Hayatınızda hiç diktatör gördünüz mü bilemiyorum. Belki gördünüz farkında değilsinizdir ama kesin olan bir şey var ki kesin duyduğumuzdur.

İnsanları ayıran ruh halleri ve karakterleridir. Tüm dünyanın tanıdığı Hitler gelmiş geçmiş dünya tarihine adını kara bir leke olarak yazdırmış bir diktatördür. Bildiğiniz gibi son yüzyılda insanlık birçok diktatör gördü. Franco, Musolini, Hitler.. Her ne kadar bunlar kadar yıkıcı olmasalar da uygulamalarıyla Saddam, Kaddafi, Salazar, Pinochet, Evren, Mübarek hepsi birer dikdatördü. 

İlahi adalet midir veya Tanrının yasası mıdır? Ne derseniz deyin hepsinin hayatı kötü sonuçlanmıştır. Son dakikada hepsi gol yemiştir. Bununda insanlığa yaradandan bir mesaj olduğuna inanıyorum.

Karakter olarak birbirlerine benzeyen bu kişilerin ‘ortak özellikleri nelerdir’ diye düşünecek olursak  icraatlarına ve söylemlerine bakmak lazım.

Gülmekten, mizahtan ve sanattan hoşlanmazlar.  Çünkü mizah; zekâ ve alçak gönüllülükle filizlenen bir duygudur. Sanat ise tek tipliliğe terstir zira onlar için tek tip topluluk ve biat eden sürüler daha önemlidir.

Psikopat davranışlar gösteren, narsist (özsever)  ve sadist evrelerini tamamlayan bu tipler fırsatı buldukları anda paranoyak ( kuşkucu) olur çıkarlar. İşte size nur topu gibi bir diktatör.

Ve öylesine narsistirler ki ne yasa, ne ahlak ne de uzlaşma tanırlar. Korku üzerine kurdukları diktatörlüklerinde tek karar verici kendileridir. 

En iyi bildikleri yalanı gerçekmiş gibi sunma becerileridir. Yalanı gerçek kadar rahat söylerler bunun tıptaki adı ise mitoman ( yalan söyleme makinası) olur çıkarlar.

Vicdan, insan evrimin en son ve önemli aşamasıdır. Piskopat kişilik bozukluğu ise bu evrimin bozuk ve tamamlanması gereken halkasıdır.

2. dünya savaşında bu bozuk kişilik sayesinde milyonlarca insan öldü.

Bugün bu olay Almanya’nın tarihine kara bir leke olarak yazılan üzücü bir durumdur. Demokrasinin beşiği dediğimiz Alman halkının büyük bir bölümü diktatöre inanmıştır. Ben bunu toplumların toplu olarak düş görmesine benzetmekteyim. Bir bütün olarak büyülenmek gibi bir şey.

Diktatörler kimseye güvenmezler yapıları gereği kuşkucu ve korkaktırlar. 

Yüksek sesle ve çok konuşurlar. Yüksek ses karşısındakini bastırmak, haksız olduğu halde haklı olduğuna inandırmak, çok konuşmak sürekli basında görünmek, her konuda fikir beyan etmek, çok bildiğini ve alternatifinin olmadığını anlatmak isterler.

Yalanın en büyüğünü söylerler ve sürekli tekrarlarlar. Tıpkı bir ideoloji prensibi gibi.

Her eleştiriyi hakaret olarak algılayıp karşı saldırıya geçerler. 

Denetim, sansür ve baskıyı toplumsal düzeni sağlamak adına yapılan bir düzenleme olarak anlatırlar.

Sürekli hem kendileri için, hem de toplum için düşman yaratırlar onlarla savaşılması gerektiğini anlatırlar. Bu yolla kitleleri arkalarından sürüklemeyi başarırlar. İki kutuplu birbirine düşman kitleler idealleridir. Kendisine inananlar artık onun sadık birer destekleyicileridir. Hatalarının üstünü örten birer örtüdür kutuplaşma.

Doğru veya yanlıştan çok sayısal çoğunluk kalabalıklardır aslolan onlar için.

Asla diktatör olmadıklarını söylerler. Eğer olsaydım diye sıraladıkları zihninin arka planında işleyen zamanı geldikçe yapmayı düşündüğü fikirleridir aslında.

Efendim madem bu kadar ortak özellikleri varda insanlık yüzyıllar boyu bunları niçin tanıyamıyor, nasıl oluyor da iktidarı elle geçiriyorlar? 

İşte işin tamda bam teli dananın kuyruğunun koptuğu noktadır. 

En büyük özellikleri ezildiğini hor görüldüğünü düşünen kalabalıkların ne istediğini ve onların ruhunu okşamasını iyi bilmeleridir. Asıl amaçları o kitlelerin derdine merhem olmak değildir. Asıl amaç o ezilen zümreden mağdur olan insanları merdiven olarak kullanmalarıdır. 

İş anlaşılır ama o zaman da atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur. Stalin işçi kesimi basamak olarak kullanırken Hitler’de aynı taktiği kullanmıştır, milli duyguları okşanmıştır. Bu kullanma bazen manevi duyguları kullanma olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Ortadoğu ülkelerinde din ve mezhep her zaman tutar.

Hitler’in, hem psikopat, hem paranoyak, hem epileptik ve hem de diyabetik olduğunu ve günde 28 ilaç aldığını öğrenince insan her şeyden korkar oluyor. 

Paranoya ve kişilik bozuklukları mutlaka ilgili doktorlarımızın alanıdır. Bizde sadece onların beyanlarını yazabiliriz.  Bizim endişemiz insanlığın karanlığa sürüklenmemesi, çektiği acıları anlatmak aynı çukura bir daha düşmemesidir.

İyide efendim bu diktatörlerin hiç mi iyi tarafı yoktur? Adı üstünde psikopat paranoyak ve narsist. Bana sorarsanız yaptıkları faydalı işlerde vardır. Korkak olduklarından dolayı savunma ihtiyacı hissederler, büyük saraylar yaparlar askeri harcamaya önem verirler, Dünyanın en büyük ve tesirli silahlarını yapmak isterler bazen yaparlarda.  Almanya 2. dünya savaşında o günün şartlarına göre en etkili ve ağır silahlarına sahipti. En büyük tankı yapması yer altı mühimmat depoları ve ağır silahları hala araştırıldıkça ortaya çıkmaktadır. 

Çünkü bir diktatörün ihtiyaç duyduğu en büyük şey korunma ihtiyacıdır. Öldürülme veya iktidardan düşürülme korkusunu sürekli yaşarlar.

Demokrasinin aksak işlediği yerde diktatörler zemin bulurlar. Demokrasinin sürekliliği için insanların demokrasi bilincine erişmelidir. Yasalarınız ne denli iyi olursa olsun yönetenlerin uymadığı yasalar sadece kâğıt üzerinde kalır.

Onun için mahkemelerimizin duvarında, “Adalet mülkün temelidir” yazısı öylesine yazılmış bir yazı değildir. “Adalet devleti ayakta tutan temel taşıyıcı kolonlardır”.