Başlığa bakıp da farklı bir yazı beklemeyin lütfen!!!

Toplumda gün içinde ve iş hayatında her gün karşılaştığımız tipler bunlar. 

Varmış gibi gözüken ama yoktan farksız olan disosiyatif adamlar.

Aynı zamanda her gün muhatap olduğumuz, davranışlarına anlam veremediğimiz tipler ki ne tipler???

Önce disosiyatif ne demek ondan başlayalım.

Disosiyatif Bozukluk ülkemizde sık görülen bir ruhsal rahatsızlıktır. 

Disosiyatifin kelime anlamı çözülmedir. Disosiyatif Bozukluk çeşitli ruhsal sıkıntılar veya travmatik (üzücü, korkutucu, utandırıcı, öfke uyandırıcı) olaylarla bireyde bilinç- bellek ve kimlik sorunlarının (saçma sapan veya farklı biriymiş gibi konuşma, konuşamama, bayılma, unutkanlık, kim olduğunu bilememe vb) ortaya çıkması anlamına gelir.

Disosiyatif Bozukluk neden olur?

Disosiyatif bozuklukların kökeninde hemen daima çocukluk çağında yaşanmış kötü olaylar vardır. Çocuk kendisinden çok daha güçlü olan ebeveynleri veya büyük kişilerin kötü muameleleri ve olumsuz olaylar karşısında çok güçsüz ve çaresizdir.

 Bu olaylarla baş edebilmek için tek yöntem disosiasyon yani zihinsel olarak durum, ortam ve kendisinden uzaklaşma ve kopmadır. Çocuklukta bu yöntemi öğrenen bireyler yetişkinlik dönemlerinde de bu tarzı sürdürür. 

Disosiyatif Bozukluk çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir, yani kişinin başa çıkamadığı travmalar (fiziksel bütünlüğe tehdit, dayak, işkence, şiddete maruz kalma, veya böyle bir duruma şahit olma, cinsel saldırı ve istismar, doğal afet ve felaketler, kişilerarası ilişkilerde kavga tartışma vb) ve diğer sorunlar (aile içi tartışma, ailevi sorunlar, kendisine yakıştıramadığı bir olaydan dolayı kendisini suçlama veya başkaları tarafından suçlanma, aşırı korku, endişe, pişmanlık) olduğunda bu duruma verdiği tepki biçimidir. Aslına bakacak olur isek bir bakıma kaçış sendromu da denilebilir.

Bu tarz şahıslar gerçekle yüzleşemeyip yoğun baskı ve stres anlarında bir bakıma kendilerini koruma zırhına alıp o ortamdan uzaklaşıp başka bir dünyaya yelken açarlar. 

Artık onlara anlatabileceğiniz çok fazla bir husus yoktur. 

Çünkü o ufkunda kendi yarattığı doğrularla yaşamaktadır. 

Ona göre bu doğruları kabul etmeyenler reddedilmiştir.

En doğruyu o bilir. 

En güzel belagatı o yapar. 

En güzel yönetim ondadır.

Bu iş uzayıp gider. 

Bu tarz adamların ya kendine gelmesini bekleyeceksin. Ya da kendine getireceksin. 

Lakin dış dünyaya kapalı olmak gibide bir sorunsalla karşı karşıyalardır.

Bu noktada bu tarz bir çoklu kişilik bozukluğu ile karşılaşırsanız.

Düzelmesini beklemeyin. 

Çünkü onlar varlık sebeplerini güçlü egoları ile yönettikleri için onlara yapmış olduğunuz mihmandarlığın herhangi bir anlamı yoktur. 

KİTAP OKUMAK

Kitap okumanın önemini anlatmaya gerek yok. 

Okumak özgürlüğe kanat çırpmamdır. 

Okumak, cehalete baş kaldırılır. 

Okumak, sonsuzluğa yelken açmak ve bulutların üzerinden inmemektir.

 BIR KISSA Kitap okumanın faydası nedir?'' diyenlere... 

Bir defasında hocama dedim ki: 

“Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.” 

Bana bir meyve uzattı ve dedi ki: “Bunu ağzında çiğneyip ye.” 

Yedikten sonra sordu: ”Şimdi sen büyüdün mü? ” Hayır,” dedim. 

Dedi ki: “Büyümedin ama o vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…” 

Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor: Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi-merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor… Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da. 

Kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar! 

O kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek imkansızdır. 

“İyi dostlar, iyi kitaplar, bir de huzurlu bir vicdan: İşte ideal hayat.”