Bulunduğunuz yer zıplıyor önce…

Hemen ardından ürkütücü bir gürültü geliyor derinlerden…

Büyük dalga çukurlarında sallanan geminin içinde gibi olunuyor şaşkınlık devam ederken…

Kolonlarla kirişler sevişmeye başlıyor binalarda…

Cenin vaziyetiyle bir yerlere atmaya çalışıyorsunuz kendinizi…

Lanet ediyorsunuz kilonuza…

Küçülemiyorsunuz.

***

Binadan çıkmak geliyor aklınıza.

Ayağa kalkıp bir adım attığınızda duvara çarpmış gibi geri düşüyorsunuz…

Bir daha denediğinizde çukura düşmüş gibi yuvarlanıyorsunuz yerlerde…

“En yakın açık alana çıkmak” mı dediniz içinizden…

“Ha di canım sende” diye cevap bile veremiyorsunuz kendinize…

Altına ateş atılmış bir kazan’ın içinde hissediyorsunuz birden…

Ve kırk tane zehirli yılan çevrenizde…

Bir "lanet" daha çıkıyor ağzınızdan.

Çıngırak sesleri yankılanıyor kazanın içinde....

Deprem, yılanlarla savaş gibi…

***

Gökyüzünden dolunay elinize geliyor gecenin bir yarısı…

Binaların hacıyatmaz gibi olduğunu sabaha karşı evine dönen sarhoşlar anlayamıyor.

Hesapsız yapılan demir bağları güçsüz çok katlılar üst üste çökmüş…

Perdeleri dışarıda çökmüş binanın toz toprak kokusu ölümle iç içe…

“Hey kimse yok mu” diye bağıranlar gelmemiş daha…

Korkudan ölmediyseniz yaşamak bir umut belki…

Yılanlar zehrini akıtırken, çiyanlar beyninizde… 

Karanlık, çok karanlık her taraf…

Oysa gözleriniz açık.

***

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür…

ve bir orman gibi kardeşçesine” demiş şair…

Depremde…

Perdeleri dışarıda kat kat çökmüş binanın altında…

Kırılmadıysa boynunuz, durmadıysa kalbiniz ve yitmediyse aklınız…

Ne orman geliyor gözünüzün önüne ne de tek bir ağaç…

Varsa çocuğunuz, yoksa çocuğunuz…

Gerisi altına odun atılmış kaynayan kazanda yılanlarla savaş.

***

Deprem bilmezleri “ne sallandık ne sallandık” diyor S dalgalarında.

Oysa kendi adına sevinmek gerek sallandığında deprem burada değilmiş diye…

S dalgasının ardından P dalgasıyla birlikte R dalgasına dönüşen deprem gerçeğini anlamak gerek.

Anlamak; yılanlarla, altı odun ateşiyle doldurulmuş kazanda tanışmak demek.

Eğer halen kapanmadıysa gözleriniz…

Çocuklarınız aklınızın tamamında diriyse… 

O zaman, umuda yolculuk koşusuna başlıyorsunuz duygularınızda…

Gözyaşlarınızı bırakıyorsunuz yanaklarınızdan ağzınıza doğru…

Her damlasını dudaklarınızdan içeri çekiyorsunuz dilinizle…

Susuzluğa çare diyorsunuz yılanlar savaşında…

Tek bir ses bekliyorsunuz kazanın içinde…

“Her kimse yok muuuu?”