Hayat; ‘bir varmış, bir yokmuş’ ifadesinden ibaret, bir dönme dolap misali dönüp duruyor ömrümüzde.
Dönme dolaba binenler ve inenler o çarkın içinde, pek de yabancı olmadığımız yaşama sürecinde devrini tamamlıyor gün be gün.
Bizler o dolabın bir vagonunu işgal ederken, çarkın dönüşüne tanık oluyoruz her nefesimizde. 
Bazen çok yükseklere ulaşıyoruz, en zirvelere, bazen de en alçaktan bakıyoruz, tepemizde gezinenlere.
 Öyle bir dolap ki bu; ne inmemiz mümkün, ne de vazgeçmemiz, durmadığı sürece. 
Bazen inmek istiyoruz, kıyamıyoruz en sevdiklerimize, bazen en tepelere ulaşmak istiyoruz, yetişemiyoruz yükseklere.
Dönme dolap, çarkını döndürüyor yaşam içerisinde. Bir nefeslik ömrümüzde bütün mücadelemiz ulaşmaktır son nefesimize. 
Bir ömür bu başlar ve biter çarkın tam tur dönüşünde.
Bazen düşünürüm onca mücadele, hırs, neden diye. Bu mutsuzluk, bu hırçınlık, bu kavga, bu ziyan ve içimizde bin çile dolu isyan sebepsiz yere. Hepsinin ne kadar da gereksiz ve anlamsız olduğunu çok geç anlarız, dönme dolap tam tur döndüğünde. 
Dönmeye başladığında en atlayızdır yani hayatımızın en başındayızdır. En doğal, saf, temiz halimizle. Zamanla o çarkın içinde dönmeyi öğreniriz. Döndükçe öğreniriz, elimiz, yüzümüz kirlenir toz toprak içinde, kirlendikçe öğreniriz, toza ve toprağa bulanmayı. Elimiz yüzümüz kirlendikçe batarız kir ve pisliğin içine. Aynı çarkta toz ve toprakla yoğrulup bütünleşmeye başlarız gün geçtikçe. 
En kötüsü de en doğal ve en temiz duygularımızı teslim ederiz çarkın her dönüşünde pisliğe.
Dönme dolap yükseldikçe, içimizdeki bütün temiz duyguları teslim ederiz kirli düşüncelere, bir başkadır havası yükseklerin, zirvede olmanın doyumsuz hazzını hissederiz içimizde. Kıskançlık ve hırs buram buram tüter gözlerimizde.
En tepeden bakmak, herkesi tepeden izlemek güzel gelir dolabın en tepesinde. Aşağılara baktıkça küçük görürüz insanları. Git gide küçülür kişiler gözümüzde ve çok çabuk unuturuz o yollardan geçtiğimizi, tırmanırken nelerle mücadele ettiğimizi. 
Rüzgâra, toza nasıl direndiğimizi, hangi fırtınaları atlattığımızı unutur, yükselmenin tadını yaşarız her günümüzde. Şen kahkahalarımız çınlatırken göğü, hayata mağrur bir gülümsemenin işgalidir beliren yüzümüzde.
Derken hayat denen dönme dolap inişe geçmiştir, en tepeden aşağı doğru ve daha bir anlar oluruz çarkın gidişatını, zamanı geldiğinde aşağıda bekler bizi ömrümüzün son durağı.
İnişe geçilmiştir artık, her dönüşte daha bir anlam katarız günümüze, rüzgâra eskisi gibi kızmayız mesela neden bu kadar sert esiyor diye, toza toprağa aldırmayız nasıl olsa geçer düşüncesi ile. O mağrur bakışlarımız gitmiştir, daha bir ılımlı oluruz çarkın dönüşüne.
Anılar selam duruşa geçer geçmişten özlemle, yükseklere çıkarken ne zorluklar yaşadığımız, güzel günlerimiz tek sıra hizada durur gözlerimizde. 
Daha bir anlarız hayatın dönme dolaptan ibaret olduğunu, daha bir anlarız, dönme dolabın çarkı tam tur attığında, son durakta inecek hayatın içinde yolcular olduğumuzu. 
Her vagonda ayrı yaşamlar gülümser hayata, her gülümseme dudaklarımıza yapışır kalır zorlu yolculukta.
Yaklaşmaya başladıkça anlarız her şeyin yalan, her şeyin boş ve anlamsızlığını. Verilen onca mücadele, onca hırs, onca öfke ve kinin ne kadar da yersiz olduğunu. Anladıkça çoğalırız içimizde, bütünleşiriz geçmişimizle ve kendimizi sorgulamaya başlarız neden diye.
İçimizde katlettiğimiz çocuk gülümser geçmişimizden geleceğimize.
Dönme dolap bu, turunu tamamlayacak elbette. İçimizde yaşadığımız sorgulamalarla baş-başa kalırız son durağa gelindiğinde. 
Ne içindi, kim içindi, neden mücadele diye.
Dönme dolap durduğunda inme vakti çoktan gelmiştir, yerimizi devrederiz başka başka kişilere. 
Hüzünlü bir vedadır gözlerimizde ağlayan, buruk bir el sallarız dönme dolapta yer aldığımız çarkın işleyişine ve perde iner, veda ederiz hayat denen bu zorlu hikâyeye.
Bizler dönme dolabın neresindeyiz? 
Hangi kademesinde?
Yaşadığımız sürece tek bir gerçek var, oda sevgi ile gülümsemek geleceğe.
Sevgi ile kalın.