Biri açıp gül gibi, muştu sunmuş.

     Öteki, olup zakkum; köreltmiş zihinleri!

     Çizmiş karanlık bir tablo; karartmış vicdanları!

     Çünkü,

     Biri savunmuş, öteki saldırmış!

     Biri teklif etmiş, öteki tehdit!

     Biri tebliğ etmiş, öteki tenkit!

     Biri doymamış öldürmeye!

     Beriki bıkmamış hayat vermeye.

     Karşılıklı bu savaş; 

     Kızışmış zaman zaman.

     Habil-Kabil kapışması,

     Sürmüş günümüze değin.

     Biri aklandıkça aklanmış.

     Öteki karardıkça kararmış!

     Tarihte devletler, işte bu yüzden;

     Bünyelerinde yer vermişler dîne.

     Bırakmamışlar başı boş, kendi hâline.

     Koymamışlar hiç, nûrla nârı yan yana. 

     Çünkü,

     Yok İslâmda Ruhbaniyet.

     Yok İslâmda din adamı,

     Ayrıcalıklı sınıf, zümre yok.

     Var; hizmet yapan sadece,

     Var; hizmet yapan gündüz - gece.

     Biri; içten içe, yakıyor yaktıkça.

     Diğeri ibretle baktırıyor baktıkça.

     Dış düşman da anlamış, bu ince sırrı.

     Kaleyi içten fethetmek için gayrı.

     Bu silâha başvurmuşlar ayrı ayrı

     Pâdişahlar bile bu yüzden;

     Çok zaman kalmışlar zorda.

     Düşünüp taşınıp, demişler tevekkeli;

     Dini doğru kimselerle doğru öğretmeli.

     Bu; İslâmda olmayan Ruhbaniyeti,

     Var kılmak anlamına gelmez, elbette.

     Din görevlilerini hep atamış merkezden Osmanlı.

     Bırakmamış asla, kendi başına bu yerleri!

     Osmanlının bu tarzını, Türkiye Cumhuriyeti de,

     Devralmış, aynı haklı yolda, yürümüş ısrarla.

     Çünkü din; bırakmaya gelmez başıboş!

     Çünkü din; olmalı emîn ellerde,

     Devletin tayin edip, denetlediği kimselerde.

     İşte bu yüzden;

     Bırakın köyü kenti,

     Herhangi bir yaylada bile;

     Bırakın bir mescit yapmayı,

     Onarılmasını bile,

     Bağlamışlar resmî izne.

     Nitekim Osmanlı Devleti, zaman zaman gerilimlere yol açan -dinin yanlış yorumlanmasından kaynaklanan tehlikeli- gidişata dur demesini bilmiştir.

     Evet devlet, ne doğru dinden vazgeçmeli. Ne de dinin yanlış yorumcuların ellerinde kalmasına fırsat vermeli. Ne de dini; tehlikeli biçimde kullanılmasına olanak sağlayacak başı boşluğa itmeli.

     Aksi takdirde, yabancı şer odakların ağına düşmekten kimileri kurtulamaz!

     Aksi takdirde, Türkiye dışındaki İslâmı yanlış yorumlayanların telkinatına maruz kalmaktan bazıları kendini alamaz! Yâni onların yanlış fikir aşılamalarına uğramaktan uzak duramaz!

     Öyleyse, merhum Türk-İslâm şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un dediği gibi:

     “Sahipsiz olan memleketin batması haktır.

       Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.”

dizelerine benzer olarak, bizler de:

     Sahipsiz olan dinin, yanlış yorumlanması kaçınılmaz!

     Devlet sahiplenirse, bu din asla sarsılmaz.

demeliyiz vesselâm.