avrupa kıtasının enerji ihtiyacını karşılayan bir koridor olması açısından da çok kritik bir coğrafyadır. Kafkasya ve Karadeniz coğrafyası, jeostratejik konumlarından dolayı, tarihteki pekçok önemli olayın yaşandığı bölgeler olmuştur.

RODİK’İN İLGİNÇ ZİYARETLERİ

Balkanlardaki gelişmelere, Yugoslavya’nın dağılması sonrasında, Dayton Anlaşmasıyla oluşturulmuş Bosna-Hersek’in Sırp Cumhuriyeti kanadının aşırı milliyetçi ve Putin hayranı lideri Milorad Dodik’in Balkan coğrafyasında peşpeşe gerçekleştirdiği ziyaretler zinciri,  tedirginlik yaratmaya başladı.

Dodik yabancımız değil; hatırlayacaksınız: Milorad Dodik'in "Bosna'yı parçalayacağım" sözleri sonrası  Türkiye devreye girmiş ve bölgedeki gerginliği düşürmüştü. Dönemin Savunma Bakanı Akar'ın Bosna Hersek'e yaptığı ziyareti değerlendiren Avrupa basını, "Bosna-Hersek'te garantör Türkiye" yorumunu yapmıştı.

Putin’in Balkanlardaki en samimi kankası olarak anılan Dodik’in, Putin’in sırdaşı ve  çok yakın dostu Belarus Lideri Aleksandr Lukaşenko’yla günler süren görüşmeleri, Balkanlarda önemli gelişmeler yaşanacağının habercisi olarak değerlendiriliyor.

Belarustan sonra Tataristan’da Putin ile buluşan Dodik’in neler konuştukları, neler planladıkları bilinmiyor. Bu görüşme sonrası Sırbistan’ın Başkenti Belgrat’a giden Dodik, oradan Karabağ’ın başkenti Potgoritsa’ya geçti. Karabağ, Rusya ile NATO’nun yanlarına çekebilmek yarıştıkları bir coğrafya. Son seçimlerde AB yanlısı bir yönetim işbaşına gelmiş olsa da, ülkede Rus lobisi oldukça etkili. O nedenle Rusya’nın, daha etkli olabilmek açısından, ülkede yönetim karşıtı bazı gelişmeler kurgulayabileceği konuşuluyor.

Dodik Karabağ’a, Rus yanlısı üç partinin oluşturduğu Demokratik Cephe liderlerinden biri ve aynı zamanda parlomento başkanı olan Andrija Mandic’in davetlisi olarak gitmiş. Çokiyi anlaştıkları bilinen Dodik ile Magliç ikilisi, Sırp milliyetçiliğini körükleyerek, Balkanların çeşitlii bölgelerinde kaos yaratabilecek aktörler olarak değerlendiliyorlar.

Dodik’in Karabağ’a geldiği ve parlamentoyu ziyaret edeceği öğrenildiğinde, binlerce Rus karşıtı parlamento önünde toplanarak protesto gösterileri yapmışlar. Diktotaryal ve faşist kimliği ile tanınan Dodik’in protescuları, otoriteye karşı demokrasiyi savunanların kullandıkları üç parmaklı zafer işaretiyle selamlaması ortalığın karışmasına ve “Putin’in adamları, defolun!” şeklinde protestolar yapılmasına neden olmuş.

Demokratik Cephe’den Andrija Mandic, “Dodik gibi Batıkarşıtı bir vatanseveri misafir etmek büyük bir onurdur. Partimiz yeni sırp demokrasisi ve Dodik’in Bağımsız Demokratlar Partisi’yle kardeş partilerdir. Dayton Anlaşması çerçevesinde ekonomik ve ticari anlaşmalar yapacağız” derken Karadağ Cumhurbaşkanı Jakov Milatoviç ve Başbakanı Dritan Abazoviç, “Dodik’in Karadağ ziyaretinden daha önce haberdar edilmedik” diyorlardı. Karabağ’da, Sosyalist Demokrat Parti’nin yaptığı açıklamada da, “Dodik’in bu ziyareti, Rusya’nın Karadağ’a vermiş olduğu büyük bir gözdağıdır” deniyordu.

Anlaşılan o ki, Balkanlarda kaynayan kazanın ateşi, bu coğrafyayı kontrolü altına almak isteyen birileri tarafından körükleniyor. Balkanlar, Batı yanlıları ile Rus taraftarları arasında yaşanan mücadelerle giderek derinleşen bir kaotik ortama sürüklenmektedir.

Putin’in, Sırp Cumhuriyeti kanadının aşırı milliyetçi ve Putin hayranı olarak tanınan lideri Dodik eliyle Balkan coğrafyasında başlatığı NATO karşıtı operasyonlar, ABD’nin, Çin ile “Kuşak ve Yol” merkezli sürdüğü küresel liderlik mücedelesiyle içiçe geçince, dün Ortadoğu’da  yeni bir dünya dünya düzeni ve küresel liderlik  konusunda yaşanan  çatışmalar bugünlerde Balkanlara taşınmış oldu. Bugün Moldova ve Karabağ’da yaşananların yarın Sırbıstan, Kosova, Kuzey Makedonya’da ve özellikle Polonya’da da yaşanılması kaçınılmaz görünüyor.

Sözün özü, gelinen noktada Balkanlar, patlamaya hazır bir barut fıçısına dönüşmüştür.