Doğu Sorunu'nun "Federasyon"la çözülebileceği görüşü, zaman zaman, yeniden ileri sürülerek_

 

 tarih şuursuzluğu ve inanç yetersizliği içinde bulunan bâzı zihinler bulandırılmak istenmektedir.

 

Hâlen neşredilmekte olan "Nûbihar" dergisi, 16 Mayıs 1993 tarihinde, İstanbul'da "Kürt Sorunu Nasıl Çözülür?" konulu bir sempozyum düzenler. Sempozyumda bâzı doğru ve yerinde sözler hâriç -maalesef- insanın tüylerini ürperten inanılması imkânsız, esef verici konuşmalar cereyan eder. Türkiye'nin parçalanması, bölünmesi, paylaşılması pervasızca ve çok cür'etkârane bir şekilde dile getirilir ve hattâ zaman zaman sarfedilen tehditkârane ifadelerle sempozyum sürüp gider.

 

İnsanın havsalası almıyor! Siz Londra'da Paris'te ve Madrit'te, başşehri oldukları devletlerin bölünmesi, paylaşılması hakkında alenen ve açıkca böyle konuşmalar yapılabileceğine inanabilir misiniz? Asla! Ama buna rağmen oralarda demokrasi ve insan hakları var! Fakat kendi aleyhinde, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere bu kadar katlanmak sabrını gösteren Türkiye'de güya demokrasi yok! İnsan gayri ihtiyarî, ne hazîn tecellî ya Rab, elbette olmıyacak bu ülke harab demekten kendini alamıyor.

 

Eski Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hikmet Özdemir'in sempozyuma sunduğu tebliğde, katılmamız ve tasvip etmemiz doğru olmayan, fikir ve görüşleri yanında hakikati gören ve gösteren gerçekçi sözlerine de hak vermemek mümkün değil.

 

Kendisi:

 

"Ben özerkliğe, özerk bölgeye karşı olduğum için değil, ya da federasyon fikrine karşı olduğum için değil... Açıkça söylüyorum, ayrı bir devlet de olabilir. Ben böyle bir şeye karşıyım veya değilim, mesele o değildir, FAKAT GERÇEKÇİ DEĞİLDİR... (Çünkü) Kürtlerle Türkler arasında, elinizi vicdanınıza koyarak düşünün lütfen, herhangi bir sorun yoktur."_ diyerek, konuşmasının büyük bir kısmını "Federasyon" hakkındaki görüşlerini dile getirmekte kullanmıştır:

 

"Sosyolojik gerçeğin doğru bir şekilde tarafsız bir şekilde teşhis edilmesi gerekmektedir.. Türkiye'de Kürtler ve Türkler diye iki ayrı toplum yoktur. Türkiye'de tek toplum vardır. Ve bu tek toplumun da bir ortak paydası bir tutkalı vardır: Din, İslâm... İdeal çözüm yoktur. Herkesin kafasında bir cennet vardır. Herkesin kafasında ideal bir çözüm olabilir.

 

"Ama, ideal çözümlerinizin bâzıları duygusal, nostaljik çözümler olabilir. Bunun için rasyonel olmaz. Rasyonel, mümkün olan bir çözüm ise, bizden kimimizin talep ya da özlemlerine cevap vermeyebilir. O nedenle gerek Kürt sorununun çözümünü, gerekse Türkiye'nin öteki sorunlarının çözümü lütfen olabilirlikler veya imkânlar ve imkânsızlıklar dâhilinde düşünmeye alışmamız gerekmektedir."_

 

Çünkü ideal ayrı, realite ayrı. Düstur, idealden değil, realiteden çıkar. İdealist olmak kolay, realist olmak zordur. Sıradan insanlar idealisttirler, temennî ederler irade edemezler. Düşünürler ise, irade edebilecekleri şeyleri temennî ederler, isterler. Nasrettin Hocavârî, ya tutarsa demezler, zaten Hoca da bunu ders vermek istemiştir.

 

"PKK'nın ve HEP Genel Başkanının da beyan ettiği, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü, federasyonlarla mümkündür, şeklinde bir öneri vardır. Federasyon önerisini neden gerçekçi bulmadığımı açıklamak zorundayım. Siyasette en kötü şey, yalnızca ilk atılacak adımı düşünmektir.

 

"Federasyon önerisinde bulunan arkadaşlar, bu noktada açık, kararlı ve dürüst olmak zorundadırlar. Eğer bunu bir ilk adım olarak düşünüyorlarsa, bundan sonraki adımları da açıkça söylemek zorundadırlar. Eğer kafalarının içindeki şey, ayrı bir devlet kurmaksa, unutmasınlar ki böyle bir önergeye bu ülkede şiddetle karşı çıkacaklar olacağı gibi, bunu son derece sâkin karşılayacaklar... da çıkacaktır.

 

"... Federasyon niçin gerçekçi bir çözüm değildir. Türkiye'de iki toplum yoktur. Sosyolojik olarak iki toplum olduğunu bize gösterebilir misiniz?

 

Türkiye'de tek toplum vardır... Ve bizim insanlarımız, bırakın bir arada yaşamayı, aynı şehirlerde yaşamayı, aynı köyde yaşamayı, aynı evlerde yaşamaktadırlar ve aynı yatağı kullanmaktadırlar. (Yâni kız alıp vermişlerdir.) Siz federasyon tezini savunduğunuz zaman, bunu gerçekleştirmek istediğiniz zaman yatak odalarını (yâni evlileri birbirinden) ayırmak zorunda kalacaksınız.

 

"Daha önemli bir şey, eğer Türkiye'de Kürt nüfusumuz yalnızca belirli bir bölgede yaşamış olsaydı, nüfusun entegrasyonu dediğimiz hâdise olmamış olsaydı, Türkiye'nin batı bölgelerine yoğun bir nüfus akışı olmamış olsaydı, belki o zaman federasyon olmasa bile başka şekillerde bir çözüm mümkün olabilirdi.

 

"Yalnız federasyon tezi değil, bölgeyle ilgili bir özerklik projesi bile bence Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için yeterli değildir... gerçekçi değildir. Çünkü Türkiye'de, bugünkü coğrafyada yaşayan insanlar, kaynaşmış bir kitle hâlinde yaşamaktadırlar... Temel hata... federasyon tezinde.

 

"Sanılmasın ki... Türkiye'ye dışardan baskılar yapılır, o çerçevede de Türkiye bu tezi kabul etmek zorunda kalır. Böyle bir şey söz konusu değildir. Yani böyle bir anlayış, eğer Türkiye'deki demokrasiye bir dış dinamiğin etkisinin olabileceği düşünülüyorsa... Türkiye'de Tanzimat aydınları da aynı şekilde düşünmekteydiler. Dışardan bâzı etkilerle toplumun, kafalarındaki şemalara göre, düzenlenebileceğini sanıyorlardı. Oysa bu toplum, o zamandan beri bazı özelliklerini titizlikle koruyabildi ve dışardan yapılan her türlü müdahaleye karşı, ulusal ve yerel özelliklerini koruyarak bugüne gelmiştir.

 

"Herkes birinci, ikinci, üçüncü adımını açıkca söylemek durumundadır. Fakat bu coğrafyada silâhlı eylemin, silâhlı mücadelenin onu yapanlar dahil -Türkiye için söylüyorum- kimseye yarar getireceğini sanmıyorum... Eğer bir çözüm arıyorsak bir de dış faktör vardır... Osmanlı coğrafyası üzerindeki Kürdistan parçalanmıştır. Bu parçalanmadan ortaya çıkan sınırlarda İran, Irak, Suriye ve Türkiye mevcuttur. Acaba bu devletlerden hangisi, o coğrafya üzerinde oluşacak bir bağımsız devlete evet diyecektir.

 

"Böyle bir oluşumda, Türkiye'de yaşayan insanların nasıl etkileneceğini düşününüz. Eğer Türkiye coğrafyasında birbirleriyle kaynaşmış hâlde yaşayan insanların şu andaki yerlerini, yurtlarını, işlerini güçlerini bırakarak oraya gideceklerini düşünüyorsanız, kesinlikle size aldanacağınızı  söyleyebilirim. Yok eğer kimse oraya gitmeyecek, herkes burada bulunacak diyorsanız o zaman somut olarak ne istediğinizi söylemek durumundasınız..."4

 

Altan Tan'ın sunduğu tebliğde katılabileceğimiz görüşleri: "Sayın Yaşar Kaya Beyin geçenlerde bir toplantıdaki sohbetinden bir alıntı yaparak örnek vermek istiyorum: 'Benim hânemde 17 adet Türk gelin var' demişti. Benim kendi ailem ise Birleşmiş Milletler gibi. Yâni Arnavut damattan tutun, Boşnak geline Arap babaanneden Zaza anneanneye kadar bir karışım.

 

"Batı'da buna birebir uyan bir örnek yok ki, Bask örneğini Ketler'in örneğini getiriyorlar ama ben Midyatlıyım, Midyatı nasıl çözeceksiniz? Süryanî, Yezidi, Kürt ve Arap dört köy sırt sırta... sınırları ortak... Federasyonu da Batı'dan gelen bir çözüm olarak görüyorum. Musul vilâyetini kimlere vereceksiniz? Kürtlere mi, Türkmenlere mi? Araplara mı? Geçenlerde bir Iraklı Kürt arkadaşımla konuşuyorum, diyor ki: 'İmadeddin Zengi zamanında Musul bizimdi'. Bir başka Arap dedi ki: 'Asurlar zamanında Ninova Asurların başkenti idi. Dolayısiyle Sami kesimlere verilmesi lâzım.'

 

'Şimdi bunun içinden çıkamayız biz. Adana'yı da taksim edemeyiz, İstanbul'u da taksim edemeyiz. Malatya'yı, Erzurum'u, Erzincan'ı, Sivas'ı, Kars'ı da taksim edemeyiz. Yapılacak olan... OTONOMİ, FEDERASYON şu veya bu değil... Dolayısiyle etnik ve dini arındırmaya dayalı hudutlar çizen federasyon veya otonomiyi de reel görmüyorum. Çünkü taksimat mümkün değil."5

 

Sempozyuma müzakereci olarak katılan Ali Bulaç'ın konuşmasında hak verdiğimiz bazı görüşleri: "Türkler ve Kürtler... birlikte yaşama arzusunu ortaya koymuşlardır. Türkiye'de yaklaşık bir milyon Kürdün, Kürt olmayanla evli olduğu söylenmektedir. Fakat bugüne kadar Balkanlarda olduğu gibi bu meseleden dolayı tek bir boşanma vak'asına rastlanmadı. Ama Balkanlarda 7 milyon evlilik bugün 3 milyona düşmüştür. Ticarî hayatımız bozulmadı, komşuluk hayatımız zedelenmedi ve kitlesel göç ve tehcir de yaşanmadı Türkiye'de... İki halk arasında tarihî bir hesaplaşma yoktur. Aksine örtüşme noktaları vardır.

 

"Burada din belirleyici faktör olma durumunu hâlâ muhafaza etmektedir... Kürtler de kaderlerini Türkler, Araplar ve Farslarla birleştirerek yaşayacaklardır, buna mahkûmdurlar, buna mecburdurlar... Kürtlerin coğrafyasını Türkler, Araplar ve Farslar işgal etmedi."6

 

Son olarak yazar ve Yeni Zemin dergisi genel yayın yönetmeni Mehmet Metiner'in tebliğinde yer verdiği şu cümleyle federasyon hakkındaki alıntılara nihayet veriyorum: "Türkiye'de üniter devlet sınırları içerisinde sorunun çözümünü mümkün buluyorum."7

 

Mehmet Niyazi'nin aydınlarımıza önemli bir hatırlatma ve ihtar niteliğinde olan ve Batı'nın çirkin yüzsüzlüklerini veciz şekilde vasfeden şu sözleriyle federasyon konusunu noktalamak istiyorum:

 

"Birbirleriyle yaşamaları mümkün mü? diye düşünmeden dinleri, kültürleri, her şeyleri farklı iki ayrı milleti Kıbrıs'ta bir arada yaşamaya mecbur etmeye çalışıyorlar, fakat dini, tarihi, coğrafyası bir, aynı kültürün çocuklarını bölmeye gayret ediyorlar.

 

"Beraber yaşayamazlar düşüncesiyle Kıbrıs'ta kurulan federal cumhuriyeti üniter, birbirlerinden ayrılmazlar inancıyla üniter kurulan cumhuriyetimizi federal hale getirmek için şeytana pabucu ters giydiriyorlar."8

 

 

1. Türkiye, 4 Kasım 1996

 

2. Kürt Sorunu Nasıl Çözülür? (Nûbihar Yayınları: 10, Türkçe dizi: 5) 1. basım Nisan 1996, İstanbul s.27-28

 

3. a.g.e. s.25-26

 

4. a.g.e. s.25-31

 

5. a.g.e. s.71-74

 

6. a.g.e. s.106-107

 

7. a.g.e. s.39

 

8. Mehmed Niyazi, Zaman, 7 Kasım 1996