Bu müşahede, bu gözlem ve bu tesbitleri bir bir sıralarken, Doğu ve Güneydoğu’lu kahir ekseriyeti teşkil eden / geniş halk kitlelerini tenzih ediyor / bu yazdıklarımın dışında tutuyorum. Onları topyekün / hepsini asla suçlamıyor, itham etmiyor, zan altında bırakmıyorum. Onlar masumdurlar. Hattâ kendi insanlarının mazlumudurlar. “Sebep olan yapan gibidir.” hükmünce, kendi içlerinden çıkmış bir kısım insanların mağdurudurlar.

     İşte onları tenzih ediyor / bu işlerden uzak buluyorum. Çünkü asıl o geniş kitle olan sevad-ı a’zama büyük görevler düşüyor. Çünkü onların yanlışta toplanmaları, eğride bir araya  gelmeleri imkânsız. Batıl ve sapkınlık yönünde karar almaları mümkün ve olası değil. Çünkü bu büyük halk çoğunluğu, yanlış yolda olan bir kısım Kürt kardeşlerimizin doğru yola gelmelerinde baş rolü oynayacak. Onları caydırıcı bir rol üstleneceklerdir.

     Sevad-ı A’zam’ın / Büyük Çoğunluğun bir avuç maceraperestin peşinden gitmemeleri; onların akıllarını başlarına toplamalarına vesile olacak. İnşâllah hatalarını anlayacaklar. Sevad-ı A’zam’dan / çoğunluktan ayrılmalarının doğru olmadığını, kısa zamanda kavrayacaklardır.

     Tıpkı 1920’lerde emperyalist güçler karşısında, Türk kardeşlerinin yanında yer aldıkları gibi.

     Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda, Ruslara ve Ermenilere karşı aynı safta, beraberce vatanı savunduğumuz gibi.

     Tıpkı Çanakkale’de beraberce omuz omuza, yedi düveli / yedi devleti / tüm devletleri gerisin geriye püskürttüğümüz gibi.

     Tıpkı İstiklâl Harbi’nde / Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşında, vatanı; istilâ sürülerinden, el ele vererek kurtardığımız gibi.

     Tıpkı “Kıbrıs Savaşı’nda, (meselâ) Bingöl askerlik şubesi önündeki, gönüllülerden oluşan kuyruğu” (Nihat Nasır “Zorunlu bir ‘Kürt’ yazısı” ‘Bölücüler’ “Türkiye’deki Kürtler(den) ne istiyor?”, Gerçek Hayat, 17 Aralık 2004 s. 31.) oluşturduğumuz gibi.

     Evet, istisnalar ve sayılı kimseler dışında, asla oyuna gelmemişler ve gelmiyorlar. Doğu ve Güneydoğu’lu halkımız, her zaman olduğu gibi devletlerine / Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne candan bağlı ve sadıktırlar. Fakat sayıları az da olsa kimilerinin çeşitli tuzaklara bilerek - bilmeyerek ve ister istemez düşmüş olmaları da acı bir gerçektir. Öyleyse mes’ele basit görülmemeli. Sorun zinhar / sakın ha hafife alınmamalı. Problem asla küçük sanılmamalı. Çok dikkatli olunmalı. İnsanımıza sahip çıkarak, namert ellerin güdümüne bırakmamalıyız.

     İnsan bu, bazen ister istemez kanar ya.

     Doğruyu, sanki böyle yaparsa arar ya.

     Uçurumun kenarına gelmişken Türkiye,

     Düşünürüm bu gafletin sebebi ne diye.

     Kutsal bu vatan, bu bayrak. Bu devlet hediye.

     Düşünürüm bu gafletin sebebi ne diye.

     Birden, gökten inerek öper alnımı ecdat.

     “Korkma!” der, melekler ediyor sana serenat.

     Bütün dünya bir olup, etse de sana hile / mekir;

     İşte bu yüzden, Allah seninle beraber demektir.

     Ne kadar çok derin olsa da, tehlikenin boyutları;

     Türk Ordusu’nun, gücü yeter savunmaya hudutları. 

     (20. 01. 2005)