Sene 2004-2005...

Bıyıklarım henüz terlememiş dahi. Lise tahsilime yeni adım atmışım. Her tatilde, İstanbul’a; 12 kardeşin tek “Ülkücü” olan şahsiyeti, Amcam Kemal Kılıçaslan’ı, ziyarete gidiyorum. 

Tabii o zamana kadar, “Ülkücülük” ne demek, onu da bilmiyorum, işin açıkçası...

Akşam oluyor, yengem soframızı kuruyor, güzel bir yemek yiyor, çay faslına geçiyoruz.

Amcam, sarı kapaklı bir kitap çıkarıyor. 112 sayfa, üzerinde “Alparslan Türkeş-Dokuz Işık” yazıyor.

Yetmiyor, bir tane bronz, bir tane de nakışlı, Alparslan Türkeş’in iki muazzam tablosunu bana hediye ediyor. Ayrıca, Türkeş’in Albay iken çekilmiş iki adet kartpostalını.

Ne Alparslan Türkeş’i duymuşum bugüne kadar, ne de Dokuz Işık’ı...

Başlıyor Amcam anlatmaya. Pür dikkat, dinliyorum. 

Sonra geçiyorum, kitabı okumaya. Okudukça, büyüleniyorum...

Alıyorum kitabımı ve tablolarımı, Bursa’ya dönüyorum. Kitabımı, yeni oluşturmaya başladığım kitaplığımın (henüz kütüphane olabilmekten çok uzak) baş köşesine, tablolarımı ise odamın baş köşesine asıyorum.

Tabii gel zaman, git zaman, Milliyetçi-Mukaddesatçı bir çizgiye bürünüyor, kimliğimi daha sağlam temeller üzerine oturtmanın mücadelesini veriyorum. 

Bol bol okumalar yapıyorum, bu konuda.

Tatil giriyor devreye, ver elini İstanbul. Bir Avrupa Yakası, bir Asya Yakası. 

Avrupa Yakası’nda, Bayrampaşa Ülkü Ocakları Başkan Yardımcısı, annemin halasının oğlu, Ağabey’im Erol Ersan’ı ve teşkilatını ziyarete.

Teşkilat olarak, müthiş faal durumdalar...

Oradan tekrar geçiyorum, Anadolu Yakası’na. Amcam, bu defa beni, Alaattin Çakıcı’nın yakın dostu, İsmail Yüce, nam-ı diğer Çapan Dayı ile tanıştırıyor. Biz O’na gidiyoruz, O bize geliyor. Alaattin Çakıcı ile ilgili anılarını dinliyorum. O zaman kafamda yazarlık diye bir fikir belirmemiş; lâkin “Bir Kabadayı’nın Anıları” adı altında, Çapan Dayı’nın anılarını yazmak gibi bir düşünce de geçmiyor değil, aklımdan.

Tabii ki bu düşüncemiz, sadece düşünceden ibaret kalıyor ve fiiliyata dökülmüyor.

Uzun lafın kısası, aradan yıllar geçiyor ve biz bir şekilde, kendi yolumuzu çiziyoruz. 

Çapan Dayı ile bir düğünde denk geliyoruz, yaşlanacağına, gençleşmiş. Zayıflamış... Aradan çok bir zaman geçmiyor ve Dayı’nın vefat haberini alıyoruz. Kanser illeti O’nu da vurmuş...

Rahmet olsun.

Velhasıl-ı kelâm; merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in fikirleri ile tanışmamı, Amcam Kemal Kılıçaslan’a...

Ocak-Teşkilat-Disiplin şiarını da Ağabey’im Erol Ersan’a borçluyum...

Bu vesile ile ölmüşlerimize rahmet, kalanlarımıza ise sağlık diliyorum...

Selâm, sevgi ve muhabbet ile...