Sosyal tabakalar; karşı sosyal tabakaları, ya kendine benzetme savaşları veriyor. Veya sosyal tabakalar kendilerini; diğer sosyal tabakalara benzetme gayret ve çabası güdüyor, bunu bir savaş olarak görüyor. Böyece kendileriyle bir savaşım içine düşüyorlar.

     Artık klasik savaşlar nadirleşirken; yerini kültürler arasındaki savaşlara bırakıyor. Kültürel üstünlük kurmaya ve sömürme zemini hazırlama amaçlarına yönelik olarak yapılıyor.

     Artık savaşlar diller arasındaki üstünlük yarışına bırakıyor yerini.

     Artık savaşlar; dinler arasındaki var olma, devam etme, başkalara sirayet etme, ettirme, aşılama çabalarına dönüşmüş ve dönüşüyor.

     Artık savaşlar meydanlarda kazanılan cinsten ziyade, hars ve kültür / ekin savaşları hâlini alıyor.

     Çünkü dünya küçülmüş, âdeta bir köy hâlini almıştır.

     Herkes herkesi görüyor.

     Herkes herkesi biliyor.

     Herkes herkesi tanıyor.

     Herkes herkese karşı mânevî bir üstünlük peşinde koşuyor.

     Herkes istiyor ki kendi rejimini başkaları da uygulasın.

     Herkes arzu ediyor ki, kendi dili dünyada herkes tarafından konuşulsun.

     Herkes candan diliyor ki sadece kendi dinine inanılsın.

     Velhasıl günümüzde savaşlar çok farklı bir mahiyet / içerik arzediyor. Bambaşka bir görünüm alıyor.

     İşgaller daha çok beyinlerde gerçekleşiyor.

     Fetihler dimağlarda kendini gösteriyor.

     Ganimetler karşı tarafın kendisine karşı duyacağı sempati, yakınlık, benzeyiş ve benzetme şeklinde tecellî ediyor. Çünkü kafalarına girilmiş insanların topraklarını işgal etmek, artık işten bile değil. Hatta buna ihtiyaç bile duyulmuyor.

     Çünkü bize benzeyen, bizim gibi olan, bizim gibi oturup kalkan bir millet artık gönüllü olarak bizim bir uzantımız demektir. Toprağı toprağımız, vatanı vatanımız sayılır.

     İşte zamanımızda savaşlar, daha çok bu tarzda oluyor. Ortada top tüfek görünmüyor. Onların yerini kalemler, kitaplar, radyolar, televizyonlar, kasetler, sîdîler alıyor.

     Kısaca ortada bizi ona, bizi karşıya taşıyan, tanıtan, onun gönlüne kalbine girdirecek fikirler, düşünceler, tasavvurlar, tasarılar cirit atıyor.

     Bu, sessiz sedasız olan bir savaştır. Bu, sincice yapılan bir mücadeledir.

     Görünüşte ne koldan olunuyor ne ayaktan.

     Görünüşte ne başlar kopuyor ne gövdeler parçalanıyor.

     Görünüşte ne bedenler bir çırpıda yerlere seriliyor ne fidan gibi gençler yerlere yığılıyor.

     Ama sonuç fevkalâde güzel, son derece faydalı, kazançlı, verimli oluyor.

     Âdeta durduk yerde fetihler yapılıyor. Saflara insanlar bölük bölük, dalga dalga katılıyor; daha doğrusu kazandırılıyor.

     Bir şahsı manevî oluşuyor. Dünyalara hükmediliyor.

     İnsanlar artık iki dudağın arasından çıkacak sözlere bakıyor. Bir dediğin iki olmuyor.

     Sen yeter ki, isteğini belirt, arzunu ima et, hedef göster. Gerisine karışma. Her şey tereyağından kıl  çekercesine çabuk, kolay ve tehlikesiz şekilde cereyan edecek, tabii / doğal mecrasında seyredecek / akış yerinde aktıkça akacaktır.

          İşte böyle savaşların içinde bocalıyor insanlık

          Karşı tarafa kaptırmış buluyor insan kendini artık

     Zamanımızda genel manzara bu iken, bu demek değildir ki artık dünyada fiilen savaş mavaş olmaz ve olmayacak. Unutulmasın ki, barışın sürmesi; her zaman savaşa hazır olmaktan geçer.