DÜNYA SAHNESİNDE OLMAK

Abone Ol

Neden yallardan beri hep aynı oyunları sahneler dururuz bunu bir türlü anlayabilmiş değilim.
Şüphesiz yabancı oyunların pek çoğu fevkalade güzel, başarılı oyunlardır ama şehir ve devlet tiyatrolarının kuruluşunun üzerinden neredeyse bir asır geçiyor neden hâlâ biz yoğuz. Benim (mangalda kül bırakmayanlarda dâhil)  oyun yazarım yok.
Hâlâ hafifmeşrep davranışlar sergilenir. Neden çağın bu kadar gerisinden takip edilir olaylar anlamak mümkün değil.
Erotik sahneler, argo espriler konunun esasıyla bağdaşmayan ifadeler vesaire.
Gerek tarihi zenginliğimiz gerekse kültürel değerlerimiz bakımından düşünüldüğünde bizim çoktan dünya sahnelerinde yer almamız icap ed erken tuhaftır dünyanın unuttuklarıyla ve kenara ittikleriyle oyalanıp duruyoruz.
Özel tiyatrolarda da hâl böyle, birilerinin üslubu tarzı tercihi olabilir elbette ama durum böyle değil ki. 
Sadece tiyatroda değil, diğer sanatlarda da, dilde de bir özenti bir yozlaşmadır gidiyor.
Yazık ki. İlericilik, milliyetçilik veya millicilik nutukları çekenlerin de aynı minval üzere devam ettiklerini görünce galiba bizim bilmediğimiz bir iş var işin içinde demekten de kendimizi alamıyoruz.
Sanatın önemini kavrayamamaktan olsa gerek. Şüphesiz başka milletlerin müziğinden, edebiyatından, sinemasından, tiyatrosundan, dilinden, tekniğinden istifade edilir bir şeyler alınır ama kendi kimliğini bir kenara iterek olmaz. İstesen de olmaz, zaten sen o olamazsın, başkalaşamazsın bu eşyanın tabiatına aykırıdır.
Sen, sen kalarak istifade edebilirsin, bazı konularda daha iyisi daha güzeli varsa ona yönelebilirsin elbette. İnsanlar görerek, etkilenerek, deneyerek, öğrenerek gelişir.
Dünya sahnesinde sadece kopya çekerek hem de kötünün kopyasını çekerek yer almak katiyen mümkün olamaz. Çok kötü bir taklitçi olmaktan öteye varılamaz.
Zaten olsaydı yüzeli, ikiyüz senedir batının ardından koşuşturma netice verirdi şimdiye kadar. Ne yazık ki siyasetimizde de durum ayniyle devam etmektedir.
Her manada bocalayışımızın sebebi de bu olsa gerektir. Tez elden kendimiz olmayı başarabilirsek ki çok zor değil, kendimize geliriz ve bocalamaktan da kurtuluruz.
Bu meseleleri halletmenin beşeri plandaki çözüm yolunun da sanat olduğuna inanırız, bu bakımdan sanat hayatımızdan gidişattan rahatsız oluyoruz.
Sanat en kolay ve kalıcı öğrenme ve öğretme yoludur. Eğer siz insanınıza doğru ve güzel sanat eserleri sunmayı başarabilirseniz yol kısalacaktır bize göre. Bunu yapamazsanız yıllardan beri olduğu gibi bir arpa boyu mesafe alamayacak her oyunu aşağı yukarı her yıl aynı seyirciye sunarak devam edeceksiniz.
Tiyatroda seyirci artmıyor nüfus artışına oranlarsanız azaldığını bile göreceksiniz, hakeza okuyucuda öyle kitap, gazete, dergi okuyucusu da aynı şekilde azalmaktadır. Çünkü değerli bir şey sunmuyorsunuz, farklı, özel bir tarafınız yok.
Bazı duvarlarda asılıdır. -SANATSIZ KALAN BİR MİLLETİN HAYAT DAMARLARINDAN BİRİ KOPMUŞ DEMEKTİR- asılıdır ve nutuk çekerken de üstüne basa basa tekrar ederler. De uygulamaya gelince ortada kimse yoktur.
Koca şehirde yani İstanbul’da on tane tiyatronun olmayışını kim nasıl izah edebilir bilmem.
Ben hâlâ bu işleri çok iyi yapabileceğimize dünya sahnelerinde mükemmel eserlerle yer alabileceğimize inanmaktayım.
Çünkü yağ var, su var, tuz var malzemenin her türlüsü var, üstesinden gelebilecek kabiliyetlerimizde var ama tek eksiğimiz galiba ateş yok.
Evet, bu sevda ateşini yakmak galiba devlete düşer. Tabi devlet idarecileri her vesileyle nutuk atmaktan vazgeçip bunu mesele edindikleri, dert edindikleri zaman gelirse kolaylıkla gerçekleşir.