27 MAYIS 1960 DARBESİNİ MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARI HAKKINDA, Doç. Dr. NASRULLAH UZMAN İLE KONUŞTUK.

(İKİNCİ BÖLÜM)

Oğuz Çetinoğlu: Röportajın birinci bölümünde, Millî Birlik Komitesi (MBK)’nin Diyânet İşleri Başkanlığı (DİB)aracılığı ile uyguladığı baskı ve sindirme işlemlerini konuşmuştuk. Kaldığımız yerden devam edebiliriz. 

Doç. Dr. Nasrullah Uzman:Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından müftülüklere gönderilen 4 Haziran 1960 tarihli yazıda “27 Mayıs’ta Türk Silahlı Kuvvetleritarafındanmillet ve memleket hayrına olarak yapılan hürriyet ve inkılâp hareketini hazmedemeyen ve hasis menfaatlerini, dedikodularla ve menfi propagandalarla millî birlik ve dirliğimizi bozmakta arayan bazı sinsi unsurların” bulunabileceğine dikkat çekildi. Bu durumun göz önünde bulundurularak halkın “ikaz ve irşat edilmesi hususunda” DİB’na önemli görevler düştüğü belirtildi.Vaizlerin vaazlarında, hatiplerin ise hutbelerinde ayet ve hadislere istinaden “Yurdumuzun en ücra köşelerine kadar idareyi fiilen ele alıp millî menfaatlerimizi korumak için var kuvvetiyle çalışan hükümetimize destek olmanın dinî bir vecibe teşkil ettiğini, aksine hareket eylemenin dünyada ve ahirette mesuliyet ve hüsranı mucip olacağını” halka duyurmalarının sağlanması istendi.

MBK halkın 27 Mayıs’ı benimsemesini sağlamaya çalışırken27 Mayıs aleyhtarları da MBK’ne karşı propaganda faaliyetleri yürütüyordu. 4 Haziran tarihli yazının üzerinden iki hafta bile geçmemişken DİBmüftülükleri bu defa başka bir hususta uyardı. 16 Haziran’da gönderdiği genelgeylemenfaatleri zedelenen kötü niyetli bozguncu unsurların “Radyoda Cuma sabahları Kuran-ı Kerimokunmayacağından, Camilerin depo haline konulacağından, memur maaşlarının yarıya indirileceğinden bahisle” halk arasında sinsi bir propaganda faaliyeti yürüttüklerine dikkat çekti. Bu gibilerin “hukuken olduğu kadar dinen de meşruiyetinde şüphe olmayan millî inkılâp hareketinin millete getirdiği huzur ve sükûnu bozmaya”çalıştıklarınıbelirtti. Cuma günleri radyoda Kuran-ı Kerim’inokutturulmasına devam edileceği, camilerin ibadetten başka bir şeye tahsis edilmeyeceği, maaş ve ücretlerin düşürülmeyeceğini ifade etti. Bu hususların vaaz ve hutbelerde halka açıkça anlatılmasını istedi. Diyanet personeli arasında bu gibi propagandalarda bulundukları veya buna alet oldukları anlaşılanlar hakkında derhal hukukî işlem yapılacağı uyarısında bulundu ve bu durumun ilgililere duyurulmasını istedi.

Çetinoğlu: Türkçe ezan meselesi de gündeme gelmişti…

Doç. Dr. Uzman: Evet!MBK25 Temmuz 1960 tarihinde yayınladığı tebliğle bu hususta da net olarak tavrını ortaya koydu ve kamuoyunu bilgilendirdi: “Vicdan hürriyetinin hazinesi olan mukaddes dinimizin, irticai ve siyâsî cereyanlara alet edilmeden, saf ve lekesiz kalması, MBK’nin en büyük emelidir.Vatandaşlarımızın din hakkındaki inanış ve ibadetlerine ‘kanun ve zor kuvveti ile’ müdahale edilemez.Bu maksatla, şunu kesin olarak belirtmek isteriz ki, bazı teşekkül ve şahıslar tarafından yapılan, ezan ve Kuran-ı Kerim’in Türkçe okutulması mecburiyeti gibi, vatandaşlarımızın zihinlerinde yanlış kanaatler uyandıracak istidattaki beyan, tefsir ve propagandalar, hiçbir suretle MBK’nin fikirlerini ifade edemez.”Dönemin gazeteleri tarandığında veya döneme ait hatıratlar okunduğunda kamuoyunda bu konuda ciddi bir rahatsızlığın olduğu ve bu rahatsızlığı gidermek üzere MBK’nin açıklama yapmak mecburiyetinde kaldığı rahatlıkla görülecektir.MBK, zaman zaman kamuoyunu rahatlatacak bu gibi açıklamalarda bulunduğu gibi “27 Mayıs İnkılâbı”nın benimsenmesi için de DİB’nın Müftülükler vasıtasıyla halkı “irşat ve ikaz”etmesini istedi.

Çetinoğlu: Diyânet İşleri Başkanlığı (DİB) teşkilatı, bütün elemanları ile birlikte siyâsî maksatlarla kullanılmış oluyor. Peki Efendim, başka örnekler var mı?

Doç. Dr. Uzman:DİB, Anamur Müftülüğü’ne gönderdiği 28 Temmuz 1960 tarihlibir başka yazıda “Hukuk prensiplerini, ahlâk veadalet kaidelerini yurdumuza yerleştirmek ve kökleştirmek için yapılan 27 Mayıs İnkılâbının kıymet ve mânâsını halkımıza açıkça anlatmak en mühim bir vazifedir” diyordu. Diyanet personelinin bu vazifeyi ilk günden itibaren yaptıklarını belirtiyor; ancak vazifenin henüz bitmiş sayılamayacağını ifade ediyordu. “İnkılâbın dinî bakımdan kıymet ve mânâsını belirtmek”görevinin Diyanet’e ait olduğunu belirtiyor ve şu uyarıda bulunuyordu: “Dinimiz bütün vatandaşların tek bir vücut gibi olmalarını emrettiği gibi nifak ve ihtilaf tohumlarını saçanları da her vesile ile takbih eder.İnkılâbı yalnız benimsemek ve onun doğruluğunu meydana koymak yetmez. Memur, çiftçi işçi, tüccar, sanatkâr... her ferdin vazifesi büyük bir dürüstlükle ve hakkıyla yapması lazım ve her sahada yükselmek ancak bununla mümkündür.” Bundan dolayı “27 Mayıs İnkılâbı” hakkında yapılacak konuşmalar için ekte bir broşür gönderildiği belirtiliyor ve bu “broşürden faydalanılarak ve daha önce yapılan tamimler ve hepinizin malumu bulunan ayet ve hadisler örnek tutularak, müftü ve vaizler tarafından yapılacak vaaz ve nasihatlerle, hatipler tarafından okunacak hutbelerle halkımızın aydınlatılması” isteniyordu

Çetinoğlu: Tam bir baskı rejimi… Tebliğde bahsi geçen ‘broşür’de neler yazılı?

Doç. Dr. Uzman: Gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinde gerekse literatür taramasında “ekte bahsedilen broşüre” rastlayamadık. Bu hususta DİB arşiv birimi ile yaptığımız görüşmede ise arşivlerinde böyle bir broşürün bulunmadığı ifade edildi. Bununla birlikte MBKtarafından hazırlanan 8 Temmuz 1960 tarihli “27 Mayıs İnkılâp Hareketi Niçin Yapıldı?” başlıklı bir belgenin din bahsinde şu açıklamalar yer almaktadır:

(Din elden gidiyor) tarzında vatandaşların dinîhisleri üzerinde yapılan şaşırtıcı ve maksatlı propagandalar hiçbir esasa dayanmamaktadır. Bu propagandalar sadece düşük iktidarın kendilerine sağladığı gayri meşru menfaatlere bağlı uşak ruhlu insanların son ümit kaynağıdır. O iktidar ki senelerce bu millete karşı işlediği sayısız günahlarını gizleyebilmek için sözde Müslüman görünerek ve din hamiliği yaptığı hissini vererek halkı aldatmaya çalışmıştır. Bir taraftan mübarek Ramazan ayında Mevlitokutup iftar verirlerken öte tarafta içkili kadın âlemleri yapmaktan çekinmemiş ve sonuna kadar Türk Milletini aldatacaklarını zannetmişlerdi. Düşük iktidarın şiarı olan yalancılık, riyakârlık, millet malını çalmak ve partizanlık yoluyla adaletsizlik ve zulüm yapmakla İslam dinî hiçbir suretle bağdaşamaz. Müslümanlığın esaslarından olan doğruluk ve adalet yani hakka riayet ve herkese eşit muamele yapmak bugünkü Hükümetimizin başta gelen prensibidir. Binaenaleyh bundan sonra da herkes serbestçe Kuran’ını okuyacak, Camiye gidecek ve ibadetini yapacaktır. Yalnız, din hiçbir suretle menfaate ve politikaya alet edilmeyecektir. Camilerin bakımları, imarları ve idareleri bundan sonra daha düzenli olarak yürütülecektir. Radyodaki (dinî ve ahlaki musahabe) saatlerinde din mevzuunda eskisinden daha samimi ve daha salahiyetli zevat tarafından dinimizin esasatını izah eden konuşmalar yapılmakta ve okutulan Mevlitler yayınlanmaktadır.”Bu belgede ifade edilenlerin 28 Temmuz tarihli yazıya konu olan broşürde yer alan bilgilerle örtüşeceğini tahmin etmek güç olmasa gerek. Ayrıca bahse konu olan “Radyodaki dinî ve ahlaki musahabe” konuşmalarının kayıtlarına da ulaşamadık. Ancak bu konuşmalarda da “27 Mayıs İnkılabı”nın benimsenmesini sağlayacak tarzda konuşmaların yapıldığı muhtemeldir.

Çetinoğlu: Tâlimatlarla ilgili belgelere ulaşabildiniz mi?

Doç. Dr. Uzman:DİB’nın 27 Mayıs sonrasındaki talimatları doğrultusunda verilen hutbe ve vaazlara ilişkin rastladığımız tek örnek şimdilik Prof. Dr. İsmail Kara tarafından kaleme alınan “Cami, Ordu, Siyaset: 27 Mayıs İhtilaline Dair Bir Hutbe” başlıklı makalede yer almaktadır. Prof. Dr. İsmail Kara, makalesine konu olan“27 Mayıs İnkılâbının önemi hakkında hutbe” vesikasında şu ifadelerin yer aldığını belirtmektedir: “Aziz Cemaat! Kahraman ordumuzun hummalı çalışmaları ve semereli gayretleri cümlemizin malumudur. Bu yolda bize düşen millî, dinî ve insanî vazifelerimiz vardır. Her şeyden evvel şunu bilmeliyiz ki Türk milleti cesur ve metin ve olgun ve necip bir millettir. Asla haksızlığa, adaletsizliğe ve baskıya tahammülü yoktur. Varlığını ve egemenliğini vatan ve millet uğrunda canını feda etmekten çekinmeyen ulvi bir millettir. Zira ecdadından aldığı terbiye bunu iktiza ettirmektedir. Fatihlerin. Yavuzların, Yıldırım ve Atatürk[ün] izinden giden kahraman bir milletiz. İşte Millî Birlik Hükümeti ve azası bu ulvi milleti temsil etmektedir. Her şeyden önce imanda birlik vatanda dirlik şiarına şiddetle ihtiyacımız vardır. Vatan için en aziz canımızı dahi esirgemeyiz. Zira vatanı sevmek imandandır. Vatana ihanet ise cinayetlerin en büyüğüdür. Fertlerden cemiyetler, cemiyetlerden de hükümetler teşekkül ettiğine şüphe yoktur. Çünkü millet devletsiz, devlet de milletsiz olamaz. Bunlar birbirlerinin mülazımıdırlar. O halde aziz cemaat, biz de millet olarak köylü ve şehirli hepimiz elbirlik Millî Birlik Hükümeti’mize, ordumuza müzahir olmalıyız. Geceli gündüzlü durmadan çalışmalıyız. İlimden, fenden ve sanat ve teknikten ileride (?) ve tıbba o[la]nca kuvvet ve kudretimizle uğraşmalıyız. Ecnebi milletlere karşı kıymetli mevkiimizi yükseltmeliyiz. Bu yolda bizim çalışmalarımız hem [dinî] ve hem de vatanî bir vazife olduğuna şüphe yoktur. Elâ inne ahsene’l-kelâm...”Prof. Dr. İsmail Kara’nın da ifade ettiği gibi “imam efendi Demokratları doğrudan veya ima yoluyla gasp, zalim, hak hukuk tanımayan, dünya ve ahiret cezasını ve azabını hak etmiş, ettiğini bulmuş ve hesap günü mahkemede yaptıklarıyla yargılanacak ve cezaya çarptırılacak kişiler olarak tasvir etmektedir. Ve bunu da ne kadar rahat yapmaktadır!

Çetinoğlu: DİB, bu tâlimata destek verdi mi?

Doç. Dr. Uzman:Evet! Hatta DİB’nın “27 Mayıs İnkılâbı” konusunda ayet ve hadislerle halkın aydınlatılması yönündeki isteğiyle örtüşmesi bakımından Prof. Dr. İsmail Kara’nın aktardığı Sadettin Evrin’in yaptığı açıklamayı da değerlendirmek gerekir: “İhtilalden sonra Diyanet İşleri başkan yardımcılığı görevine getirilen emekli general ve ehli tarik Sadettin Evrin, Kuran-ı Kerim’de Efendimiz için geçen ‘vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemin’ [Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik, Enbiya, 21/107] ayeti kerimesinin ebced hesabıyla 27 Mayıs’a işaret ettiğini, yani ihtilalin de bir rahmet olduğunu yazmıştır. Kitabındaki ifade aynen şöyle: ‘Hazreti Muhammed için Kur’an-ı Kerim’de söylenen ‘Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik’ayetinin 27 Mayıs 1960 İnkılâbından bir ay sonra giren 1380 hicri yılına tarih düşmesi, içinde bulunduğumuz zamânâ ait bir işaret ve yukarıda belirtilen manevi rahmete bir beşaret [müjde] addedilebilir.

Çetinoğlu: Hutbe ve vaaz dışında faaliyetler de var mı?

Doç. Dr. Uzman: Var: DİB’nın genelgelerine riayet ederek 27 Mayıs’ın benimsenmesini sağlayacak yönde hutbe ve vaaz verdiren ve verenpersoneliteşvik ve takdir ettiği de görülmektedir. Bu yolla benzeri davranışları artırmaya çalışmış olsa gerek. Nitekim DİBmüftülüklere gönderdiği20 Eylül 1960 tarihli yazıda “Atatürk inkılâpları ruhuna uygun olarak halkıaydınlatıcı konuşmalarda bulunan”İstanbul Müftüsü Bekir Haki Yener, Kadıköy Müftüsü Mekki Üçışık ve Antalya Müftüsü Mustafa Gökmen’in birer takdirname ile taltif edildiğini duyurdu. Fakat bu duyurunun diğer müftüler tarafından nasıl karşılandığı ve teşvik edici herhangi bir etkisinin olup olmadığı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.

DİB, Anamur Müftülüğü’ne gönderdiği 28 Eylül 1960 tarihli yazıdaise “27 Mayıs İnkılâbının taşıdığı büyük mânânın halka ve köylüye kâfi derecede ve açık bir ifade ile vaizlerimizin vaazlarında, hatiplerimizin hutbelerinde ayet ve hadislere istinaden” anlatılmasının daha önce gönderilen genelgelerle istenildiğini belirtiyor vebu genelgelerin gereğinin yerine getirilmesinin “dikkat ve hassasiyetle takibinden, kendi bölgelerinde ve müftülük camiası içinde inkılâbın ruh ve mânâsına aykırı mahiyetteki davranışlardan”müftülerin de sorumlu olduklarını hatırlatıyor. Bu tamimler üzerine ne gibi faaliyette bulunulduğunun ve ne gibi neticeler alındığının, vaiz ve hatiplerin bu konudaki faaliyetlerinin (faaliyetin mahiyeti ve kimler tarafından ne yapıldığını isim zikredilerek belirten) bir raporla bildirilmesini istiyor. Bu hususta bundan sonra yapılacak işler için hazırlanacak programının geç 20 Ekim 1960 tarihinde Başkanlıkta bulunmak üzere gönderilmesini talep ediyor. Ancak gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinde gerekse literatür taramasında DİB’na gönderilen bu yönde bir rapora rastlamadık. Bu hususta DİB arşiv birimi ile yaptığımız görüşmede tarafımıza arşivlerinde bu konuda bir raporun bulunmadığı ifade edildi.27 Mayıs’tan sonraki süreçte de DİB’nın çeşitli konularda müftülüklere gönderdiği yazılar olacaktı.

Çetinoğlu: Netice’ mâhiyetinde bir özetle bu bahsi bitirebilir miyiz?

Doç. Dr. Uzman:DİB tarafından müftülüklere gönderilen yazılarınMBK’nin bilgisi ve isteği dâhilinde olduğunu tahmin etmek güç değil. Yine ifade etmekte fayda var kiDİB tarafından Anamur Müftülüğü’ne gönderilen tamimler Anamur Müftülüğü ile birlikte diğer bütün müftülüklere de gönderildi.DİB’nın “27 Mayıs İnkılâbının taşıdığı büyük mânânın halka ve köylüye kâfi derecede ve açık bir ifade ile vaizlerimizin vaazlarında, hatiplerimizin hutbelerinde ayet ve hadislere istinaden” anlatılması yönünde müftülüklere verdiği talimatlardan kamuoyunun bir süreliğine de olsaolumlu ya da olumsuz etkilendiğini söylemek mümkündür. Ancak bu etkinin ölçüsünü tam olarak ortaya koymak mümkün değildir. 

Çetinoğlu: Darbe sonrası için kısa bir özet lütfeder misiniz?

Doç. Dr. Uzman:Darbe sonrasında yaşanan gelişmeler Türk milletinin 27 Mayıs 1960 askerî darbesini (ve sonraki askerî müdahaleleri) benimsemediğini, desteklemediğini ve hoş görmediğini rahatlıkla göstermektedir.Bu meyanda Türk milletinin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun ve  Maliye Bakanı Hasan Polatkan 16 Eylül 1961’de Başbakan Adnan Menderes’in 17 Eylül 1961’de idam edilmelerine karşı duyduğu tepkinin ve üzüntünün halen canlılığını koruması DİB üzerinden yapılan propagandanın geçerliliğinin olmadığının en önemli kanıtı olarak değerlendirilebilir. DP’nin devamı niteliğindeki Adalet Partisi’nin idamlardan bir ay kadar sonra yapılan seçimlerden (15 Ekim 1961) ikinci parti olarak çıkması da bu durumun gerekçeleri arasında gösterilebilir.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim.

(DEVAM EDECEK)