Özellikle yaşadığımız son yüzyılda doğa büyük ölçüde tahrip edildi , bilerek ya da bilmeyerek.
Ve ne yazık ki tahribat halen devam etmekte .
İnsanlık günü kurtarma adına gelecek kuşakları hiç düşünmeden yaşayıp gitmeyi tercih ediyor. Neredeyse 'benden sonra tufan' diyerek..
Görüntü bu !
Böyle giderse dünya ciddi bir felaketin eşiğinde, bundan hiç kuşku yok.
Tüm doğal dengeler bozulmakta olduğu için yaşam her geçen gün biraz daha zorlaşacak ve belli bir süreçten itibaren belki de tüm canlılar için yaşam imkansızlaşacak..
Dünyada gelişmeler ne yönde bir göz atalım:
Dünya su kaynaklarını neredeyse tüketmek üzereyiz .
Nasıl mı ?
Dünya su kaynaklarının dörtte biri yani yüzde yirmibeşi Sanayi ve Endüstri kuruluşlarınca kullanılıyor.
Tüm su kaynaklarının üçte ikisi ise arazi ve toprak sulama işlerinde tüketiliyor.
Ya evlerde kullanılan su miktarı ?
Tüm dünya su kaynaklarının sadece yüzde 10’u oranında....
Dünya su ihtiyacı nufus artış hızının çok ötesinde bir artış gösteriyor. Bu da ayrı bir tehdit..
Öte yandan üçüncü dünya ülkelerinde hala 500 milyon insan güvenli temiz suya hiç ulaşamıyor
Su kaynaklarının giderek azalması ve orantısız bir biçimde hızla artan su ihtiyacı sorunu yetmiyormuş gibi bir de dünya su kaynaklarının hızla kirlenmekte olduğunu görüyoruz.
Son verilere göre Okyanus ve nehirlerimiz dünya çoplükleri haline gelmiş.
Okyanus ve nehirlere neler atılıyor?
Nükleer denizaltılar, su arıtma sistemleri, kimyevi ve benzer atıklar....
Toprak ve arazi sulama sistemleri de öte yandan su kaynaklarının kirlenmesine katkı yapıyor.
Ve en korkutucu olan durum ise:
Doğanın kendi doğal kurgusu olan su buharlaşma döngüsü , bir çok koldan süregelen kirlenmeyi tek başına temizleme kapasitesine sahip değil.
Yani doğal temizlenme arınma süreci yeterli olamıyor...
Ya toprak kirliliği ?
Dünyanın akciğerleri sayılan dev yağmur ormanları da kirlenmeden nasibini almış durumda.
Dünyanın yüzde 7 lik bir bölümünü kaplıyor yağmur ormanları .
Yağmur ormanları Ekvatora yakın bölgelerde Latin Amerika , Batı Afrika ve Güney Doğu Asya bölgelerinde bulunuyor genelde .
19. yüzyıldan itibaren Avrupa da başlayan sanayileşme süreciyle hava kirliliği sorunu hissedilmeye başlanmış ve günümüze dek çok önemli bir sorun artarak devam etmiştir.
Sorunun ilginç olan boyutu ise hava kirliliği sorununun sadece endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde değil gelişmekte olan ülkelerde de ciddi oranda görülüyor olmasıdır.
Bu kapsamda asit yağmurları dünya için oldukça önemli bir tehdit oluşturuyor :
Petrol turevi yakıtların yanmasıyla sülfür ve nitrojen oksit oluşur, bu maddeler havayla buluşunca Sülfirik ve nitrik aside dönüşerek yeryüzüne asit yağmurları olarak düşmeye başlar.
İşte yeryüzünün neredeyse telafisi olanaksız kirlenme süreci böyle başlıyor.
Küresel ısınma tabi ki sanayileşme ile yakın bağlantılı ve bir başka vahim konu ..
Son yüzyıl içinde küresel ısınma ortalama bir derece artmış durumda..
Tam bir alarm durumu bu..
Sanayi kuruluşları tükettikleri petrol türü yakıtlar nedeniyle sürekli karbondioksit bırakırlar.
19. yüzyılda başlayan sanayileşme devrimiyle birlikte geçen sürede karbondioksit salınım miktarı günümüzde 10 misli artmış durumda.
150 yıl öncesine göre karbondioksit miktarının atmosferdeki yoğunluğu da yüzde 10-20 oranında arttı.
Atmosferde biriken sözkonusu Karbondioksit kütlesi adeta bir bir cam kubbe gibi atmosferi örter. Malum bu duruma sera gazı etkisi deniyor ve ciddi bir alarm durumu.
Öte yandan ulaşım sistemlerinin global kirlenme ve ısınmaya negatif etkisini de unutmamalı.
Sanayi kuruluşları yaşamsal önemi olan ulaşım ve taşıma için tümüyle kara ve hava yollarına bağımlı durumda .
Bu durum tabi ki ulaşım enerjisine gereksinimi üst sınırlara çıkarıyor.
ABD dünyanın tüm ulaşım ve taşıma enerjisinin üçte birini tekbaşına tüketiyor..
Sanayileşmiş ülkeler mevcut tüm nakliye ulaşım enerjisinin yüzde altmışını tüketir durumda günümüzde.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız şu tablo bile gelecek için büyük tehlike anlamına geliyor .
Bilimsel veriler çok net gösteriyor daha 100-150 yıl öncesine kadar toprak ve su kaynaklarıyla tertemiz devraldığımız şu güzelim evreni bizden sonraki kuşaklara belki de yaşanmayacak bir dünya olarak devredeceğiz.
Buna hakkımız var mı ?
Kesinlikle Hayır !
Peki hiç mi önlem alınmıyor ?
Bazı küresel önlemler var tabi ki ama sorun öylesine devasa hale geldi ki mevcut önlemlerle kötü gidişi tersine döndürmek neredeyse olanaksız görünüyor.
Toprak -Hava- Su ....
Yaşamın bu üç olmazsa olmazını tüm gücümüzle ve evrensel boyutta koruma altına almamız şart.
Çok geç kalınmış olmadan !