Dünya Bankasının Genel Merkezinde 20 senedir çalışan gururumuz: Demet Cabbar

‘ABD’deki Başarılı Türk Kadınlar’ röportaj serisi 2 - Demet Cabbar ile Röportaj

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) başkenti Washington DC’den röportaj serimizin ikinci konuğu Dünya Bankasının Genel Merkezinde çalışan Demet Cabbar oluyor.

Cabbar, 25 sene önce Lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Mühendisliği Bölümünde tamamladıktan sonra yüksek lisans için ABD’nin yolunu tutuyor. George Washington Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Uluslararası İşletme (MBA/MA) alanlarında yüksek lisans yapan Cabbar, ardından yine George Washington Üniversitesi’nde Finans Yüksek Lisansını (MS) gerçekleştirdi. Dünya Bankası’nda çeşitli görevler alan Cabbar, yenilikçi ve taze fikirleri Dünya Bankası'nın kalkınma gündemine getirmeyi amaçlayan bir hibe programı olan 'Gençlik İnovasyon Fonu' gibi projelerin yönetiminde yer aldı. Hali hazırda kalkınma finansmanı yetkilisi olarak Dünya Bankası 2030 Kalkınma Gündemi ve Finansmanı konusunda çalışmalarını sürdürüyor.

Yalnızca Dünya Bankası'ndaki çalışmalarıyla değil, Demet Cabbar Amerika'nın Başkenti Washington'da gerçekleştirilen DC Türk Festivalinin Eş Başkanlığını da yapıyor. Ayrıca 2004 yılından beri aynı şehirde Türk kültürü ve danslarını yaşayıp tanıtan Kardelen Türk Dansları Topluluğunun da kurucusu. Washington Amerikan Türk Derneği Başkanlığını da yürütmüş olan Cabbar iş hayatındaki başarılarının yanı sıra Türkiye’nin fahri kültür elçisi olarak da ülkemizi gururlandırıyor. Demet Cabbar ile 20 senelik Dünya Bankası tecrübesini ve güncel finans sorularını kendisine yönelttik.

Röportaj: Rona Doğan

Önce Vatan Gazetesi Washington DC

Demet Hanım öncelikle ABD hikayeniz nasıl başladı?

Tekirdağlı Rumeli göçmeni bir ailenin iki çocuğundan biriyim. 1996 yılında İTÜ İşletme Mühendisliğinden mezun olduktan sonra Amerika’ya yüksek lisans yapmak için geldim. Buraya gelen birçok kişi gibi niyetim eğitimimi bitirip geri dönmekti ama Dünya Bankası'nda iş buldum. Bir yıl daha kalıp dönerim, bir yıl daha bir yıl daha derken yıllar yılları takip etti ve Washington DC'ye yerleştim. Dünya Bankası'nda Kalkınma Finansı uzmanı olarak çalışıyorum. Uzun yıllar Türk Amerikan Derneklerinde liderlik pozisyonlarında gönüllü olarak görev aldım. 2007-2013 seneleri arasında Amerika’nın en eski derneklerinden biri olan Washington Türk Amerikan Derneğinin Başkanlığını, 2008-2012 yılları arasından da Amerika Türk Amerikan Dernekleri Birliğinin Başkent Bölgesi Başkan Yardımcılığını yaptım. Dünya Bankası – Uluslararası Para Fonu Türk Çalışanları Derneğinin kurucularındanım. 2004 yılında da arkadaşlarımla Kardelen Türk Dans Ensemblesi’ni kurdum ve halen eğitmen, koreograf, ve dansçı olarak çalışmalara devam ediyorum. Evliyim, eşim Perulu ve 7 yaşında çok şeker bir oğlumuz var.

  

Şu an Dünya Bankası’nda çalışıyorsunuz. Ne zaman başladınız ve sorumluluklarınız ile biraz pozisyonunuzdan bahsedebilir misiniz?

2001 yılından beri Dünya Bankası'nda çalışıyorum. Bir çok değişik bölümde çalıştım ve farklı görevler aldım. İlk olarak Finans Sektörü Geliştirme Başkanlığı'nda eğitim koordinatörü olarak çalıştım. Ardından Dünya Bankası Hazinesinde Emeklilik Fonu Yatırım bölümünde çalıştım. Daha sonra Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve bu hedeflerin finanse edilmesinden sorumlu olan Başkan Yardımcılığında finans uzmanı olarak çalıştım. Bu süreçte sık sık Birleşmiş Milletlerde toplantılara katılarak Birleşmiş Milletlerin “Kalkınma için Finansman” çerçevesinin pazarlıklarına Dünya Bankası temsilcisi olarak katıldım. 2015’te Etiyopya'nın Başkenti Addis Ababa’da “Addis Ababa Aksiyon Gündemi ” olarak bilinen Kalkınma Finansmanı anlaşmasının Birleşmiş Milletler Üyeleri tarafından onaylandığı uluslarası kongrede Dünya Bankası Heyetinde yer aldım. Şu anda Dünya Bankası’nın Kalkınma Finansı bölümünde özel hedefli (iklim, cinsiyet eşitliği, kırılgan ülkeler, yolsuzlukla mücadele, vbg) kalkınma fonlarının (Trust Funds) reformu konusunda çalışıyorum.

ABD’deki göçmenlerin başarıları ülkenin ekonomisine ve bilimine önemli katkıları var. Sizin görüşleriniz nelerdir?

Kesinlikle katılıyorum. Amerika enerjisini ve gücünü, göçmenlerin motivasyonundan, çalışma ve başarma azminden alan bir ülke. Kuruluş ideolojisinin merkezinde göçmenlik var. Bunu yüzyıllardır ülkenin her türlü kültür, sanat, politika, bilim ve diğer alanlardaki başarılarında görmek mümkün. Bunun ötesinde göçmen olarak gelen ve restaurantlarda, fabrikalarda, çiftliklerde çalışan, temizlik, bulaşıkçılık, garsonluk, bahçıvanlık, çocuk bakımı gibi yerleşik Amerikalıların yapmak istemediği alanlarda çalışan ve Amerikalıların hayatlarını iyileştiren, kolaylaştıran göçmenleri de unutmamak gerek. Vasıfsız eleman olarak gelen o kişilerin çocukları ve torunları bir iki nesil içinde eğitim alıp çok daha iyi konumlara gelebiliyorlar. Onların daha iyi bir hayat için verdikleri çaba ve mücadele Amerikan ekonomisinin ve kültürünün pusulası ve lokomotifi. Bir Rumeli göçmeni torunu olarak göçmenlerin verdiği bu mücadele bana çok yakın geliyor. Bir çok anlamda Türkiye ile Amerika’yi benzetiyorum, farklılıklar olsa da. Cumhuriyet döneminde Osmanlı İmparatorluğunun bir çok yerinden kaçarak gelen ve Anadolu’da yeni bir kimlik altında birleşen göçmenlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin lokomotifi olduğunu düşünüyorum. Günümüzde de aynı şekilde bulunduğu konumdan dolayı çok göç alan bir ülkeyiz. Göçmenlik ruhu pozitif ve üretken enerjiye donustugunde bir ülkenin gelişmesinde kalkınmasında büyük rol oynuyor ve kültür mozaiğini zenginleştiriyor.

   

Sadece iş hayatında değil aynı zamanda Türk – Amerikan Toplumunda da önemli görevlerde yer aldınız. Washington Türk Amerikan Derneği (ATA-DC) bünyesinde neler yaptınız yapıyorsunuz bahsedebilir misiniz?

Türk Amerikan toplumu Amerika’daki hayatımın en önemli ve vazgeçilmez parçalarından. Amerika’ya geldikten sonra Türk kimliğimi daha iyi anladım, ve sahiplendim. Büyük ve birbirine destek olan bir ailede büyüdüm ve aynısını burada da yaşama ihtiyacı duydum. Altı sene Amerika’nin en eski derneklerinden biri olan Washington Türk Amerikan Derneğinin Başkanlığını yaptım ve hala Yönetim Kurulu üyesi olarak çalışmalara devam ediyorum. Halen devam eden DC Türk Restaurant Haftası, Türk Kültür Mirası Ayı, Uluslararası Kadınlar Günü Programı, profesyoneller için networking etkinlikleri gibi birçok projeyi başlattım. Washington’da 18 senedir Eylül ayında gerçekleşen, Washington City Paper ve Washington Belediyesi’nin Kültür ve Sanat Komisyonu tarafından defalarca tanınan ve “şehrin en iyi festivali” ödülünü alan Türk Festivali’nin kurucularından biriyim ve organizasyon komitesinin eş başkanlığını yürütüyorum. ATA-DC’nin lise öğrencileri için başlattığı Genç Kültür Elçisi programının Pandemi dönemi sırasında sanal ortama taşınmasına ve Amerika geneline yayılmasına önderlik ettim. Ayrıca Amerika Türk Amerikan Dernekleri Birliğinin Başkent Bölgesi Başkan yardımcı olarak Amerika’daki Türk Diasporasını güçlendirme amaçlı eğitim ve koordinasyon çalışmaları yaptım. Bu bağlamda Türk Diasporası olarak ABD Kongre ve Senato’ya erişim ve ulaşım etkinliklerinde görev aldım.

Diasporada önemli katkılarınız oluyor. Kimileri uzak duruyor. Sizce Türkiye’nin gönüllü elçisi olmak tanıtmak neden önemli?

Biz Türkler kültür elçisi olma konusunda çok başarılıyız diye düşünüyorum. Bunu günlük hayatımızda hepimiz doğal bir şekilde yapıyoruz. Tavırlarımız, profesyonelliğimiz, yardım severliğimiz, bazen bir sıcak tebessüm, paylaşılan bir taş yemek, bir fotoğraf, bunların hepsi iş ya da okul arkadaşlarımızın ve komşularımızın ülkemiz hakkında pozitif fikir edinmesini sağlıyor. Bizim zayıf noktamız politik konularda sessiz ve çekimser kalmak. Politikaya dahil olmak Amerika’da çok önemli çünkü sistem seçmenlerin politikaya dahil olması, temsilcilerine (milletvekili, senatör ve eyalet bazlı temsilciler) ulaşıp onları önemsedikleri konularda bilgilendirmesi, eğitmesi, politik kampanyalarına bağış yapması üzerine kurulu. Amerikalılar temsilcileri ile yakın ilişki içindeler, olumlu olumsuz her konuda temsilcilerine fikirlerini bildiriyorlar. Bu da bizim hiç alışık olmadığımız bir sistem. Ayrıca karşı karşıya olduğumuz diasporalar çok agresifler ve bizden daha aktif ve tecrübeliler. Bu da Amerikalı Türkleri politikadan daha da uzaklaştırıyor. Fakat maalesef uzaklaşmak bir çözüm değil. Politikada daha aktif olmamız ve oyunu kurallarıyla oynamamız gerekiyor. Ayrıca yerel ve ülke çapında seçilmiş pozisyonlarda daha fazla Amerikalı Türk görmek hem sesimizi daha iyi duyurmamızı, hem de Amerikalı Türklerin politikaya daha sıcak bakmasını sağlayacaktır. Bu konuda yol almaya başladık, daha çok yeniyiz ama hızla ilerliyoruz. Örneğin 2020 yılında kurulan National Coalition of Turkish American Women’s PAC Amerikalı Türkleri, özellikle kadınları, politikaya girmeye teşvik ediyor ve destekliyor. Bu sene ATA-DC’nin Genç Kültür Elçisi programında da gençlerimize temsilcileri ile temasa geçmeyi öğrettik. Bazıları temsilcilerinden çok detaylı cevaplar aldılar ve çok mutlu oldular. Yeni nesil iyi yetişiyor.


‘ABD’deki Başarılı Türk Kadınlar’ röportaj serimin ikinci röportajı sizinle. ABD’deki sizin gibi başarılı Türk kadınlarımız var. Sizin görüşleriniz nelerdir?

Benim fikrim Türk kadınlarının muhteşem olduğu yönünde. Başta kendi annem ve etrafımda bulunan kadınlar olmak üzere ben Türk kadınlarının azmine, çalışma disiplinine, kendine güvenine, birlikte çalışma, destek olma ve paylaşma becerisine hayranım. Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ülkemize yaptığı en değerli yatırım kadınların önünü açmaktır diye düşünüyorum. Kalkınma biliminde yapılan bütün araştırmalar gösteriyor ki kız çocuklarının eğitimine, kadınların hayata atılmasına yönelik yapılan her yatırım bir ülkenin kalkınmasına çarpan etkisinde bulunuyor. Yani 1 koyup 5 alıyorsunuz.

Peki Türkiye'ye gidip geliyor musunuz? Türkiye’de özledikleriniz neler?

Tabii gitmez miyiz. Her sene gidiyoruz. Hatta geçen yaz pandemide bile kendimizi tutamayıp gittik. En çok özlediğim ailem, dostlarım sevdiklerim. Onların yerini hiçbir şey doldurmuyor. Ama tabi ki denizini, kumsalını, yemeğini, balığını, müziğini, dinamizmini çok özlüyorum. Sürekli bir yenilik oluyor Türkiye’de. Her yaz gittiğimde yeni bir trend çıkmış oluyor. Acaba bu sene ne çıkacak diye merak ederek gidiyorum. Ayrıca ilk iş olarak kuaföre gidiyorum. Türk kuaförleri gibisi yok. Bir de sağlık işlerimi hallediyorum. Yıllardır Amerika’da yaşasam da buradaki sağlık sistemine alışamadım. Beni Türk doktorlarına emanet edin diye düşünüyorum.

Türkiye’de finans ve bankacılığın daha da gelişmesi için önerileriniz nelerdir?

Türkiye'de ’de Finans ve Bankacılık sektörü teknoloji ve düzenlemeler anlamında oldukça gelişmiş düzeyde aslında. Özellikle Amerika’daki Bankalarla karşılaştırınca Türk Bankaları teknoloji kullanımı açısından çok daha ileride. Ayrıca 2001 krizinde yaşanan finansal çöküntü fırsata döndü, ve sonrasında getirilen düzenlemeler ve uygulamalarla sektör güçlendi ve ilerledi. Benim uzmanlık alanım kalkınma finansmanı, bankacılık alanım değil fakat genel olarak söyleyebilirim ki sektörün altyapısı iyi. Bankacılık ve Finans sektörünün daha iyi olması olması için politik, ekonomik ve döviz kurunda istikrar gerekli. Bir diğer konu da sürdürülebilir finans ve bankacılık uygulamalarını benimsemek. Yani yatırım yapılırken ESG dediğimiz yatırımların çevrecilik, sosyal sorumluluk ve açık yönetim prensiplerine uyduğundan emin olmak. ESG yatırım dediğimiz yatırımlar şu anda yatırımcıların en çok ilgi gösterdiği ve en hızlı büyüyen alanlardan birisi. Özellikle millennial dediğimiz genç yatırımcılar bu konularda çok daha hassaslar ve sorumlu ve sürdürülebilir yatırımlar yapmak istiyorlar.

Koronavirüs bankacılık ve finans sektörünü nasıl etkiledi? Sizce bundan sonra nasıl etkisi olur?

Koronavirüs herşeyi olduğu gibi Bankacılık ve finans sektörünü tamamen sanal ortama taşıdı. Gerçi Bankacılık sektörü bence buna hazırdı ama virüs geçişi hızlandırdı. Banka şubesine giden kalmadı. Artık Amerika gibi hala kişisel çek kullanımının aşırı yaygın olduğu bir ülkede bile para kavramı tamamen elektronikleşti.

Dünya Bankasında ortalama kaç Türk çalışıyor? İnsanlar Türk kökenli olduğunuzu öğrenince tepkileri ne oluyor?

Dünya Bankası ve IMF’de 150 kadar Türk çalışıyor. İnsanların Türklere karşı tepkileri çok olumlu. Dünya Bankası zaten çok kozmopolit bir ortam. Bir çoğu Türkiye'yi ziyaret etmiş, orada çalışmış ya da bir vesileyle bulunmuş, çok seviyor, ya da Türk arkadaşı var. Dolayısıyla çoğu zaman Türk olduğunuzu söylemeden adınızdan ya da aksanınızdan Türk olduğunuzu anlayabiliyorlar.

Kripto paralarla ilgili neler söylersiniz? Gelecekte Bitcoini neler bekliyor? Yatırım aracı olarak epey rağbet gören kripto paralar için merkez bankalarının duruşu nasıl, nasıl olacak?

Kripto paraların gelişi kaçınılmaz diye düşünüyorum. Zaten şimdiden hayatımızın bir şekilde parçası olmaya başladılar. Fakat en büyük problem şu anda kripto paraları denetleyen, kontrol eden bir kurum yok. Cryptoların kullanımı o kadar yaygın değilken denetlenmemesi çok büyük sorun değil. Bu paralar daha da yaygınlaşmaya başladıklarında denetlenmeleri şart olacak. Fakat şu anda dünyada buna hazır bir Merkez Bankası ya da Denetleme kurumu var gibi gözükmüyor. Eninde sonunda denetleme kurumları bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalacaklar. Nasıl yüzleşecekleri de hem merkez bankalarının hem de kryptonun kaderini belirleyecek.

ABD’deki 25 senelik hayatınıza dönüp baktığınız zaman hiç unutamadığınız bir anınız var mı?

Washington DC Türk Festivalinde her sene sahneye çıktığımda arkamda Amerika Temsilciler merkezi, önümde Beyaz Saray ve sokakları akın akın dolduran binlerce barışçıl mutlu insani görmek ve hep beraber Türk kültürünü yaşamak ve kutlamak beni inanılmaz duygulandırıyor.

​​​​​​​

Dünyanın farklı yerlerinde bu röportajı okuyan gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Gençlere tavsiyem, hata yapmaktan korkmamaları. Birşeyi en iyi öğrenme yolu elini taşın altına koymak ve hata yapmak. Genel olarak eleştirmeyi seven bir milletiz. Aslında çok merhametliyiz ama kritik yapmaya geldi mi çok acımasız oluyoruz. Bu da insanları ürkek yapıyor. Hata yapıp acımasızca eleştirilmektense hiçbir şey yapmamayı ya da sadece pozitif geri dönüş alacaklarından emin oldukları şeyleri yapmayı tercih ediyorlar. Bu da risk alma kültürünü azaltıyor ve ilerlemeyi kısıtlıyor. Bence toplumsal olarak en büyük eksiğimiz bu. Amerika’ya gelince insanların hata yapmaktan korkmadığını, hatta hatalarını nasıl kabullenip, ders alıp hayatlarına devam ettiklerini gördüm ve bundan çok şey öğrendim. Bunun bir sebebi de eleştirilerin genelde yapıcı olması. Gençlere de tavsiyem bu. Hem kendilerini hem başkalarını eleştirirken ölçülü ve yapıcı olsunlar, ve hata yapmaktan korkmasınlar.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Koronavirus bize öğretti ki hayat nerede olursanız olun, anlardan, günlerden, sevdiklerimizden ve küçük sandığımız ama aslında hayatın aslı olan sıradan mutluluklardan ibaret. Okurlarımıza her anın değerini bilip tadını çıkarmalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca yeni şeyler denemekten, sınırlarını zorlamaktan korkmasınlar. Yeni şeyler öğrenmek en büyük mutluluk ve motivasyon kaynağı.

​​​​​​​

​​​​​​​