(Din adamı sınıfı İslam’da var mı?)

Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula!

(Kur-an)

Soru?

Kur-an bize din adamı sınıfının zulmünü neden anlatıyor.!

Tarihi belge diye mi?

Hikâye için mi?

El cevap.

Çağlar ötesi kitabın sahibi sonsuz ilmi ile biliyor ki, her devirde din adamı sınıfı var olacaktır.

 “Hayır! İş onların dediği gibi değil, gerçek şudur: İnsanları Allah adına kandırıp, boğazlarına kadar günaha batanlar, cehennemde sonsuza dek kalacaklar”

(Kur-an)

“Onlar Allah'ı bırakıp ahbârını ve ruhbânını ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler.”

(Kur-an)

RUHBÂN: Sözlükte “korkmak, ürpermek” kökünden gelir.  Korkutmak, tedhiş uyandırmak, yıldırmak, ürpermek, dehşet saçmak kelimeleri bu kökten gelir…

AHBÂR: Sözlükte mastarı “mürekkep” demektir. Mürekkep (hibr), hokka, divid, mürekkep şişesi (mihbera), piskopos/yahudi hahamı (ahbâr) kelimeleri bu kökten gelir… Şu haldeyken  Ahbâr Allah, kitap, din mevzularında hokka, divid ve mürekkep kullanarak yazılar yazan kişi demek oluyor. Zamanla bunlara din alimi veya ahbârdenmiş.

HÂMÂN: Eski Mısır’da din adamları sınıfının ünvanı olarak kullanılırdı. Amon-Ra’nın hizmetkârı anlamında Hâ-Amon’un Arapçalaşmış halidir. Fi-Ra-vun da “Ra’nın oğlu” veya “Ra’nın bedenlenmiş hali” (Yürüyen Ra!) anlamında eski Mısır krallarının ünvanı idi. Kur’an’da sık sık Firavun-Haman ikilisi birlikte zikredilir. Mısır geleneğinde“Amon tapınağının rahipleri” olarak anılırlar. Mısır havzasında Hz. Yusuf ve Hz. Musa dahil, ismi anılan ve anılmayan tüm peygamberlerin, Amon tapınağının rahipleri (Ha-Amon) ile şiddetli bir mücadele içinde olduklarını ve her defasında onlar tarafından öldürülmek istendiklerini görüyoruz…

Tüm peygamberlerin mücadelesi bu dinci kodaman takımıyla ve bu dinci takımının başında ki devlet idarecisi firavunlarla firavunların koruyup semirttiği Karunlarla olmuştur.

Ahbar, Karun, Firavun.

Al sana şeytan düzeni emperyalist sömürge.

Firavun: Dünya, diyar, ülke  idarecisi.

Ahbar: Düzenin devamı için kalem oynatan din adamı sınıfı.

Karun: Bu düzenden beslenip halkı sömüren kazandıklarıyla da firavunu ve ahbarı besleyen zalim zengin.

Şu ayetlere dikkat edip ve günümüze uyarlayalım.

[“Kãrûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Fakat Firavun’la iş birliği yaparak onlara zalimce davranıyordu. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını taşımak bile güçlü kuvvetli bir cemaate zor geliyordu. Kavmi kendisini şöyle ikaz ediyordu: “Şımarma! Şüphesiz Allah şımaranları sevmez!”

İşte şu âhiret yurdunu biz, yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk peşinde olmayanlara nasip edeceğiz. Dünya ve âhirette hayırlı âkıbet, kalpleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlar içindir.

Kârûn, Firavun ve Hâmân’ı da helâk ettik. Halbuki Mûsâ onlara apaçık mûcizeler getirmişti. Fakat onlar ülkede büyüklük taslayıp insanları ezmeye devam ettiler. Neticede onlar da, azabımızdan kaçıp kurtulamadılar.

Allah’ın sana verdiği serveti O’nun yolunda harcamak suretiyle âhiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl ihsânda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsânda bulun. Ülkede bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez!”

Kãrûn: “Niye ki? Bu servet bana verilmişse, öyle iş olsun diye değil, ancak sahip olduğum bir bilgi sayesinde verilmiştir” diye karşılık verdi. Peki, bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesiller içinde ondan çok daha güçlü ve çok daha büyük servet sahibi nice kimseleri helâk etmiştir? Böyle inkârcı suçlulara, helâk edilmeden önce kendini savunma hak ve imkânı da tanınmaz.

Derken bir gün Kãrûn göz kamaştırıcı bir ihtişâm ve debdebe içinde halkının karşısına çıktı. Dünya hayatına düşkün olanlar: “Keşke Kãrûn’a verilen şu servetin bir benzeri de bizim olsaydı. Gerçekten o büyük bir pay sahibi!” dediler.

Kendilerine gerçeğin ilmi verilmiş olanlar ise o şaşkınlara: “Yazıklar olsun size! İman edip sâlih ameller işleyenler için, Allah’ın âhirette vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Buna da ancak hakkiyle sabredenler kavuşacaktır” dediler.

Sonunda biz Kãrûn’u da, evini barkını da yerin dibine geçiriverdik. Öyle ki, artık Allah’a karşı ona yardım edebilecek hiçbir grup yoktu; pek tabiî, kendi kendine yardım edecek durumda da değildi.

Daha dün onun yerinde olmayı düşleyenler bu sabah şöyle diyorlardı: “Hayret! Demek Allah imtihan için kullarından dilediğine rızkı bol veriyor, dilediğine az veriyor. Eğer Allah bize lütufta bulunmasaydı, bizi de yerin dibine geçiriverirdi. Vay be; demek kâfirler asla iflâh olmazmış!..

Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a. Ama onlar Mûsâ için: “Bu bir sihirbaz, büyük bir yalancı!” dediler.”]

(Kur- an)

Dikkat buyuralım.

Firavne, Hamane, Karune.!!!

Allah bu çeteyi kafiye olsun diye mi ard arda yazdı.?

Hikmet sahibi Kur-an şiirlerin en güzelidir ama şiir kitabı değildir.

Bu dinci çete Allah ile aldatan, Allah ile korkutan ama Allah’tan da korkmayan çetedir.

Bu çetenin günümüzdeki uzantılarını parmakla göstersem bile gösterdiğim yere değil parmağıma bakacak kadar aptalların olduğu gerçektir.

Ancak ben hedef göstermek yerine hakikati anlatma gayretindeyim.

Firavunla din adamlarının dostluğuna dikkat çeken şu ayete bakın.

Bunun üzerine Firavun: “Ey ileri gelenler!” dedi, “Şimdiye kadar sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyordum! Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla ocaklarını tutuştur, balçığı pişir, fazlaca tuğla imal ettirip öyle yüksek bir kule yap ki, belki çıkıp oradan Mûsâ’nın ilâhını görürüm! Gerçi ben onun kesinlikle yalancılardan biri olduğuna inanıyorum, ama neyse!”

(Kur-an)

Firavun’un Musa peygamberimize din adamları maharetiyle yaptığı hakaret ve alayı görüyor musunuz.?

İnsanlık tarihi boyunca din adamları milletinden farklı görsele sahip oldular.

Kimisi saçını kazıttı.

Kimisi sakalını uzattı.

Kimisi elbiselerini uzattı.

Kimisi gömleğini uzattı.

Kimisi donunun ağını uzattı.

Kimisi cübbesini uzattı.

Velhasıl her din adamı diğer halktan farklı gözüküp, farklı giyinip, üretmeden tüketip halkın kanını emdiler.

Çoğu zaman savaşada, onlar karar verdiler.

Ve son olarak peygamber efendimiz olan Muhammet (as) gelip, tekrar İslam ile insanlığı buluşturdu.

(…ki Allah ona “arkadaşınız Muhammet der.

Peki nerden çıktı şu bize yutturulan HAZRETİ EFENDİLER.)

Din adamı sınıfını yıktı ve kendisinin de din adamı sınıfı olmadığını anlattı.

Halkından farklı giyinmedi, yemedi ve imtiyaz istemedi...

Her kim giyim kuşam ile dini temsil noktasında ise, islam peygamberinin sünnetini değil, Kur-an’ın ehli kitap dediği, Yahudi ve Hristiyanların veya doğu dinlerinin din adamlarını sınıfını örnek almıştır.

Yalnızca Müslüman, Müslümanın aynasıdır..

İslam din adamı sınıfını reddeden dindir...

Din bir zümreye geçerse zulüm baş gösterir ve zümre dışında kalanlar zümreye hizmetçi olurlar.

Sevgili Gençler:

Para kazanamayız diye korkmayın.

Hiçbir şey yapamazsanız bu dünyayı anlamayan aptallara öbür dünyayı anlatıp “huri” pazarlayarak yolunuzu bulursunuz.

Bunlar kolay işler.

Önemli olan Allah’ı tanıyan insan olmak.

Bunu başardığınız gün hayat güzelleşir.

Din adına zulmün yanında kalem oynatanda, Allah ile korkutanda ve "şu tarikatın şu kolundan cennete girersiniz" diyene de dikkat edin.

Dincidir, zalimdir, zulmün yanındadır.

Tek çare Kur-an aklı.

Lütfen kitabınızı anladığınız dil ile okuyun.

Korkmayın.!

Allah kimseye kaldıramayacak olduğu yükü yüklemez.

Anladığınız size yeter.

Ruhban sınıfı sizi Allah’tan uzaklaştırır.

Doğru yolda olana selam olsun.!