Bir hususu bir türlü anlayamıyorum. Anayasa ve kanunlar, doğanın, çevrenin korunmasını, gelecek nesillere sağlıklı biçimde devredilmesini Devlet’e görev olarak veriyor. Tam tersine, kamu, devlet, doğayı yok etmek, yemyeşil tabiatı tahrip etmek, ormanların yakılıp, yok edilmesine seyirci kalmak, altın vs. gibi maden sahalarına izin vermek, her yeri rant uğruna imara açmak, iğrenç beton yığınlarının, rezidansların yapılmasına, adeta teşvik etmek gibi hareketlerde bulunuyor. Bu tasarruflara karşı, insanlar, doğayı, çevreyi korumak, kurtarmak için direniyor. Zaman zaman vatandaş-polis karşı karşıya geliyor. Polisin, vatandaşla çatışması, zor kullanması, izahı mümkün olmayan bir olay.. 

Yasalar, yıkıp, dökmemek, başkalarına zarar vermemek, kaydı ile her türlü gösteri, toplantıya cevaz veriyor. İngiltere’de, şu söylenir; İngiliz vatandaşları ikiye bölünmüş, bir kısmı Kraliçeyi istemiyoruz, Buchingham sarayını basalım diyor, diğer bir grupta, hayır biz memnunuz, Kraliçe kalsın diye nümayiş yapıyor. İngiliz polisleri geliyor, megafonla “Kraliçeyi istemeyenler şu tarafa geçsin, isteyenlerde şu tarafa toplansın” diye bağırıyor, gruplar  ayrılıyor, işte o zaman polis düdüğünü çalarak trafiği açıyor. İngiltere gibi demokrasinin tüm kural ve kuramları ile uygulanan ülkelerde, polis vatandaşı tartaklamak için değil, toplantı ve gösterilerde yer alanları korumak için vardır. Bu çevre gününde, anayasa maddelerini, bir kez daha ilgililere, sorumlulara hatırlatmakta yarar görüyorum. “Her fert sağlıklı, dengeli çevrede yaşama hakkına sahiptir.” “Devlet tabiat, kültür varlıklarını korur.”, “Devlet ormanları korur, orman yakanlara, kesenlere tahrip edenlere, en ağır cezaları verir.”, “Orman suçları, af kapsamına alınamaz.”... Peki, devlet, kamu bu sorumluluklarını yerine getiriyor mu? Hayır!!! 

Türkiye’nin kurucusu olduğu, benimde Parlamenterler Meclisinde Milletvekili olarak görev yaptığım, Avrupa Konseyinde, vazgeçilmez ilkeler olan İnsan Hak ve Hürriyetleri, Parlamentoların Üstünlüğü, Demokratik Parlamenter Sisteme sahip olmak, fikir, inanç, ifade, yazma özgürlüklerine ilave olarak, çevrenin korunması da eklenmiş, temel ilke olmuştur. Türkiye bu temel ilkelere uymadığı için Avrupa Konseyi’nin Denetim Listesindedir. Son olarak Avrupa Konseyi’nin, kadınları koruyan “İstanbul Sözleşmesi’nden” çıkması vahim bir hatadır. Bunun anlamı yılda en az 400’ü aşkın kadının vahşice öldürüldüğü Türkiye’de cani yaratıklara “Siz öldürmeye, kadınlara, çocuklara şiddet uygulamaya devam edin” demektir. 

Çevrenin korunması hadisesine dönecek olursak, şu 16 milyonluk İstanbul’un durumuna bakınız. Sağlıksız şehirleşme, imar ihlal ve ihanetleri nedeniyle her geçen gün İstanbul yok oluyor, yaşanmaz hale geliyor. Yeşil alanlar, parklar imar, rant uğruna feda ediliyor. Sadece müteahhitlerin, aracıların, bazı görevlilerin cepleri doluyor. Deprem tehdidi altında bulunan İstanbul’da nerede ise, birbirlerine bitişik, çok katlı binalara izin vermek, vatandaşı nefes alamaz duruma getirmek, cinayettir. Kentsel dönüşüm amacından sapmış, “Rantsal Dönüşüme” dönmüştür. Bu konu sadece İstanbul için değil, bütün şehirlerimiz için geçerlidir. Daha yeni olay, Üsküdar’da, ne idüğü belirsiz kişiler, elektrikli testerelerle sahilde ağaçları kestiler, yakalanıp, serbest bırakıldılar. Anlamak mümkün değil!!! Vatan ve millet düşmanı teröristler, ciğerlerimizi, ormanlarımızı yakıyorlar, biz, hiçbir şey yapamıyoruz! Bir yalanda şudur!! Beton yığını bina yapmak için kesilen ağaçların yerine, “Efendim, biz milyonlarca ağaç diktik” diye halkı aldatıyorlar. Bee gafil, o kestiğin ağaçlar 50-100 yıllık, senin diktiklerin, kaç yılda yetişir!!! 

17 Ağustos depreminde, Çiftehavuzlar’daki, Meteoroloji bahçesine tüm semt halkı olarak sığındık. O vatandaşın toplanma alanı olacak, çiçeklerle bezenmiş, yemyeşil bahçeyi yok ettiler, şimdi orada her biri 50 katlı, 4 beton yığını var. Depremde vatandaş nerede toplanacak, nereye sığınacak? Allah aşkına gidin o beton blokları görün, bana cevap verin... Fikirtepe mahvoldu, yeşil alan kalmadı!! Son olarak, zati Devletleri buyuruyor; “Kanal İstanbul’u inadına yapacağız. Hem de orada 500.000 insanın yaşayacağı, yeni bir şehir kuracağız.” Görmüyor musunuz, İstanbul artık 16 milyonluk yükü taşıyamıyor. Bizim DPT’de çalıştığımız yıllarda önerdiğimiz gibi İstanbul’a yönelik göçü önlemek için Anadolu’da yeni cazibe merkezleri yaratmak, sanayiyi İstanbul’dan uzaklaştırarak, Anadolu’ya yöneltmek gerekir. Yakında 20 milyonu bulacak olan İstanbul çözülemeyecek sorunlar demeti ile karşı karşıya kalacak, dünyanın en güzel şehrine, çok yazık olacak. 

Diğer bir hadise; İstanbul Tabiat Varlıkları Kurulu, Beşiktaş’ta, Valide Sultan Namazgahı içinde bulunan 130 yıllık Erguvan ağacını kesem kararı almış! Dikkat ediniz, bu karara alan, görev çevreyi korumak olan kuruldur. Şu duruma bakınız! 21 Nisan 2021 günü, Başkan Biden’ın davetine icabetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan 40 dünya lideri ile birlikte “İklim Zirvesine” katıldı. Orman varlıklarını korunması, gaz emisyonu, deniz ve su kaynaklarının korunması, çevre ve iklim stratejileri konuşuldu. Netice, havada su dövmek, dostlar alışverişte görsün! Şimdi, biz, Türkiye olarak, ne yüzle, Dünya Çevre Gününü kutluyoruz!!

***

ACI KAYIP / SN. YILDIRIM AKBULUT

ANAVATAN Partisinin Genel Başkanı, Başbakan, TBMM Başkanı olarak şerefle görev yapan, dürüst, mütevazi, vatansever, Atatürk İlke ve İnkılaplarına yürekten bağlı, devlet adamı Sn. Yıldırım Akbulut’u 15 Nisan 2021 günü kaybettik. Yıldırım Bey ile ANAP’ın kuruluşundan beri tanışırız. Bir çok toplantıda, zeminde beraberdik. Sevecen, namuslu, vefalı, zor günlerde üslendiği görevleri en iyi biçimde yerine getirmeye çalışan, iyi ve güzel bir insandı. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun. Tüm Türk Milletine, ANAP’lılara, değerli ailesine baş sağlığı dilerim.