Doyamayız Seyrine...

Abone Ol

Anadolu’nun bozkırlarında, hayvanlarını otlatan Türk’lerin, yiğitlerin, ahilerin insani değer ölçme birimi, halka yakınlaşabilme yüzdeleriydi… Kişinin alçakgönüllüğü, paylaşımcılığı idi… 

Kişi, cebindeki paranın ne kadarını yardım için, hayır için kullanımına göre adeta ünvan alırdı. Kişi’nin değeri, paylaşımı nispetin de artar ya da azalırdı.

Cebindeki 10 TL’nin 9 TL’sini dağıtanın farklı, 5 TL’sini dağıtanın farklı, 1 TL’sini paylaşabilen farklı olurdu… Kişiye hürmet, alâka bu nispette verilirdi… Çok paylaşan, çok değerliydi. Adeta paylaşımı statüsü idi… Elbette Peygamber efendimiz döneminde de aynen böyle idi… Cebindekini ne kadar ihtiyaç sahibine dağıttıysa, parasını azaltıysa, gönüllerde o kadar varsın demekti… 

Aklını çalıştırmak, çalışmak en büyük erdemdi… Çünkü bu sayede çok daha fazla gönüle girilebilirdi…

Bugün ile kıyas bile etmek istemiyorum. Hatta hızlıca bu satırı noktalamak istiyorum… Bugün maalesef cebindeki para kadar, malın kadar hürmete lâyıksın… Eğer cebinde paran yoksa, sende yoksun… Hatta sanki hiç olmadın… Ve yine sanki rahatlıkla kaybedilebilecek bir emtiadan farkın yok… Parayı, malı cebinde tutan ise en değerlimiz oldu… Bütün hürmetler ona gösterilir oldu…  

Bu anlayışın tohumları, ABD’den dünyaya çokta uzun olmayan bir süre içinde yayılıverdi… Ve çok çabuk “kabul” gördü… Sevildi…

Tıpkı ABD’nin bugünde yapmış olduğu; önce “parasal genişleme” ve ardından “parasal sıkılaştırma” politikası gibi…

ABD paraları dünyaya bolca dağıttığında, borçlandırdığında herkezin hoşuna gitti… Bol bol harcandı paralar… Güzel günler hızla geçti. Gün geldi “sıkılaştırma” dedi. Paramı “geri ver” dedi. Mutfaklar dara düşüverdi… 

Elbette en büyük kabahat bunu öngöremeyen, başkasının parasını kendi parasıymış gibi harcayan da…

Ve bugün ülke borçlu, halk borçlu…

Haliyle, hükümetin gündeminde ekonomide yapısal reform baş sırada… Son dönemde öncelikle tarımdan ve eğitimden uzaklaştık. Hukuki tanımlar ise tartışılmakta… Yani bahsedilen reformlar zincirine gerçekten çok ihtiyacımız var…

Elbette eğitim ve hukuk çok çok önemli, lâkin tarımdaki bu üretim azalışı, toprakların verimli kullanılamaması, çok temel sorunları peşinde getiriyor…

Günümüzde çiftçilerin büyük kısmı bu işi bıraktı. Çünkü maliyetleri arttı. Ürettikleri değerini bulmadı. Para kazanamadı. Geçinemedi. Ve ilçelere, illere geçti. Şimdi ise büyük bir kısmı tarla satıp parası ile geçinmeye çalışıyor... 

Bir kısmı ise işe devam ediyor ama kesinlikle çocuklarına bu işi yaptırmıyor… Çocuklarının farklı bir mesleğe sahip olması için uğraşıyor. Büyükşehirlere, ilçelere gönderiyor…

Yani tarım ile uğraşan koca bir nesil erirken… Yerini doldurması beklenen nesil de başka mesleklere yelken açıyor… 

İşte buradan geri dönüş çok ama çok zor… Yeniden bir tarım nesli oluşturmak çok zor… Sadece teşvik yetmez… Tarımcılığın para kazanması, toprak sevdasının bitirilmemesi herşeyden önemli… Toprak sevdasını yitiren, satmaya başladı.

Bunun örnekleri geçmişte bir çok ülkede yaşanmıştır… Ülkelerin her daim birinci öncelikleri meyve-sebze krizlerinin yaşanmaması için ne gerekiyorsa yapmaktır… 

Bugün, ülkemizde taze-meyve sebze enflasyonu %70,69 olarak açıklandı… Hatta daha yüksek oranlı başka araştırmalarda mevcut… 

Bakanlığımızın açıklayacağını belirttiği, “yapısal reform” kesinlikle ve kesinlikle ihtiyaç…

Ama ekonomide yapısal reform bir-iki ayda, hızlıca olabilecek bir şey değil… Uzun yıllar ister… 

Ekonomik reform yapabilmek için; İlk olarak tarımda reform yapılmalı… Hemen ardından eğitimde reform yapılmalı… Mülkiyet hakları, yabancıların toprak mülkiyeti hakkında reform yapılmalı… Böylece göreceğiz ki! Akabinde ekonomi kendiliğinden düzene girecek… Çünkü sanayi de, teknoloji de bu reformların içinde saklı…

Ekonomi; ormanın tamamıdır… Her bir ağaca gerekli özeni gösterirsek, ormanın seyrine doyamayız…